ABD’de ne değişecek?..

ABD’nin küresel bir güç olması nedeniyle orada yaşanan politik, stratejik, güvenlik ve ekonomiyle ilgili değişiklikler ve kararlar dünyanın birçok ülkesinde merakla takip edilmektedir. 6 Kasım başkanlık seçimi de birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de merakla takip edilmiştir. Obama’nın ikinci kez seçilmesinin dünya ve Türkiye için ne anlama geldiğini ele almadan önce ABD ile ilgili kısa birkaç bilgi vermek faydalı olur kanısındayız. Amerikan devletinin borcu 16 trilyon dolar, yani milli hasılasıyla aynı, bu ABD için bir rekor, ülkede 50 milyon kişi sigortasız yaşamaktadır. 46.5 milyon kişi yoksulluk, 17 milyon açlık sınırındadır. 47 milyon kişi devletten gıda karnesi almaktadır. Amerikan halkının %14’ü gazete okuyacak kadar okuma yazma bilmiyor. Ülkede 308 milyon nüfusun 40 milyonu Afrikalı zenci, 40 milyon esmer Latin Amerikalı (İspanik), 15 milyon Asyalı yaşamaktadır. Bugün itibariyle ülke nüfusunun %63’ü beyazlardan oluşmaktadır ama 2040’ta nüfus oranının eşitleneceği yani %50’şer olacağı tahmini yapılmaktadır. Şimdiki durumda bile, Cumhuriyetçiler bir daha seçim kazanabilir mi sorusu sorulmaktadır. Obama’yı da yukarıda not ettiğimiz tablo, başarılı olmamasına rağmen ikinci kez seçmiştir. Obama ülke içinde çok ciddi manada ekonomik ve sosyal sorunlarla karşı karşıya, bu sorunları daha fazla yaşayan insanlar Obama’yı yeniden seçmiştir, dolaysıyla büyük beklentileri vardır, ama herkes biliyor ki Obama bu beklentilerin önemli bir kısmını tatmin edemeyecektir.
Obama’nın yeniden seçimi Türkiye açısından kötünün iyisi durumundadır. Ancak bilinmesi gereken husus ABD’de küresel kararlar devlet mekanizması içinde alınır. Temel belirleyici faktör Amerikan devleti ve halkının çıkarıdır. İktidarlara göre değişmez. Türkiye istisna teşkil etmez, özel bir muamele görmez, küresel politika içinde değerlendirilir. ABD için iki istisna devlet vardır, birisi İngiltere, diğeri de İsrail dir. İsrail ile Orta Doğu da, İngiltere ile de küresel stratejik ortak ve müttefiktir. Obama  “Benim başkanlığım döneminde İran nükleer silaha sahip olmayacak”  diyerek kendisini bağlamıştır. Bu cümleden ABD’nin İran’a bir askeri müdahale kararı çıkacağını beklememek gerekir. Ama bir kararlılığın ifadesi olduğu da muhakkaktır. İran bu dönemde İsrail’i nükleer silah peşinde olmadığına inandırması gerekir aksi takdirde İsrail’in İran’daki nükleer tesisleri vurmasına ABD bu dönemde itiraz etmeyecektir. Suriye konusunda yeni gelişmeler beklemek gerekir. Obama 2014’te Amerikan askerlerini Afganistan’dan çekeceği hususunda kendisini bağladı ama bu ABD’nin Afganistan’ı tamamen terk edeceği anlamı çıkmamalı zira orada çıkarlarını gözetecek belli sayıda Amerikan askeri bırakacaktır.
Batılı stratejik araştırma merkezleri ve medya ABD’nin bu dönemde Uzak Asya’ya yöneleceği özellikle de Çin’in yükselişinin önünü kesmek için iki ülkenin kapışacağı yazılıp konuşulmaktadır. Oysa ki ABD Japonya ve Güney Kore gibi yakın müttefikleri vasıtasıyla zaten Uzak Asya’da var ve bu yakın müttefikleri marifetiyle de Çin’in yeteri kadar canını sıkmaktadır. ABD’nin gücünün tartışılmasının bir manası yok ama Çin’in ilerlemesini yavaşlatabilir veya sekteye uğratabilir ancak kalkınmasının önüne geçemez. Çin’i sadece ABD değil Rusya, Japonya ve Hindistan da rakip olarak görmektedirler. Dolayısıyla bütün güçlü ülkeler birbirlerinin rakipleridir ve diğerlerinin kendilerinden güçlü olmasını istemezler. Aslında uluslararası barış ve emperyalist ülkelerin dengelenmesi için birden çok küresel gücün olması daha iyidir. Soğuk Savaş sonrası ABD’yi dengeleyecek eşit bir güç olmadığı için ABD’nin dış politikası daha saldırgan ve daha emperyalist hale gelmiştir. Çin’in, Rusya Federasyonu’nun ve Hindistan’ın güçlenip Batı emperyalizmini dengelemesi uluslararası barış ve refah için olumlu olacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları