Anadolu yaylaları kadar temiz ve geniş bir yürek

Değerli okurlarım, bazı kitaplar yazılış amacı nedeniyle değerlidir. Eczacı Arif Yayla''nın Yılkı Canlar''ı da bunlardandır.

Kitabın başında Anadolu''nun çeşitli yerlerinde hekimlik yapmış fakat yakalandığı hastalık nedeniyle kaslarının %98''i çalışmayan ağır bir ALS hastası Dr. Alper Kaya''nın yazdığı ön sözle başlaması sarsıyor insanı. Ellerinin hiç bir işlevi olmaması nedeniyle göz bilgisayarıyla yazılan ön sözü okumak bile yüceltiyor kitabı. 

Yazar, Arif Yayla''nın "Bu kitap ticari amaçla yazılmadı. Değişik nedenlerle, gerekli ilgiden uzak kalan ALS hastaları ve aileleri için oluşturulacak duyarlılık için mini minnacık bir katkı sağlayabilir (mi) düşüncesiyle ALS Derneği''ne bağışlandı." ifadesi daha bir sevimli kılıyor Yılkı Canlar''ını.

Söze Yılkı Canlar''ın yazarı gönül dostum Arif Yayla''dan başlamak istiyorum. Arif Yayla''yı ilkin ''Toplumsal İşlevleri Açısından Burdur Efsanelerinin Diğer Türk Efsaneleriyle Mukayesesi'' adlı bir bildiri sunduğum 04-06 Mart 2015''te Burdur''da yapılan 1. Teke Yöresi Sempozyumu''nda tanımıştım. İleriki zamanlarda Facebook sayfalarında paylaşımlarından tanıdığım, sazıyla, sözüyle takdir ettiğim bir yayla çocuğu olan ve soyadı da Yayla olan Arif Bey''in, gördüğüm ve Yılkı Canlar''daki yazılardan çıkardığım kadarıyla Anadolu yaylaları kadar temiz, Anadolu yaylaları kadar geniş bir yüreği var.

                Günde 12 km. yol yürüyerek ilkokulu bitirip zor bir süreç olan ortaokul ve lise öğrenimini dershane, kurs vb. Görmeden Ezcacılık Fakültesini kazanıp saygın bir eczacı olmak kolay iş değildir. Kutlarım Sayın Yayla''yı.

                Yılkı Canlar''da yer alan kısa öyküler biçiminde 17 anlatıda da yaşanmışlık yer alıp öz yaşamdan kesitler sergilemekte, ilk anlatıda;  bir ilkokul öğrencisinin yarım metre karla kaplı yedi kilometrelik yolu doğanın sessiz ve ürkütücülüğünde tek başına yürümesi, donmak üzere iken babasının bulup eve yetiştirip soğuk su tedavisi uygulayıp donmaktan kurtarması; lambada gaz bittiği için ödevini yapamayışı; koyunları güderken yerinden oynattıkları büyük bir taşın altında kalıp zorlukla çıkarılışı, zedelenen bedenini kurtarmak için oracıkta babasının kestiği koyunun sıcak derisine sararak kurtarmaları; öğretmen olmak istemediği için amcasının soktuğu öğretmen okulu sınavında bildiği halde sorulara cevap vermeyişi ve önü açık olduğu için ortaokula gidişi, okulda izinsiz girdiği müzik odasında sazlardan birini alıp kendi kendine okuduğu ''Hastane önünde incir ağacı'' türküsünü gizliden dinleyen öğretmeninin Türk halk müziği korosuna seçmesi; Üniversite öğrenciliğinin zor olduğu 1970''li yıllarda polis kurşununa hedef olup yaralanması; ilk görev yeri İspir''in ''At ürküten'' köyünde insanların yoksulluğu ve çaresizliğine tanık olması yaşanmışlıklarının buruk anılarındandır.

                Arif Yayla ile ilgili benim dikkatimi çeken bir husus da mesleki başarılarıyla ilgili Bursa Eczacılar Kooperatifi''ndeki etkinlikleri, 1999 Marmara Depremi''ndeki başarılı çalışmaları dışında halk bilimi konularına yakınlığı ve mitolojiyle ilgisidir. Çok yerinde bir kararla Muazzez İlmiye Çığ''ın eserlerini incelemesi halk bilimi ufkunu genişletmiş Yayla''nın.

                Arif Yayla, isabetli olarak mitolojideki güçlü kadın figürlerinden Sümer''de İnanna, Babil''de İştar, Mısır''da Hathor, Asur''da Astarde, Anadolu''da Kybele, Yunan''da Afrodit, Roma''da Venüs''ü saymakta bunların yanı sıra Türk Kültüründe Ana Tanrıça ya da kadın ilah olarak bilinen Umay''ı da saymalıdır diyorum. Her şeye hayat veren güneşin de Umayla ilgisi olduğuna inanıldığından ve güneşin sarı rengi nedeniyle Türk halklarınca Umay''a Sarı Kız da denildiği bilinmektedir.

                Halk bilimine yakınlığı ve konularına âşinalığı çok yönlü ve çok kültürlü kişiliğini sergilemekte, Mitolojik öykülerden: "Dumuzi''nin Öyküsü ile Adonis''in öyküsünde Koşutluk'', "Tanrı-Tanrıça Evliliği Yerini Kral-Rahibe evliliğine Bırakıyor", "Gılgamış Tanrıça İnanna''ya Baş Kaldırıyor" gibi anlatılar bu görüşümüzü doğrulamaktadır.

                Kitabın "Tarihte Sınır Tanımayan Yok Edicilik Örnekleri ve Kültür Erozyonu" bölümündeki "Tarih boyunca egemenler, egemenliklerini pekiştirmek amacıyla sıkça ''yok edicilik'' yöntemine başvurmuşlardır. Araplar İspanyolların, İspanyollar Araplar''ın, Avrupalılar Kızılderililer''in, Almanlar Yahudiler''in, 12 Eylülcüler Türk aydınlarının bilgi birikimlerini acımasızca yok etmişlerdir. En yakın yok edicilik örneği Irak''tır." İfadesi ile özetlenip; ''İskenderiye Kütüphanesi'', ''Uluğ Bey Hazinesi'' gibi bölümlerde açıklık getirilen bilgilerin yanında sayılarla ilgili görüşleri önemsenmelidir. 

                Arif Yayla''nın Burdur gazetesinde köşe yazarlığı dikkat çekicidir. Köşesinde ele aldığı yazılardan 19 Aralık 2014 tarihli ilk yazısı ''Eskiden Mektup Vardı'' gençliğimize götürdü bizi, mektup konusu neler anımsattı bize neler... Köşesinde yer verdiği I. Teke Yöresi Sempozyumu yazısında benden ve Zile''den söz etmesi ayrıca mutlu etmiştir beni. Yazılarında Burdur türkülerine, Burdur ağzına ve Burdur arkaik sözcüklerine verdiği değerle Burdur Gölü''nün tükenişliğinin dile getirilmesi ve gölü kurtarma çalışmaları takdire şayan davranışlardır. Ticari kaygısı olmayan ve herkesin beğeneceği bir konu bulacağı, ucundan bucağından öz yaşamıyla ilişkilendireceği, tüm geliri ALS Derneği''ne bağışlanan bu kitabı destekleyip çorbada tuzum olsun diyeceklerin çoğunlukta olacağını düşünüyor, esenlikler diliyorum.

Yazarın Diğer Yazıları