Abdi İpekçi'yi anarken

Abdi İpekçi öldürüleli 33 yıl olmuş. Bu meş’um suikastin Mehmet Ali Ağca tarafından yapıldığı malum. Ama sonra cezaevinden kaçırılıp yurt dışına indirildikten sonra Avrupa’da Papa’ya suikast teşebbüsünde bulunmuştu. Bu suikast ve teşebbüsün arkasında kimler vardı hiç ortaya çıkmadı. Galiba Ağca hâlâ sağ. Zaman aşımından yararlanarak  açıklaması mümkün.
Mehmet Ali Ağca’yı ülkücülerin kullandığı söylense de bu tamamı ile asılsızdır ve rahmetli Alparslan Türkeş bu iddaayı nefretle yalanlamıştı.
Abdi benim çok yakın dostumdu. Milliyet  gazetesini Milliyet yapan gerçekten efsanevi bir gazeteci olan Abdi İpekçi’nin Milliyet’e yazı işleri genel yönetmeni olmasında  biraz payım vardır.
Abdi İpekçi hem yönetmen olarak gazetede kurduğu ekip ile büyük işler yapmış ve birçok yeniliklere imza atmıştı. Fakat günlük DURUM  yazıları ile güncel olayları en objektif şekilde yorumlardı.
Ölümünden 3 ay kadar evvel Amerika’da New York’ta görevli olduğum sırada bana misafir gelmiş ve onu “Abdi dikkat et! Hedef oluyorsun” diye uyarmıştım. O da o mazlum hali ile  “Biliyorum ama ne yapayım”  demişti.

***


Suikast haberini bana sekreteri Melek ulaştırdı. Güç bir vazifem vardı. Oğlu sevgili Sedat Amerika’da okulda idi. Ve velisi de bendim. Bu haberi vermek, Boston’daki okuluna gidip babasının öldüğünü söylemek zor görevi bana düşüyordu. Bütün gece otomobil kullanarak Boston’a gittim. Ve sevgili Sedat’a alıştıra alıştıra olayı anlattım. 



Abdi İpekçi (ortada), Turhan Aytul (sağda)
ve ben GÜN gazetesinde birlikte çalışmıştık. Fotoğraf o yıllardan bir hatıra...



Abdi İpekçi ile tanışmamız


Ben Vatan gazetesinde o rahmetli Mithat Perin’in İstanbul Express gazetesinde muhabir iken İstanbul’a gelen ünlü Amerikalı gazeteci Dorothy Thomson ile mülakatta oldu ve dostluğumuz sonuna kadar devam etti.
Abdi, Yassıada’dan çıktıktan sonra bana kucak açan kişilerin  Metin Toker, Özcan Ergüder ve Orhan Birgit ile birlikte başında geldi. Ruhu şad olsun.
Buradan eşi Sibel İpekçi’ye, çocukları Nükhet ve Sedat’a sevgilerimi gönderiyorum.

İki anekdot
Abdi’nin bir  “tiki” vardı. Sinirlenince veya heyecanlanınca hi hi hi diye kendini tutamazdı. Kore’de iken izinle Tokyo’ya gitmiş ve orada bir kafede butik tutmuş. Diğer misafirler bunu animasyon zannetmişler.
Rahmetli Menderes New York’a geldiğinde onu izleyen gazeteciler arasında Abdi de vardı. Menderes giyimine çok dikkat eden, mesela kahverengi ayakkabıyı sevmeyen bir kişiydi. Menderes’in gözü Abdi’nin ekose çoraplarına takıldı ve bana “Kim bu alacalı bulacalı çoraplı adam?”  diye sormuştu.
New York’a geldiğinde eşi Sibel’in ısmarladığı bileyzır ceketi almak için Talat Halman ile birlikte seferber olmuştuk. New York’un büyük alış-veriş caddelerinden 5. avenü madisün avenüde ünlü giyim mağazalarını dolaştık ve ceketi aradık. Ama Abdi tam tarife göre olmadığı için satın almıyordu. Akşam olmuştu nihayet bir mağazada lacivert renkte Sibel’in istediği ceketi bulmuştuk. Ama Abdi hâlâ dudak büküyordu. Halman ile ben adeta üzerine yürüdük.

Yazarın Diğer Yazıları