ANLAMSIZ ÖĞRENME VE SONUÇLARI
Bakanlık dahil, benim ülkemde insanları çoğu “Eğitim” denilince aklına “Kalkınma”yı getirmiyor. Halbuki modern eğitim tam da bu amaçla kuruldu. İsteyen açıp baksın, Avrupa’da modern eğitim, hangi amaçla nasıl kurulmuş ve kalkınmayla arasında nasıl ilişki var.
Sanayi devrimine kadar sadece bizde değil Avrupa’da da bugünkü gibi herkes okula gitmiyordu. Hele kadınlar, kızlar yine bizdeki gibi okullu değildi.
Orada kilise okulları, bizde medreseler vardı. Her ikisi de aynı amaçla insan yetiştiriyordu. Avrupa’dakiler iyi Hristiyan, bizdekiler iyi Müslüman yetiştirme amaçlıydı. Ancak Avrupa’da bininci yıldan itibaren durum farklılaşmaya başladı.
İlk üniversite kuruldu.
Hukuk, felsefe ve matematik öne çıktı.
Buna astronomiyi de ilave etmek lazım.
Rönesanstan sonra ise durum tamamen farklılaşmaya başladı. Modern bilimin temelleri atıldı. Bilimsel yöntem ortaya konuldu.
İslam dünyası geçmişi, bilineni, eskiyi tekrarlarken, Avrupa’da kilise okullarının dışında, teolojinin (dini bilimlerin) yanında fen bilimleri ve hukuk öne geçti.
Sonuç?
Avrupa yani Batı dünyası, İngiltere’de buhar makinesiyle hem madencilikte hem de gemi sanayinde fark yarattı. Bunu Almanya takip etti. Osmanlı’da atalardan kalma kalyonlar varken, Avrupa’da devasa gemiler vardı. Biz kürek ve yelkenle manevra yapan küçük tahta gemilere sahipken, Avrupa, bizimkinin üç dört katı büyüklükte sac gemiler üretti.
Amerikalılar tren yaptı. Ve demir yollarında fark yarattı. Ülkenin bir ucundan ötekine kervanların on yılda taşıyacağı yükü taşımağa, posta hizmetlerinde devrim yapmağa başladı.
Graham Bell telefonu, Otto Wan Car otomobili, Edison ampülü, Jhoul ısı ölçü birimini, onlardan önce Newton diferansiyel problemlerin çözümünü, yer çekimi kanununu, Galileo sarkaç hesabını, Descartes Kartezyen matematiği buldu. Bunlara daha onlarcasını ilave etmemiz gerekiyor.
Böylece adından çok söz ettiğimiz “Sanayi Devrimi” doğdu. Dünyanın bilinen düzeni değişti. Seri üretim, fabrikalaşma, bağlı olarak kentleşme, sanayileşme ile de iş bölümü ve meslek sayısı artı. Mühendislik önemli hale geldi. Gelişen iş alanlarında uzman, kalifiye eleman ihtiyacı doğdu. Bu durum, eğitim anlayışında büyük değişim yarattı. Eğitim, ister istemez ihtiyaç haline geldi. Adeta zorunluluk olarak ortaya çıktı.
Neden?
Çünkü, sanayinin ihtiyacını karşılayacak teknikerden mühendise, ustabaşına kadar, işi bilen kimselere ihtiyaç vardı. Diğer taraftan geliri yüksek bir iş bulmanız için, eğitilmiş olmanız gerekiyordu. Bunun yolu da zorunlu olarak okuldan geçiyor.
Böylece, sanayileşme, okul ve kalkınma arasında zorunlu bir iş birliği doğmuş oluyor.
İşte bu ve benzer sebeplerle Batılı devlet yöneticileri, planlı, programlı öğretime, kısaca okullaşmaya ağırlık verdi. Yeni eğitim politikaları geliştirdiler. Bu durum, sonunda, “Eğitilmiş insan, eğitimli beyin” kavramlarıyla “Beyin gücü” olarak değerlendirildi. Her ülke, kendi yetenek havuzunu eğitim yoluyla düzenleyerek, kendi kalkınmasını sağlamağa, gerektiğinde başka ülkelerden “yetenek ve beyin göçü” devşirmeğe çalıştı. Bunun en büyük örneğini NASA’da görüyoruz. ABD dünyada araştırma yapıyor ve nitelikli, yetenekli ve zekâ seviyesi yüksek insanları toplayıp alıyor. Büyük bir yetenek havuzu oluşturuyor.
18. Yüzyıldan sonra, sanayi devrimiyle Avrupa’da ilkokul zorunlu hale getirilirken, eğitim, kalkınma odaklı, mesleki eğitim ağırlıklı olarak kuruldu. Okul-sanayi iş birliği politikaları üzerinde duruldu.
Sonuç olarak Türkiye bu gelişmeye sanayileşmesine bağlı olarak hem geriden takip ediyor ve hem de geçmişten ders almadan, eskiyi tekrarlama özlemi duyuyor. Okulları medreselere çevirmeğe çalışıyor. Eğitimi, sanayi ve kalkınma, yüksek medeniyet yaratmanın aracı olarak değil, insanları, dini öğretimle kontrol altına alıp, ideolojik taraftar yaratma amacı olarak görüyor. Bir çeşit seçmen yaratma merkezleri olarak düşünüyor. Kendi seçmenlerini yaratmanın yolu da dini telkinle, ötekileri düşman göstermekten geçiyor. Kısaca, din hem bir zihinsel köleleştirme ve hem de siyasal çıkarı korumanın aleti olarak kullanışlı bir malzeme olarak görülüyor.
Son söz olarak tespitimiz şöyle: Bu eğitim düzeni işsizliği çözemez. Bu eğitim düzeni, toplumu mutlu etmez ve edemez. Bu eğitim düzeni, genç kuşakları ve yetenekleri zamanın havuzunda değirmen gibi öğütür sonra da çöpe atar. Şimdiden başladı bile.
Toplumsal varoluşumuzun sebebi göç!..
Soru şu: Milli İrade hangi irade?
MİLLİYETÇİLİK GÜVENLİKÇİLİKTEN İBARET Mİ?
Patrik’e harita vermek
Milli iradenin tutuklu hali
Eğitim akademisi ne işe yarar?
Yeni Anayasa neden yapılamaz?
Sosyal sistem uyarı veriyor
Görünen köy kılavuz istiyor
Yeniden Müdafa-i Hukuk lazım gibi









