Demokrasi ve kalkınma (4)

Son üç yazımızda demokrasi ve kalkınmanın unsurlarını tartıştık. Eğitim de diğer faktörler gibi demokrasi ve kalkınmanın altyapısıdır. İngilizlerin bilinen atasözüdür; ''George'u eğitmek için, anneannesinden başlamak gerekir..."

Bu atasözü benim moralimi çok bozuyor. Çünkü bizde eğitim çok çarpıtıldı.  Fetullah Gülen Terör Örgütü'nün eğitimi çarpıtacağını ve bugünkü noktalara taşıyacağını 13 yıl önce 9 Temmuz 2003 günü, o zamanki Gözcü gazetesinde ''Devlet boşluk bırakırsa tarikatlar doldurur'' başlığı altında yazmıştım.

İngiliz atasözü bunun için moralimizi bozuyor, zira bu atasözünden yola çıkarsak, bizim eğitimli bir toplum olmamız için en az elli yıl geçmesi gerekecektir.

Eğitimli toplum olmayınca, demokrasinin tüm kurallarıyla yerleşmesi ve sağlıklı sürdürülmesi mümkün değildir.

Eğitimsizlik, uygulamada demokrasinin yolunu kapatıyor. Örneğin 1980 darbesinden sonra siyasi partiler ve seçim kanunu değişti. Daha önce önseçim ve bu yolla halkın siyasi sürece katılması ve söz sahibi olması esas idi. 1980 sonrası bu husus partilerin insafına terk edildi. CHP, bir seçimde yalnızca kısmen ön seçim yaptı. AKP ve MHP hiç önseçim yapmıyor. Bu demokratik olmayan sisteme karşı halktan hiçbir tepki gelmiyor. Bu bir biat kültürüdür ve ancak eğitimle kaldırılabilir.

Yine eğitime insan gücü planlaması değil, ideolojik yaklaşım hakimdir. Böyle olunca ihtiyaca göre vasıflı eleman yetiştiremiyoruz. Vasıflı eleman ihtiyacımız  büyüme ve kalkınmayı olumsuz etkiliyor.

Bir ekonomide devlete verilen yer ne olursa olsun, ekonomideki kaynakların etkin yönetilmesi ve bu kaynaklardan en yüksek verimin alınması için, önce devlet şeffaf yönetilmelidir.

Demokrasi, tüm vatandaşların, devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir. Demokratik bir toplumda, devlet yönetimi şeffaf olursa devlet-piyasa ilişkisi de, o toplumun refahını en çoklaştıracak optimal bir bileşimde olacaktır.

Bir ülkede otokrasi baskısı kalkınma projelerini olumsuz etkiliyor. Uzun dönemli yatırımlar yerine, kısa dönemli yatırımlara daha fazla önem veriliyor.  Birçok ülkede yaşanan dikta rejimlerin kısa sürede meyvesini verecek  yatırımları tercih etmesi, halkın tepkisini bastırmak ve halk desteği almak  telaşından ileri geliyor. Bunun içindir ki dikta rejimlerde planlama yoktur.

Sovyetler dönemindeki merkezi planlama ile, yatırımların planlanması ve koordinasyonu ile kaynakların en verimli en etkin alanlara yönlendirilmesini ön gören planlama farklıdır. Merkezi planlamada üretim ve tüketim kararlarını da merkezi sistem alıyor.

Sovyetlerdeki merkezi planlamanın etkin olmadığı, ekonomide kaynakların rasyonel tahsisinden daha çok Rus emperyalizminin bir aracı olduğu anlaşılmaktadır. Şöyle ki Sovyetler dağıldıktan sonra makine, traktör fabrikaları gibi fabrikalar üretim yapamadı... Ruslar peyk ülkelerin bağımsızlığını kısıtlamak için, her parça üretimini ayrı bir Sovyet'te yapmışlardı.

Sonuç: Dünyada demokrasi zafiyeti için Birleşmiş Milletler önlem almalıdır. Biz de siyasi partiler kanununu ve seçim kanununu değiştirip, halkın siyasi sürece katılmasını sağlamalıyız.

Yazarın Diğer Yazıları