Ekonomist Murat Kubilay Türkiye'nin AB üyeliği ile ilgili hakikati açıkladı

Ekonomist Murat Kubilay Türkiye'nin AB üyeliği ile ilgili hakikati açıkladı
Ekonomist Murat Kubilay, Almanya Başbakanı Merkel’in sözleri ile gündeme gelen Türkiye’nin AB üyeliğinin imkansız olduğunu belirterek ve nedeninin de siyasi değil iktisadi olduğunu açıkladı…

Almanya Başbakanı Angela Merkel, Türkiye''yi çok sayıda Suriyeliyi kabul ettiği için överken AB üyesi olmasını beklemediğini söyledi.

Sosyal medya hesabından Merkel’in bu sözlerini yorumlayan ekonomist Murat Kubilay da, Türkiye’nin AB üyeliğinin 2007''den beri imkansız olduğunu ve nedeninin de siyasi değil iktisadi olduğunu belirtti.

AB ÜYELİĞİ BU YÜZDEN İMKANSIZ HALE GELDİ

2005''te gecikmeli olarak üyelik müzakerelerinin başladığını , kamuoyuna bu sürecin AB üyeliği kesin olarak verildi olarak yansıtıldığını belirten Kubilay, “Halbuki AB üyeliği tam da o yıl geriye dönüşü olmaksızın imkansız hale gelmişti. Birçoğu Doğu blokunda yer alan ve iktisadi gelişmişliği Türkiye''ye yakın 10 ülke 2005''te AB üyesi oldu. 2007''de de Romanya ve Bulgaristan bu gruba katıldı. AB büyük ölçüde tarım alanında kendi kendine yeterliydi. AB bütçesinin %40''ı da ortak tarım politikasına harcanmaktaydı. Türkiye''ye artık hiç ihtiyaç kalmamıştı” ifadelerini kullandı.

İşte ekonomist Murat Kubilay’ın o tweetleri:

1- Merkel''in Türkiye''nin AB üyeliğiyle ilgili görev süresinin sonundaki sözlerine şaşıran çok. Kimisi bunu Türkiye''nin son dönemde girdiği antidemokratik yol kaynaklı olduğunu sanıyor. Halbuki Türkiye''nin AB üyeliği 2007''den beri imkansızdı ve nedeni siyasi değil iktisadiydi.

2- Bunu anlamak için AB''nin ekonomi temelli bir birlik olduğunu bilmek gerekiyor. AB''nin ilk kurumları kıtada tekrar savaş yapılmaması üzerine kuruldu. Bu kapsam 1957''de Roma Antlaşması ile iktisadi boyuta taşındı. İsmi ''Avrupa Ekonomik Topluluğu'' (AET) idi.

3-Amaç ortak pazar kurmaktı. Bu şekilde sınırlar arasında yalnızca engelsiz mal ve hizmet ticareti değil; üstüne sermaye ve emeğin de sınırsız dolaşımı mümkün oluyor. Nihai amaç ise ''tek pazar'' oluşturmak; yani kültürel bazı farklar dışında tüm iş faaliyetlerinin birleşmesi.

4- Böylece çalışanlar, sermayedarlar istedikleri gibi hareket edebilecek, kıta içerisinde en verimli üretim şekline geçilebilecek. Bu doğrultuda AET zamanla genişlemeye başladı. Şüphesiz siyasi birlik kurma ideali de vardı. 1973''te Danimarka, İrlanda ve Britanya da üye oldu.

5- Bu esnada AET ile Türkiye arasında 1963 tarihli Ankara Antlaşması imzalandı. Türkiye ortak pazarın hızlı bir parçası olmak istemedi, çünkü açık ekonomiye geçerse, dış ticari rekabet zayıflığından ötürü, o dönem iddia edildiği gibi ''onlar ortak biz pazar'' olacaktık.

6- Türkiye daha yeni yeni ağır sanayisini kurmaktaydı. İzmit ve İzmir rafinerileri, Petkim tesisleri ile Erdemir ve İsdemir o dönemlerde yapılıyordu. Yüksek teknoloji üretimi yoktu ve hala okuma yazma oranı, şehirleşme ve kadının iş hayatına katılımı aşırı düşüktü.

7- Bir de tabii 1740''tan sonra kontrolsüz hale gelerek Osmanlı Devleti''nin yıkılışından büyük pay oynayan kapitülasyon endişesi vardı. 1946 sonrasında kısmen açık ekonomiye geçilince her yıl cari açık verilmişti. 1946 ve 1958''deki devalüasyonlarla dış denge sağlanamamıştı.

