Hatalı ittifak

"Her nesnenin bir bitimi var" diyor ya şair Abdurrahim Karakoç. Tıpkı bunun gibi, iktidara dayalı siyasetin de bir bitimi ve sınırı var.

AKP, 16 yıllık iktidarında artık miadını doldurmuş görülüyor ve bu siyasi nesnenin bitim sınırına doğru yaklaştığı an be an görülmeye başladı.

Nerden miadını doldurdu AKP?

Birincisi, toplumsal talepleri karşılamaktan uzaklaştı.

İkincisi, kendi iktidar seçkinlerini yarattı. Ve bu seçkinlerin dolanımı devreye girdi.

Siyaset biliminde buna Pareto kuramı diyorlar.

Seçkinlerin dolanımıyla, AKP, bir üst formda yeniden şekillendi. 

Üçüncüsü, halkın ve mazlumların partisi olarak ortaya çıktı ancak süreç içinde kendisini devlet partisine dönüştürdü. Böylece, toplumsal liderlikten, bürokratik liderliğe doğru evrildi. Nitekim "ben paşayım. Yasaya göre herkesin paşasıyım" diyen Sayın Erdoğan'ın söylemi bunu doğruluyor.

Böylece AKP bir çeşit kadro partisi haline geldi.

Dördüncüsü, siyasal sistemi iyileştirip geliştirerek, toplumsal talepleri karşılayacağı yerde, tam tersine rejim inşa etmeye yöneldi ve bu inşanın daha ilk seçiminde (içinde bulunduğumuz süreçte) kendi dışındaki partilere muhtaç hale geldi.

İttifak partisine dönüştü.

Bunu yaparken de kendine uygun iyi bir ittifak kuramadı.

Neden?

Çünkü MHP gibi geçmişte büyük kavgalar yaşadığı bir parti ile ittifak kurdu.

Unutmayalım: MHP ideoloji partisi..

Hatırlayalım.

MHP, son 14 yılını AKP'ye ağır eleştiriler yönelterek varlığını sürdürmüş bir parti. Yıllarca AKP'yi; ülkücülerin ve devletin bekasının önündeki en büyük engel olarak gösterdi.. Buna rağmen sanki ideoloji değil de kitle partisiymiş ve geçmişte de hiç böyle ağır sözler söylememiş gibi davranarak tüm siyasi geçmişini bir kalemde silip süpürdü.

Gitti AKP liderini kendi adayı olarak gösterdi. "Bizim Cumhurbaşkanı adayımız Erdoğan'dır.." dedi. 

Bu büyük çelişki, hem tabanda ve hem de bilinçli seçkin milliyetçi kadrolarda travma yarattı.

Tabir yerinde ise herkesin ters köşe olduğu siyasi bir durum doğdu.

Bunun bir benzerinin karşı tarafta yani AKP'de olmadığını söyleyemeyiz. Çünkü Erdoğan da Bahçeli gibi benzer sertlikte cevaplar vermişti.

İtici, öteleyici ve rencide edici bu psikoloji, liderler arasında umursamaz görülebilir, ancak tabanda öyle değil. Milliyetçiler, Erdoğan'ın her defasında; "milliyetçiliği ayaklar altına aldım" dediğinde, kendilerini Erdoğan'ın ayağının altındaymış gibi hissetti. Ülkücü değerler sisteminin böylesine aşağılanması karşısında onurlu ve vakur bütün kitleler, bu incitici, kırıcı, aşağılayıcı ve bir o kadar da ağır sözlerin hesabını seçimde sormak isteyecektir.

Çünkü ayaklar altına alınan ceketimiz, paltomuz değil ideolojimiz, fikrimiz, siyasi varlık sebebimiz ve düşüncemizin ta kendisiydi.

Bu sebeple "Her nesnenin bir bitimi var" diyen Karakoç'un söylediği gibi gidecektir. AKP siyasi nesne olarak da özne olarak da kendi sonunu kendi eylem, söylem ve ürettiği politikalar tüketmiştir.

Yazarın Diğer Yazıları