Bu defa farklı  

Türkiye en yakın geçmişinde 1994 yılı ve 2001 yılı krizlerini yaşadı. Geçmiş bu iki krizde ağırlıklı olarak, kamu kesimi açıkları, yüksek enflasyon, döviz kuru sorunu olarak ortaya çıktı. Bugün kriz yok ve fakat büyüme ve döviz cephesinde daha ağır potansiyel sorunlar var.

Her iki krizde IMF başroldeydi. 1994 krizinde ekonomi yüzde 6.1 oranında daraldı. Çözüm olarak 5 Nisan kararları alındı, mevduata yüzde 100 güvence getirildi ve yüksek devalüasyon yapıldı. Yüzde 400 faizle hazine tahvil çıkardı. Temmuz 1994'te IMF ile 16 anlaşma yapıldı.

1995'te ekonomide yeniden yüzde 8 büyüme oldu. Ancak krizin etkileri azalsa da devam etti. Aşağıdaki tabloda 1994 krizinden bir yıl önceki ve bir yıl sonraki göstergeler yer almaktadır.

***

                1994 Krizinde Göstergeler                                       

                1993      1994       1995

Büyüme              8,1          -6,1        8,0

TÜFE     71,1       125,5     76,0

Bütçe Açığı/GSYH (Yüzde)            -6,7        -3,9        -4,3

Kamu Kesimi Borçlanma Gereği/GSYH   12           11           7

Cari Açık              -4,80      +3,38     -0,04

Dolar Kuru (Ort.)              11 057   29 848   45 952

MB En Yüksek Reeskont Faizi (Yüzde)     48           79           52

Dış Borç Stoku (Milyar Dolar)      68,7       68,7       75,9

Dış Borç Stoku/GSYH     29,6       38,8       33,6

***

Bugünkü ekonomik istikrar sorunu farklıdır. Bütçe açıkları düşüktür. Ancak cari açık sürdürülmez ve dış borç çevrilemez sınırdadır. Döviz riski yüksektir. Bu nedenle önceki krizlerden farklı çözüm politikaları getirmek zorundayız. Dahası sorun  yalnızca iktisat politikaları ile çözülemez.

1- Önce, demokrasi, basın özgürlüğü ve hukukun üstünlüğünü yeniden ve kalıcı olarak kurmak gerekir. Ekonomi böyle bir altyapı kazanmadan güven oluşmaz.

Bu nedenledir ki tüketici ve üretici güveni düşmeye devam ediyor. Yine bu nedenledir ki TL yüzde 25 daha düşük olmasına rağmen, üretimde kullanılan ara malı ve ham madde üretimi için kimse yatırım yapmıyor. Üretici yüzde 25 daha pahalı olduğu halde ara malı ve ham maddeyi ithal ediyor.

Güven ortamı yaratmak için Türkiye'nin Çıpa'ya ihtiyacı var. Bu nedenle Avrupa'nın demokrasi-insan hakları ve hukuk normlarına hızla döneceğimizi taahhüt etmeliyiz.

2- Siyasi partilerin siyasette popülizm yarışından vazgeçmesi gerekir. Siyasette popülizmi kullanan Türkiye ile Güney Amerika ülkelerinin ekonomide istikrar sağlaması ve kalkınması mümkün değil.

Siyasi iktidar para ve koli dağıtarak oy alıyor ve fakat bu durum aynı zamanda kaynakların yanlış kullanılmasına, çarçur olmasına neden oluyor. Popülizm iktidar getirir ve fakat ülkenin kalkınması engellenmiş olur.

Dünyada popülizmin en ağır yaşandığı ülke Venezuela oldu. Chavez kurduğu fonları ve devlet imkanlarını kullandı. Halk iktisat biliminin kabul ettiği gibi kısa dönemli çıkarlara odaklanmıştı. Uzun dönemde geleceğini göremiyordu. Halk onu, dağıttığı sürece seviyordu ve oy veriyordu. Bugün Venezuela'da dünyada yaşanmış en ağır ekonomik sorun yaşanıyor. Venezuela ekonomisi için kriz sözü bile yetersiz kalıyor.

Popülizmde halkın bilinç düzeyi önemlidir. Çin'de bin yıl önce söylenmiş Çin atasözü var: ''Bana balık verme, balık tutmasını öğret'' Türkiye'de halk bilinçli olmalı ve ''bana para ve koli verme iş ver." demelidir.

Bir devletin görevi, istihdam yaratmaktır. Bunun için devlet yatırım yapar veya özel yatırımları teşvik eder.

3- İktisat politikalarına gelince... Her şeyden önce kısa dönemde:

* 4 kamu bankasını özelleştirerek siyasi arpalık olmaktan kurtarmak gerekir.

*             Yabancı ve yerli sermaye için kalıcı yasal güvence vermek gerekir.

*             Merkez Bankası kanununu değiştirip, bağımsızlık güvencesi vermek; Merkez Bankası'nın görevini hem TL ve hem de kuru gözetecek şekilde yeniden düzenlemek gerekir.

*             Bir defaya mahsus piyasa faizinin üstünde bir faizle devlet tahvili çıkararak dövize olan talebi yönlendirmek gerekir.

Sonrası bellidir... Orta ve uzun vadeli koordineli bir planlama yapmak gerekir.

Yazarın Diğer Yazıları