8- Ankara Antlaşması ile önce aşamalı olarak sanayi ürünlerine uygulanan gümrük vergileri azaltılıp sıfırlanacak, zamanla gümrük birliğine girilecekti. Gümrük birliğinin, serbest ticaret anlaşmasından farkı 3. ülkelere karşı aynı gümrük vergisini ortak uygulama zorunluluğudur

9- Türkiye''nin güçlü olduğu tekstil, tarım ve tarımsal sanayi (salça ve zeytinyağı gibi) alanlar hariç gümrük vergileri sıfırlandı ve AET ile Türkiye neredeyse her alanda serbest ticaret yapar hale geldi. Türkiye bu dönemde Avrupa''ya geçici çalışmak üzere işçi de gönderdi.

10- 1980''deki askeri darbeden sonra AET ile Türkiye ilişkileri donuklaştı. ANAP döneminde kalkınma yolunda olduğumuza dair toplumu ikna etmek amacıyla 1989''da tam üyelik müzakereleri başladı ama sonuç alınamadı. Bu kısmen Türkiye''nin eksik demokrasisi ile ilgiliydi.

11- Asıl nedense Yunanistan''ın 1981''de, İspanya ve Portekiz''in 1986''da birliğe girmesiydi. Bu 3 ülkede de demokrasi ve insan hakları belki Türkiye kadar olmasa da zayıftı. Ayrıca Batı kültürüne Türkiye''den daha yakın toplumlara sahiptiler.

12- Ancak asıl neden iktisadiydi; bu 3 ülke Türkiye''nin AET''ye sunabileceği tarımsal üretime sahipti ve ucuz iş gücünü sağlayacak durumdaydı. Yani o dönemde tarımsal üretimi yetmeyen ve yaşlanan kıta Avrupa iktisadi ihtiyacını bu ülkelerden karşılayınca, Türkiye''ye gerek kalmadı.

13- Bunun yerine 1995''te gümrük birliği imzalandı. Böylece tarım ve tarımsal sanayi hariç tüm ürünlerde gümrük vergileri, kotalar ve diğer engeller kaldırıldı. Türkiye sanayisi Avrupa''nın rekabet gücüne plansızca açılmaya hazır değildi, bu nedenle ilk yıllar KOBİ''ler çok zorlandı

14- Gümrük birliği ile birlikte Türkiye gümrüklerinde 3. ülkelere karşı uygulanacak kuralları belirleme yetkisi yeni ismiyle Avrupa Birliği''ne bırakıldı. Üyelik olmadan gümrük birliğine katılmanın sonucu AB''nin 3. ülkelerle yaptığı ticari anlaşmalarını doğrudan imzalamaktı.

15-Bu ulusal egemenlik ve ulusal gurur açısından yaralayıcıydı. Ancak antlaşmayı imzalayanların gerekçesi şuydu, en geç 2001''de AB üyesi olacağız. Bu durumda olan diğer iki ülke ise San Marino ve Andorra idi. Bu esnada 1989''da Berlin Duvarı yıkılmış ve 1991''de SSCB dağılmıştı.

16- 1990''da Doğu ve Batı Almanya birleşti. Artık yabancı işçilere gerek kalmamıştı. Almanya''ya Türkler eskisi gibi gidemiyordu, Almanya''da işsizlik çok artmış ve %10 oranına dayanmıştı. Tabii bu dönemde Türklere karşı ırkçı saldırıların başlaması da tesadüf değildi.

17- Türkiye de zorlu günler geçirdi; terör, faili meçhuller, Madımak, 28 Şubat, Marmara Depremi, Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri. Bu dönemde koalisyon hükumetleri demokrasi ve uluslararası sermaye lehine yasal değişikliklere gitti. AKP döneminde bu sürece devam edildi.

18- Buna karşılık 1996''da Helsinki Zirvesi ile resmi üyelik statüsü kazanıldı ve 2005''te gecikmeli üyelik müzakereleri başladı. Kamuoyuna bu süreç AB üyeliği kesin olarak verildi, halbuki AB üyeliği tam da o yıl geriye dönüşü olmaksızın imkansız hale gelmişti.

19- Birçoğu Doğu blokunda yer alan ve iktisadi gelişmişliği Türkiye''ye yakın 10 ülke 2005''te AB üyesi oldu. 2007''de de Romanya ve Bulgaristan bu gruba katıldı. AB büyük ölçüde tarım alanında kendi kendine yeterliydi. AB bütçesinin %40''ı da ortak tarım politikasına harcanmaktaydı.

20- Türkiye''ye artık hiç ihtiyaç kalmamıştı, üstelik Türkiye''nin nüfusu 65 milyondu, kültürü Batılılaşmayla geçen asırlara rağmen farklıydı, Güneydoğu''da terör hakimdi ve sınır güvenliği yoktu. Muhafazakar toplum yapısı ve komşu ülkeleri Avrupa''nın ideallerinden çok uzaktı.

21- Hepsinden ötesi Türkiye ile gümrük birliği imzalanmış ve buna tarım ürünleri katılmayınca bizden istediklerini sonuna kadar almışlardı. En büyük avantajımız tekstil/giyim idi. Ama Çin 2002''de Dünya Ticaret Örgütü''ne girip kotalardan kurtulunca ondan da çok faydalanamadık.

22- AB''nin Mısır ve Vietnam ile yaptığı serbest ticaret anlaşmalarında ulusal çıkarları koruyamadık. AB kendi çıkarları doğrultusunda güya bizim adımıza da pazarlık yaptı ve biz de bunu zorunlu uyguladık. Tabii gümrük birliğinin avantajlarını da burada belirtmek gerek.

23- AB gibi büyük bir grubun pazarlarına eriştik, onların da çıkarlarına uyuyorsa bizim çıkarlarımız da korundu. Bu esnada montaj ile başladığımız orta düzey sanayide ilerlemeler yaptık; otomobil, beyaz eşya, elektronik ve demir-çelik. Bu alanlardaki şirketler dev boyuta ulaştı.

24- Tofaş, Otosan, Oyak-Renault, Türk Traktör, Arçelik, Vestel, Ereğli, Şişecam gibi. Bu nedenle TÜSİAD sermayesi her zaman AB yanlısı olmuştur, asıl sebep demokrasi değil AB''de kazandıkları pazarları kaybetmemektir. Tabii Batı tipi hayat tarzlarının da bunda etkisi vardır.

25- Zamanla AKP yönetimindeki otoriterlik arttı, bu AB liderlerine Türkiye''nin üyeliğini öteleme için bahane olarak kullanıldı. Halbuki AB Türkiye''den alacağını almış ve üyelik konusunu resmen değil ama fiilen ebediyete kadar kapatmıştı. Ta ki Suriye iç savaşı başlayana kadar.

26- Bir anda Türkiye''ye vize serbestisi konusu gündeme atıldı. Hatta üyelik süreci de hızlandırılacaktı. Asıl mesele ise Suriyeli sığınmacıların Avrupa''ya en başta da Almanya''ya akmasıydı. Avrupa Ortadoğu ile sınırdaş olmak istemezdi, tampona ihtiyacı vardı ve Türkiye gönüllüydü.

27- Hikayenin sonraki kısmını biliyorsunuz, Avrupa sürekli Türkiye''nin sığınmacı meselesindeki tavrını övdü, kısmen maddi olarak destekledi, AKP''nin otoriterleşmesine fiilen ses çıkarmadı, vize serbestisini geçtik vize kolaylığı bile unutuldu, üyelik ise hayal oldu.

28- Bugün AB üyeliğinin gerçekçiliği bulunmuyor. AB''yi bir demokrasi çıpası olarak kullanmak da işe yaramadı. AKP''yi AB üyeliği beklentisi durduramadı, zaten birlik içindeki Macaristan''da Orban''ın yaptıkları da aşikar. Özetle AB üyeliğini hedeflemek artık pek iyi niyetli değil.

29- Bu AB ile kopalım demek değil, gerçekçi ve gurur kırıcı olmayan bir anlaşma yapılmalı. Türkiye sanayisi Avrupa ile artık çok entegre. Gümrük birliğinden çıkmanın zararı yararından fazla olur. Bununla birlikte Ortadoğu''ya karşı sınır ülke rolü de kabul edilmemeli.

30- Tüm bu anlatılanlar yakın zamanda yayınlanan Herkes İçin Ekonomi kitabından. Şahsım adına düşen gelirin tamamının ÇYDD''ye gideceğini de yineliyorum. Bu nedenle çekinmeden burada reklamını yapıyorum. Kitapla ilgili ön bilgiler aşağıdaki bağlantıdadır."

İlgili Haberler