Asıl sorun “Kobani” değil!

Mezhep temelli kanlı terör örgütü IŞİD eylemleri ve Ayn el-Arap gündemden düşmezken, şok Filistin gelişmeleri gözlerden kaçıyor.
Oysa, bir zamanlar Filistin’in başlı başına Orta Doğu gündemini oluşturduğu biliniyor.
Gerek El Fetih ile Hamas’ın birleşmesi gerek Filistin’i Batı Avrupa ülkelerinin tanımaya çalışması ve İsrail’in ABD ile sürtüşmesi Orta Doğu’nun önemli gelişmeleri arasında ön sıralarda görünüyor. 
Her şeyden önce, “Kenan elleri” her üç semavi dinin de kutsal fakat sorunlu topraklarını içeriyor. 
Zaten, Papa’nın Filistin ziyareti her şeyden önce siyasi ve dini fakat “örtülü” bir geziydi.
Papa’nın beklenmedik ani ziyareti “giderek kabul edilemez” hale geldiğini belirttiği Filistin-İsrail çatışmasına bir son verilmesi çağrısıyla beraber gerçekleştiği hatırlanıyor. “Hıristiyanlık dünyasının özellikle Papalığın, Kudüs’ün her üç dinin kutsal bir bölgesi kalması için büyük çaba harcadığını” belirtmesi, bir yerde “şimdi”  sanki resmiyet kazanıyor.
Bu arada, Vatikan’ın çok uzun yıllardan beri Filistin’i “yalnız” bırakmadığı biliniyor.
Kutsal Kudüs’ün, İsrail’in eline tam olarak geçmemesi için her türlü destek açık ve çoğu zaman gizli olarak yürütülmüş bulunuyor. 
Filistin-İsrail gezisi sırasında Papa’nın “İsrail’in var olma ve uluslararası olarak sınırlarının tanınma hakkı olduğu gibi Filistin halkının da tanınmış ve özgürce yaşayacağı bir vatana sahip olma hakkı var” sözleri önem arz ediyor.
Nitekim, ABD’nin yumuşamasından sonra bazı Avrupa ülkelerinin Filistin’i tanıması Papa’nın girişimini su üzerine çıkarıyor.
Gerçekten de, İngiliz Parlamentosu’nun 13 Ekim’de Filistin devletinin tanınmasına yönelik önergeyi kabul etmesinin ardından Avrupa’nın Filistin’e bakışına ilişkin uluslararası toplumdan gelen havanın lehe döndüğü belirtiliyor.
Yani, Filistin artık tanınma yolunda olumlu gelişmeler gösteriyor.
Bu arada, İsveç Dışişleri Bakanı Margot Wallström’un Filistin’i devlet olarak tanıdıklarını ve 5 yıllık bir yardım planı oluşturduklarını açıklaması gelişmeleri doğruluyor. 
İsveç’in Filistin’i tanıması, BM Güvenlik Konseyi’nin Filistin’deki İsrail işgalini bitirmek için önlemler almasını beraberinde getiriyor.
Filistin’i tanıyan diğer AB üyeleri arasında Macaristan, Polonya ve Slovakya da yer 
alıyor.
 Ne var ki, “Nazi soykırımı” yüzünden İsrail’e desteğini sürdüren Almanya, Filistin’i tanımayı düşünmediği de açıklaması, diplomatik hızı kesiyor.
Dışişleri Bakanlığı Sözcü Chebli’ye İsveç’in Filistin’i devlet olarak tanımasının ardından Almanya’nın da böyle bir girişiminin olup olmadığı sorusuna; “Almanya iki devletli çözümden yana olduğunu her zaman dile getiriyor. Bu, İsrail ve Filistin arasında yapılacak anlaşmayla mümkün olacaktır. 
Ancak Almanya’nın Filistin’i devlet olarak tanıma konusunda böyle bir hazırlığı ya da düşüncesi yok”  ifadesini kullanmasının etkileri sürüyor.
Öte yandan, son günlerde İsrail ile arasının bozuk olmasına rağmen ABD, Filistin’in ani tanınmasına karşı çıkıyor. 
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki, “Bir Filistin devletine yönelik uluslararası tanıma olmasını erken buluyoruz. Filistin’in devlet olmasını kesinlikle destekliyoruz ama bu sadece daimi statü anlaşması ve iki tarafın birbirini karşılıklı tanımasına dayanan, müzakere edilmiş bir netice yoluyla olmalı” diyor. 
Psaki, ancak ABD olarak Filistin’in devlet olmasını kesinlikle desteklediklerini de kaydediyor.
Psaki, “Ama bu ancak daimi statü anlaşması ve iki tarafın birbirini karşılıklı tanımasına dayanan, müzakere edilmiş bir netice yoluyla olmalı” diye konuşuyor.
Bir gazetecinin “bu süreç 20 yıldır işe yaramıyor ama” yorumu üzerine de Psaki, “sadece tanıma seçeneğinin de bir işe yarayacağını sanmıyorum” cevabını 
veriyor.
Filistin’i dünya çapında 134 ülke bağımsız bir devlet olarak tanıyor.
Aslında, her fırsatta belirttiğimiz gibi; “Kenan elleri”nde, her üç din için Kutsal Kudüs olmadan kalıcı barışı sağlamak mümkün olmuyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları