Yolsuzluğun ve popülizmin içselleşmesi

Kılıfına uydurmak, bir yanlışlığı mevzuata uydurmak anlamında kullanılıyor..

Bazı toplumlarda kılıfına uydurmayı önlemek için, çapraz önlemler alınmıştır. Örneğin bir devlet memuru, üç-beş yıl içinde birdenbire çok zengin olduysa, ''nereden buldun'' sorusunu soran yasalar devreye girer. 

Elbette piyasada bir insanın bir yılda dahi zengin olması mümkündür. Ancak nasıl zengin olduğu bellidir... Kaçakçılık veya kara para sorunu varsa, bunların ortaya çıkarılması da mümkündür. Buna karşılık kamu sektöründe çalışan birine piyango çıkmadıysa, miras kalmadıysa onun da zengin olmasının nedeni bellidir; ''yolsuzluk''.

Türkiye'de birkaç medya haberi dışında, yolsuzluğun üstüne gidilmiyor. Şimdiye kadar kamuda yolsuzlukla suçlandığı halde ceza alanların sayısı çok sınırlı kaldı. Tersine suçlananlar özel sektörde veya piyasada veya devlette daha iyi noktalara geldiler.

Devleti yönetenler çok başarılı iseler, bu başarı yolsuzluğu gölgede bırakabilir. Örneğin Amerikalılar bunun için ''başarılı işler  yolsuzluğun görülmesini engeller'' benzeri bir deyim kullanıyorlar.

Türkiye'de öteden beri ''Devlet malı deniz... Yemeyen domuz '' diye bir deyim var. Bu deyim aslında devlete karşı hıyanet içinde olanlar için söylenmiş bir sözdür. Ancak toplum bunu devlet malını yemek mubahtır gibi algılıyor. Çünkü Osmanlı'dan beri devlet eliyle zengin olanların zenginlikleri yanına kâr kalıyor.

Devlet malı aslında halkın ortak malıdır. Halkın vergileridir. Buna rağmen çoğu insan "içinde neyim var?" diye yolsuzluklara karşı kayıtsız kalıyor. Bu durum toplumda devlet bilincinin yeteri kadar gelişmemiş olduğunu gösteriyor.

Anlaşılan odur ki birçok Orta Doğu ülkesinde ve bizde yolsuzluk içselleştirildi. Söz gelimi çalanların, yolsuzluk yapanların, çetelerin ve mafyaların yanına daha çok insan gidiyor. Bu gibileri ben de nasipleneyim diye düşünmüş olmasalar neden gitsinler?

Yolsuzlukla mücadelede ilk görev, medyaya düşüyor. Medya birçok ülkede polisin çözemediği sorunların üstüne gidiyor. Çözüyor. Veya yolsuzlukları ortaya çıkarıyor. Bu anlamda kamusal işlev görüyor. Türkiye bu anlamda, hayatın normal seyrine de uymayan, şansız bir dönem yaşıyor. 

 Bir siyasi iktidarın kamu imkanlarını, devlet imtiyazlarını ve bütçe kaynaklarını oy karşılığı dağıtması, yolsuzluk mu? Yoksa popülizm mi? Adına popülizm denilirse sanki toplum tarafından daha makul görülüyor.

Her ne olursa olsun, siyasette yolsuzluk veya popülizm demokrasi ile doğrudan ilgilidir... Demokrasilerde önce halk siyasi tercihlerini doğrudan ve dürüstlükten yana kullanarak denetim yapar. Bunun için de toplumun demokrasi alt yapısı olmalı ayrıca eğitimli ve bilinçli bir toplum olmalıdır. Rusya'da halkın eğitim düzeyi yüksektir. Ancak demokrasi bilinci olmadığı için otokrasi hakimdir.

İkincisi, otokraside Meclis denetimi de sınırlı kalıyor. Kaldı ki demokrasi yoksa halkın siyasi tercihleri de oluşmaz.

Orta Doğu ve İslam ülkelerinde ise biat kültürü hâkim olduğu için, bırakın halkın demokrasiye sahip çıkmasını, demokrasinin olup olmaması tartışılıyor. Dolayısıyla hiçbir denetim sistemi çalışmıyor.

Yazarın Diğer Yazıları