Makamlara göre konuşanlar!

Makamlara göre konuşanlar!
Van’la Marmara’yı kıyaslamak insafsızlık

CUMHURBAŞKANI Tayyip Erdoğan’ın başbakanken her fırsatta başvurduğu söylemi dün Van’da Başbakan Ahmet Davutoğlu da sürdürdü.
Söylemin ana teması, ’Marmara depremine dönemin başbakanı gidememiş, Van’a ise anında gidilmiş, 1 yılda Van yeniden inşa edilmiş’üzerine kurulu.
Türkiye’ye son 12 yılda büyük illüzyon yaşatıldığına inan bir gazeteci olarak, ’insaf’duygusu ile bu illüzyona da değinmek artık kaçınılmaz oldu.
Dönemin İstanbul Belediye Başkanı olarak Erdoğan’ın, dönemin bakanlarına kaç kez teşekkür ettiğini, ’sıradan nezaket sözleri’varsayımı ile geçelim, ama bu söylemin ’insaflık’yanlarına değinelim.
RAKAM UÇURUMU
Hemen birkaç rakam kıyaslaması yaparak başlayalım. Marmara’da 18 bin yurttaşımızı kaybederken 49 bin de yaralı vardı; Van’da aynı rakamlar sırasıyla 644 ve bin 966’dır.
Marmara, sanayi bölgesini vurmuş, TÜPRAŞ gibi tesisler günlerce yanmış, yollar yıkılmış, deniz üsleri sulara gömülmüş, şehir içleri dahi araçla geçilmez hale gelmiş, 20 milyar dolarlık kayıp oluşmuş, 8 ilde 100 bin kilometrekarelik alanda 600 bin insan evsiz kalmış, deprem 16 milyon insanı etkilemiş.
Van’da ise nüfus 1 milyon 70 bin, alan 21 bin kilometrekare.
Marmara’da 123 bini tamamen, 376 bin konut ve işyeri hasar görürken, Van’daki karşılığı 40 bini tamamen, 66 bindir. Van ile Marmara şiddeti bakımından da kıyaslanmamalı, etkisi katlarca fazla.
Bunlara rağmen Van’da yapılanları başarısızlık olarak görmek mümkün değil.  Sorun, iki depremi kıyaslayarak, buradan siyasi rant elde etmeye çalışmaktır.  İşte bunun için ’insaf’demek zorunlu, çünkü deyip devam edelim...
Marmara, Türkiye’nin en büyük, dünyanın da en büyüklerinden biridir.
VAN’DA YANAN BEBEKLER
Tabii ki Marmara’da eksiklikler vardı, ama her şeyden önce halk gurur verici bir çalışma yaptı, dayanışma gösterdi, destan yazdı.
Devlet de ciddi olanaksızlıklara rağmen başarısız görülemez; hele 3 ay sonraki 17 Kasım Bolu depreminde en az hatayı yaptı denebilir.
Çünkü, büyük bir tecrübe kazanılmış, halkın dayanışma ruhunun etkisiyle önemli vergiler getirilip kaynak yaratılmıştı.
Van’da yapılanlar da bu deneyim ve kaynaklar üzerine kuruludur. Ancak güçlü olanaklara rağmen Van’da, soğukta ısınmak isteyen aileler, 10 bebeğini çadır yangınlarına kurban verdi, iki bebek de donma sonucu öldü.
Koca Marmara depreminde tek bir ’çadır isteriz’yürüyüşü dahi yapılmadı.
Peki, o dönemin siyasileri de çıkıp, “Bu bebek ölümleri mi başarınız?” diye sorsa, “Yahu ne abartıyorsunuz, tüm kaynaksızlığa rağmen Marmara’da iki yılda 60 bin kalıcı konut yapıp teslim ettik, sizin Van rakamınız ise bir yılda 15 bin” kıyası yapsa olur mu?
Veya Davutoğlu’na, “Konya’da Zümrüt Apartmanı yıkıldı, 92 hemşeriniz canından oldu, enkazı kaç yılda kaldırıldı” diye sorsun mu?
’Başbakan gidemedi’söylemi içinse ’İyi ki gitmemiş’demek dahi yerinde.
Van’da da yaşadık ve artık herkes hemfikir ki, cumhurbaşkanı/başbakan afet bölgesine hemen gitmesin; çünkü o ziyaretler sadece çalışmaları dinamitliyor.  O gün Ecevit hemen gitmemiş, ama depremden dakikalar sonra Başbakanlığa gelmiş, koordinasyon yapılmış ve sabah 09.00’dan itibaren ilgili bakanlar 8 ile de varmıştı.
Demem o ki, Van’la Marmara’yı herkes kıyaslasa dahi, bir akademisyenin vicdanı da insafı da buna izin vermemeli.
Şükrü Küçükşahin Hürriyet

 

Makul şüphe yasası bir tehdittir

 

