Popülizmin sonu toplumsal hüsrandır

İsviçre'nin Davos kentinde bu sene 17-20 Ocak tarihleri arasında yapılan Dünya Ekonomik Forumu (WEF) öncesinde, 750 dolayında uzmanın katılımı ile bir  Küresel Risk Raporu yayınlanmıştı. Bu raporda dünyayı bekleyen en büyük riskin  popülizm olduğu vurgulanıyordu.  

Aslında, popülizm öteden beri vardı… Ancak son yıllardaki kadar açık ve Milli değerleri istismar şeklinde değildi.

Türkiye de  1980 sonrası Kenan Evren darbeye olan  tepkileri azaltmak ve kendi geleceğini kurtarmak için, imam hatip liselerinin açılmasını hızlandırmıştı. Rahmetli Demirel tarımsal desteklerde "Kim ne veriyorsa ben beş fazla veriyorum" demişti.

Bugünkü iktidar ise, eşi menendi görülmemiş bir popülizm yarattı. Bugüne kadar olanlar bir yana, bugün yalnızca referandum için yaptıkları, toplumsal kamplaşma ve geleceğimizi için risk oluşturuyor.

Referanduma kadar beyaz eşyada  KDV'yi kaldırdı, konutta KDV'yi 10 puan düşürdü. Elbette vergi indirimi harcamaların artmasına ve ekonominin canlanmasına neden olur. Ancak bunu neden geçen sene ekonomi daraldıktan sonraki üç ayda yapmadı? Ya da bu indirimler neden tam referandum sonrası bitiyor?

Torununa bakan büyükanneye bir yıl için ayda  420 lira maaş, tam referandum öncesi martta verilecek. Türkiye genelinde 11.5 milyon emekliyi ilgilendiren promosyon ödemeleri de yine martta verilecek.

Bunların bütçe yükünü yine bu millet, referandumdan sonra çekecek.

Başbakanın  referandum propagandası  popülizmden daha riskli … ''Hayırcılara bakın, öyle karar verin. PKK, Feto, HDP hayır diyor''

Bu benzetmeyi ancak panik içinde bir siyasetçi yapar! Kesin olan siyasi iktidar bu benzetme ile bindiği dalı kesti. 

Siyasette popülizm sonuç için her yolu meşru gören bir anlayıştır. Geçmişte yaşanan deneyimlerde popülizme kanan milletlerin sonu hüsranla bitmiştir.

Söz gelimi, Venezuela'da otokrasi içinde bir popülizm yaşadı, yaşıyor. Venezuela'da Hugo Chavez 1998'de başkan seçildi. Halka gıda kolileri dağıttı. Popülizm uğruna  kamu kaynaklarını hesapsızca harcadı. Halk onu dağıttığı sürece seviyordu. Halkın bu zaafiyetini kullandı ve Anayasayı değiştirdi. Muhalefeti ve basını susturdu. Dikta yönetimi nedeniyle 1.5 milyon aydın ülkeden kaçtı.

Yerine gelen yardımcısı Madura, şaibeli bir seçim sonrası başkan olunca, yargıyı tamamıyla  kontrolüne aldı. Toplum ikiye bölündü. Resmi olmayan rakamlara göre tepki için sokaklara dökülen halktan 3000 kişi hükümet güçleri tarafından öldürüldü.

Madura ayrıca  kendisinin başkanlığına tepki gösterenlere konuşma yasağı kanununu meclisten geçirdi.Yandaş medya oluşturdu. 20 milyon kişiye 120 ton gıda kolisi dağıttı. 2015'te parlemento seçimlerinde kaybetti. Erken seçim için Anayasal süreç başlatıldı ve fakat Maduro gerek meclis kararını ve gerekse halkın topladığı 4 milyon imzayı reddetti.

Meclis Madura için  azil kararı çıkardı. Ancak üyeleri Maduro tarafından seçilen Anayasa mahkemesi üyeleri bu talebi anayasaya aykırı bularak reddetti.

Şimdi Venezuela'da halk, popülizmin ve otokrasi çıkmazına girdi.

Venezuela'nın nüfusu 31 milyondur. Son yıllarda yapılan keşifler sonucunda 296 milyar varil petrol rezervi ile dünyanın en büyük petrol rezervine sahip olduğu anlaşıldı.

Dünyada hiper enflasyon yaşayan tek ülkedir. IMF'ye göre 2016 yılında yüzde 481 oranında olan enflasyon, 2017 yılında yüzde 1642 olacaktır.

Ülkede yüzde 16 olan işsizlik oranının, 2017 yılında  yüzde 21 olacağı tahmin ediliyor. Bu nedenle hafta sonu tatili 3 güne çıktı.

GSYH Yüzde 18.6 oranında daraldı. Ülkede açlık ve kıtlık var. Oteller müşterilerinden tuvalet kağıdı ve sabunu yanlarında getirmelerini istiyor.

Özetle nerden bakarsak bakalım, popülizm ülke kaynaklarının yanlış kullanılmasına neden oluyor. Sonunda kaynaklar  etkin kullanılmadığı için cezasını toplum çekiyor.

Yazarın Diğer Yazıları