Artık asfalt yeriz!

Bugün Corona'yla karşı karşıya insanlık… Yarın hangi salgınla karşılaşacağımızı bilmiyoruz…

Salgını durdurmak için seyahatler kısıtlanıyor, karantinalar başlatılıyor, sınırlar kapatılıyor, ticaret duruyor, insanlar ve ülkeler içe kapanıyor…

Ve ilk olarak akla, 'hayatın nasıl devam edeceği, gıda ihtiyacının nasıl karşılanacağı' sorusu geliyor… İnsanlar paniğe kapılıp marketlere, özellikle temel gıdalara hücum ediyor…

İnsanlık, bu türden salgınlar, ekonomik krizler, afetler ve savaşlar karşısında gıda garantisine sahip mi? Bu saydıklarımız bir dünya gerçeği olduğuna ve her an yaşanabileceğine göre ülkemiz bu anlamda ne durumda?

***

Her hangi bir afet durumunda, göğü kapatan binalar, hazine garantili köprüler, yarı ölü havaalanları, otobanlar, kaşaneler, olmayan yerli uçaklar ve olmayan yerli otomobiller yiyemeyeceğimize göre tarımda nereden nereye geldik?

Bizim çocukluğumuz 'dünyada kendi kendine yetebilen ülkelerden birisi' olduğumuzu tekrarlamakla geçti… Samanı bile ithal eden ülke olmadan önce, buğdaydan şeker pancarına, tütünden pirince, pamuktan çaya her alanda kendimize yetiyorduk…

Devlet tarımı ve üreticiyi destekliyordu… Bu hem sosyal güvenlik politikasıydı hem de tarımı ayakta tutmaya yarayan iktidarlar üstü stratejik hamleydi…

***

"Paramız var ki saman ithal ediyoruz" zırvası o umursamaz politikaların bugüne izdüşümüydü sadece… Tarım yük gibi görüldü ve sözde liberal politikaların sonucu olarak, belirtilmeyen yerlere şeker pancarı veya tütün ekenlerin peşine jandarma düşürdük…  Cargill'ler mısır glikozuyla yol alırken, çiftçiler topraklarını bırakarak büyük şehirlere göçmeye başladılar…

Amerikan menşeli şeker ithalatında yüzde 50 olan gümrük vergisini bazen yüzde 0'a çekerken, aslında kendi ipimizi çekiyorduk… Toprak sahibi köylülerin çocukları büyük şehirde güvenlik görevlisi olup, bir de taksitle akıllı telefon aldı mı kendilerini kârda sayacak hâle geldiler…

Biz kendi kendimize yeterken adını bilmediğimiz ülkelerden meselâ Moldova'dan şimdi ayçiçeği alabiliyoruz… Çünkü paramız var!.. ABD'den pirinç, Kanada'dan mercimek, Danimarka'dan arpa, Meksika'dan kuru fasulye, Sri Lanka'dan çay alabiliyoruz, ne mutlu!.. Yılda 5 milyon ton buğday ithal edebilmek az bir şey mi!..

***

1980'lerin ikinci yarısında 20 milyon ton buğday üretiyorduk… Ama nüfusumuz 50 milyon civarındaydı… 2020'ye gelirken ortalama değişmedi… Yıllık üretimimiz yine 20 milyon ton civarında gerçekleşti… Peki nüfus ne oldu? 80 milyonu geçtik…

Tütün Fonu'nu kaldırdık, tütün bitti… Dünyadaki fındık üretiminin neredeyse yüzde 80'ine sahip ülkemizin fındıktan kazandığının kat kat fazlasını Nutella'nın sahibi İtalyan Ferrero firması kazanıyor… Bizim fındık üreticisine de seçimlere kadar ağlayıp, seçimlerde yine oy vermek düşüyor!..

***

2002'de tarımın gayrisafi millî hasıladaki payı yüzde 12'ydi… Bu oran 2018'de yüzde 7 civarına geriledi… Çiftçiliğin cazibesini kaybetmesi, büyük toprakların tarım dışı kalmasına yol açtı… Hayvancılık da değer kaybetti…

Tarıma destek azaldıkça, yerli üretici çok uluslu büyük firmalar karşısında güvencesiz kaldı… Girdi maliyetleri arttıkça çiftçi dayanamaz hâle geldi… Devleti yönetenler Türk tarımındaki bu dramatik gerilemeye seyirci kaldıkça, hatta sosyal politikalardan uzaklaştıkça, çocukluğumuzun 'kendi kendine yeten ülkesi' kaybeden taraf oldu…

Dileriz Corona yitirdiğimiz bu büyük nimeti hatırlatır devletimize… Dün tanzim satış kuyruğunda, bugün markette makarna ararken gördüğümüz insan manzarası, insanlığın ve ülkemizin neye her zaman ihtiyaç duyacağını ve Türkiye'nin kendi eliyle nasıl bir zaafa sürüklendiğini gösteriyor…

Daha dün tanzim satış çadırları kurulması bile ders olmadı, inşallah bu kriz bir ders olur…

 

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları