Seçim, riskleri artırdı

Erken seçim ekonomik istikrarı altüst etti. Bunun temel nedeni popülizmdir.

2018 bütçesi zaten bir popülist bütçe olarak hazırlanmıştı. Bütçede seçim harcamalarını da içine alan cari transferlerin payı yüzde 39, buna karşılık yatırım ödeneklerinin payı yüzde 11'dir.

66 milyar lira olan bütçe açığı, seçim popülizmi nedeniyle 90 milyar liraya çıkıyor.

Öte yandan her seçimde vergilerde yeni bir düzenleme yapılıyor. Vergi sistemi yalama oldu. Vergi afları, vergiye karşı vergi mükellefinde tepki oluşturuyor. Hem vergi mükellefleri arasında haksız rekabet ortaya çıkıyor. Vergi kayıp ve kaçağı artıyor.

Yetmedi, siyasi iktidar ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhalefeti ''Münafıklar çetesi" olarak suçluyor. Gerçekte ise muhalefet bu toplumun en az yarısını oluşturuyor. Bu durum toplumda ayrışmaya ve tepkiye neden oluyor. Elbette ki ekonomik istikrarı da olumsuz etkiliyor.

Ekonomik sorunların barometresi sayılan döviz kurları, yüzde 22 oranında daha değerli hale geldi. Reel kur olarak şimdi bir doların 3.20 olması gerekirdi.

Merkez Bankası kur artışını frenlemek için Rezerv Opsiyonu mekanizması kapsamında döviz imkan oranı üst sınırını yüzde 55'ten yüzde 45'e düşürdü. Bu yolla döviz arzı 2 milyar dolar arttı. Karar sonrası dolar, 4,26 seviyesinden gerileyerek 4,25'in altını gördü  ancak öğleden sonra tekrar 4.26'nın üstüne çıktı

Kur artışının enflasyonu artırması yanında daha da önemli olan, iki acil sorun yaratıyor:

* Birisi dış borç riskinin artmasıdır.

* Diğeri de ekonominin kan damarları olan bankalarda sorun çıkma riskidir.

Türkiye'nin Kredi Risk Swapı (Credit Default Swap-CDS) diğer ülkelere göre daha yüksektir. Kur artışı ile birlikte de artmaya başladı.

CDS, dış borç riskinin sigortasıdır. Kredi temerrüt sigortası gibidir. Dış borcun ödenmemesi durumuna karşı uluslararası bir sigorta yöntemidir. Geri ödeme riski yüksek olan ülkelerin CDS'si de yüksek olur.

Riskli ülkelerden Brezilya 184, Rusya 140 iken, on gün önce 195 olan Türkiye'nin CDS'i dün 225 oldu.

Bankalara gelince...

Fitch, Türk bankalarının dış borcunun 172 milyar dolara çıktığını, bu borcun kalan vadeye göre 96 milyar dolarının bir yıl ve daha kısa vadeli olduğunu hesaplıyor.

Bu durum bankaların dövize ihtiyaçları olduğunu ve artan kurların ilave yük getirdiğini gösteriyor.

Sorunlu kredileri artarsa bankalar sıkıntı yaşayabilir. BDDK'ya göre takipteki kredi oranı yüzde 2.9'dur. İnşaat sektörü ile toptan ve perakende ticaret sektöründe bu oran daha yüksek yüzde 3.8'dir.

Kaldı ki Standard and Poors'da Varlık Yönetimi'ne devredilen, yeniden yapılandırılmış ve takipteki krediler toplamının yüzde 8.2 olduğunu söylüyor.

Ödeme sorunu yaşayan kredilerde yeniden yapılandırma olur. Yeniden yapılandırma sonrası ödeme kapasitesinin artması gerekir. Artmamışsa sorun ertelenmiş olur, o kadar.

Seçim popülizmi enflasyonla mücadeleyi de engelledi. İşsizliğin artmasına da aynı popülizm neden oluyor. Evde oturanlara para değil iş dağıtmak önemlidir.

Çözüm nedir? Seçime kadar siyasi iktidar popülizm dışında farklı bir uygulamaya gitmez. Risk daha da artar. Yani siyaset için her şey mübahtır anlayışının çözümü yoktur.

Yazarın Diğer Yazıları