Meclis’ten yasa olarak çıkan “Güvenlik Paketi” ile polis “Makul şüphe” ve “Makul şüpheli” diye aklına esen herkesi gözaltına alabilecek.
Özgürlükleri yok eden ve Türkiye’yi geriye götüren bir tasarı bu...
AKP “İleri demokrasi” diye diye ülkemizi demokrasi olmayan üçüncü dünya ülkeleri arasına soktu.
Bu tasarının mucidi AKP’liler “Neden tepki gösteriyorsunuz. ’Makul şüphe’karinesi Batı ülkelerinde de var” diyor.
Şaşkın ördek suya kıçın kıçın dalarmış ya’85 Halimiz buna benziyor!
Siz hangi uygar Batı ülkesinde böyle antidemokratik bir yasa gördünüz?
***
Evet, Batı ülkelerinde “Makul şüphe - Reasonable Doubt” var. Ancak o ülkelerin mahkemelerinde “Jüri sistemi” geçerlidir.
Savcılar, jüri önünde suçlanan bir kişinin suçunun kanıtlarını tam olarak, yani “yüzde 99 değil, yüzde 100 kanıtlamak zorundadır!”
Bizde ise “Yüzde 100 ispat” yerine sadece “Makul Şüphe” diye insanlar cezaevine atılacak, belki de mahkûm edilip, yıllarca hapis yatırılacak! Çıkarılan yasa maalesef böyle!
***
 “Jüri sistemi” nin geçerli olduğu uygar Batı ülkelerinde, sanığın o suçu işlediğine dair yüzde 1 şüphe bile olsa sanığa ceza verilemez. Yani, bir kişi makul şüphe ile tutuklanabilir ama onu mahkûm etmek için suçun yüzde 100 ispatlanması gerekir.
Gerçek demokratik ülkelerde “Makul şüphe” ile hiç kimse mahkûm edilemez!
 “Makul şüphe” kavramı bizde ters kullanılmak eğiliminde’85 Hukuk bilen herkes bu hale gülüyor!
***
 Yeni çıkan ve kamuoyunda “Makul Şüphe Yasası”  olarak bilinen kanunu CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu bakınız nasıl anlatıyor?
 “Yeni bir kanun çıktı. ’Makul Şüphe’diyerek evinizi, fabrikanızı, işyerinizi arayacaklar, mal varlığınıza el koyacaklar.
Makul Şüphe’den ötürü sizi hapse atabilecekler. Ama avukatınız bile içinde ne suçlama var bilemeyecek. Bunların getirdiği ’İleri demokrasi’işte bu!”
Rahmi Turan Sözcü

Meclis Araştır(ma) Komisyonu

 

Soma’da 301 kişinin yaşamını yitirdiği maden faciasını sorgulamak amacıyla kurulan TBMM Araştırma Komisyonu’ndan beklenti neydi? Yasalardaki boşluklar, yanlışlar ya da uygulamada ihmali olanları tüm çıplaklığıyla ortaya koyması ve bir daha böyle acıların yaşanmaması için yapılacaklar konusunda parlamentoya yol haritası önermesi. Tabi bunu da ittifakla yani üyeleri hangi partiden olursa olursa olsun oybirliğiyle saptayarak, kamuoyuna açıklaması. Ama ne oldu? Madencilerin mezarları başında “İlk görevimiz kazanın nedenini ortaya çıkarmak” sözü veren komisyon üyeleri, aylarca çalıştı, ocaklara, indi, kamu olanaklarından yararlandı, harcırah aldı, hatta ABD  ve Avustralya ’daki madenleri incelemeyi(!) dahi düşündü ancak, hazırlanan rapor vatandaşın ’facianın sorumluları kim’beklentisine yanıt vermediği gibi, sorunun çözümüne yönelik bir çok konuda ortak görüşe varılamadığını da ortaya koydu. Ve 4 Aralık Madenciler Günü’nde raporun biriket benzetmesi (kalınlığı itibariyla) yapılan ana bölümü açıklandıktan hemen sonra “Muhalefet şerhi beklenmeden açıklanmış olması iç tüzük ve anayasa  açısından usulen hatalıdır” tartışması başladı.
(...)  daha sorunları tesbit aşamasında birbirleriyle anlaşamayan, görüş birliğine varamayan “milletin vekilleri” nasıl çözüm üretecekler?..
Tunca Bengin Milliyet

 

“İfrattan tefrite düştük”

(...)
 Hazindir; sair zamanda olup biteni, “Nedir bu görgüsüzlük, nedir bu tafrafuruşluk” diye eleştirecek nice kişiler, şimdi saraydan işmâr gelince “yeldire yeldire” koşup, çıkışta, “Yiğidime az bile” mânâsına gelen saçma-sapan şeyler söylemek zorunda bırakılıyorlar. Vaktiyle onca eleştirdiğimiz Ahmet Necdet Sezer’in, görevi bitince kendi parasıyla yaptırdığı iki katlı villasına demediğini bırakmayan kalemler şimdi birer saray güzellemecisi olup çıktı. Sezer’in siyasi içtihadını beğenmem fakat tevâzu bakımından müstesnâ bir devlet adamıydı. İfrattan tefrite düştük. Şimdi dara düşünce, “İtibardan tasarruf olmaz” diyebilen bir reisicumhur var. Demeye getiriyor ki, “Ben temsil ettiğim makamın forsu için bu kadar para sarfıyla fiyakalı bir saray yaptırdım.” Atasözlerine güvenerek niçin amel edilemeyeceğinin  dramatik bir göstergesi oldu bu...
(...)
Hz. Ebubekir’i, Hz. Ömer’i ve Hz. Ali’yi, Ömer bin Abdülaziz’i düşün. Onlar itibarlarını şaşaa ile değil adl ile tasarruf ettiler, su içtikleri maşrapayı altınla kaplatarak değil. Hadi şimdi git yüzbin kere istiğfar et, sonra görüşürüz bir ara inşallah.
A.Turan Alkan Zaman

 

“Gemicik” lerden sıfırlanmak bilmeyen paraların üzerine bu yazı...
Akil kadın, milletle kafa buluyor olmalı!
(...)  “Recep Tayyip Erdoğan saltanat, lüks özlemi olmayan biri. 20 yıldır siyasetin zirvesinde olmasına karşın hep Türkiye toplumunun yüzde 90-95’nin yaşadığı ortamlarda yaşadı...”
Ben demiyorum, Erdoğan’ın Ankara’da on yıl boyunca kiracısı olduğu, ev sahibi Faruk Koca diyor. Başka sözüm yok.
Hilal Kaplan