1934'te Türkiye, 1971'de İsviçre...

Halkın karar verme sürecine doğrudan katıldığı İsviçre'nin demokrasisi, diğer ülkeleri kıskandıracak kadar gelişmiştir. Gerek çift meclisli yapısı, gerek kabinesinin oluşumu, gerekse halkın yönetime doğrudan katılım araçlarını, özellikle referandumu kullanma sıklığı ile doğrudan demokrasiye en yakın ülkelerden biridir, İsviçre. Ama doğrudan demokrasisi, kadınlara siyasi haklar verilmesinde trajikomik bir durum oluşturmuştur.

Kadınlar siyasi hakları için hak arayışına ilk defa 1868'de girmiştir. Tabii bu, bir asır sürecek mücadelenin atılan ilk adımıdır. Belirli aralıklarla kadınlar dilekçe verir, siyasi haklar talep eder, ancak her seferinde çabaları sonuçsuz kalır. Kadınlara oy hakkı tanınması için referandumda oy kullanacak olan erkeklerdir ve "Kadınların siyasete dahil olması aile yaşamını zedeler" görüşündeki muhafazakâr İsviçre erkek toplumu, kadınların bu hakları haiz olmasını her defasında engeller.

1919 ile 1959 yılları arasında, kantonlarda ayrı ayrı gerçekleştirilen 25 referandumdan da federal düzeyde gerçekleştirilen 2 referandumdan da ret çıkar. Sonunda 1959'da bir kantonda kadına oy hakkının tanınması ile aralanan kapı, 1971'de federal düzeyde elde edilir.

İsviçre, kadınlarına bu hakkı tanıma konusunda Avrupa'da sonuncu olmuştur.

Ancak... 2010 yılına gelindiğinde, 7 bakandan oluşan kabinelerinde 4 kadın üye yer alır. Bugün ise, yine bu 7 kişilik kabinenin 2 bakanı, kadındır.

Her ne kadar kadın hakları konusunda pek çok şikayet İngiltere'de de yaşansa da, kadınların siyasete aktif katılımı sayesinde bu sorunu çözmek için pek çok olumlu adım atılmaktadır.

Türkiye'de kadına milletvekili seçme ve seçilme hakkının verildiği 5 Aralık 1934 tarihinin 84. yıldönümüne bir gün kala, yazıya neden İsviçre'de kadına oy hakkının verilmesi ile başladım anlatayım...

İlköğretimde kadının oy hakkı kazanması konusunu işlerken, hep İsviçre ile kıyaslandığımız şu sözleri duyduk ve okuduk: "Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı, İsviçre'den bile önce tanındı."

Peki, İsviçre'den BİLE önce bu hakka sahip olan Türk kadını, bu hakkı nasıl kazandı ve bugün siyasete ne kadar katılım gösterebiliyor?

Türkiye'de Cumhuriyet'in ilk yıllarında seçme ve seçilme hakkı yalnızca erkeklerde idi. 1924 Anayasası, 10. ve 11. maddeleri ile "18 yaşını bitiren her erkek Türk'ün milletvekili seçimlerine katılabileceği" ve "30 yaşını bitiren her erkek Türk'ün de milletvekili seçilebileceği" ifadelerine yer verilirken, aslında öncesinde "her erkek Türk" yerine "her Türk" yazılması önerisi yapılmış, ancak reddedilmişti.

Türk kadını milletvekili seçme ve seçilme hakkına ancak 5 Aralık 1934'te, Atatürk'ün Türk toplumunun başarıya ulaşmasının ancak kadınların da sosyal, ekonomik ve siyasi hayatta aktif rol almasıyla mümkün olduğu inancını taşıyan çabaları sonucu çıkarılan yasa ile kavuştu.

Ve dünyada yalnızca İsviçre'den değil, Türkiye, Bulgaristan, Brezilya ve Fransa'dan 10, İtalya ve Japonya'dan 11, Arjantin ve Meksika'dan 13, Çin ve Yunanistan'dan 15 yıl önce, bu hakkı kadınlarına verdi.

Ancak ne yazık ki, Türk kadınının 84 yıl önce edindiği bu hak, seçilmesini sağlamada yetersiz kaldı.

Kadınların meclise girdiği ilk seçim olan 1935 seçimlerinde, 17 kadın milletvekili meclise girdi. Ara seçimlerde bu sayı 18'e yükseldi. O günkü 399 milletvekili sayısı ile bakıldığında, kadınların yaklaşık yüzde 4.5 oranında mecliste temsil imkânı bulması demekti ve bu sayı, o dönem dünyada kadınların temsil oranı en yüksek olan ikinci ülke olduğumuzu gösteriyordu.

Bugün ise, TBMM'deki 595 milletvekilinin yalnızca yüzde 17, 47'si kadın ve bu oran ile dünyada mecliste kadınlara yer verme açısından, dünya sıralamasında 132'nci sıradayız.

Türk kadını, belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkını, bildiğiniz gibi, milletvekili seçme ve seçilme hakkından da 4 yıl önce kazandı. Tam da belediye seçimleri için adayların açıklandığı bu günlerin, kadının siyasi haklar tarihinin başlangıcının yıldönümü ile kesişmesi, bir şeylerin hatırlanması için belki de iyi olmuştur...

***

Günün sözü:

"Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim diyemez. Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Çift süren, tarlayı eken, kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakâr, o ilahi Anadolu kadını olmuştur. Bundan ötürü hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı, şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim." Atatürk

Yazarın Diğer Yazıları