Atatürk, ülkeyi düşman işgalinden kurtardıktan sonra ilk hangi tiyatro oyununu izledi?

Atatürk, ülkeyi düşman işgalinden kurtardıktan sonra ilk hangi tiyatro oyununu izledi?
Dünya Tiyatro Günü Kutlu Olsun! Atatürk'ün izlediği ilk tiyatro oyunu anısı, Dünya Tiyatro Günü'nde yüreklerinize dokunacak. Yaşar Gürsoy yazdı...

1881 yılında İstanbul’un Beylerbeyi semtinde doğmuştu.
Dedesi dönemin önemli din adamlarından Hacı Zihni Efendi, babası ise Doktor Rıfat Bey’di…Şadi Fikret Karagözoğlu’nun gönlü tiyatrodan yanaydı.
Eğitimini aldığı Galatasaray Lisesi’nde Ahmet Muvahhit, Refik Halit Karay ve Refi Cevat Ulunay gibi isimlerle tiyatro oyunları oynadı.
Ailesi tiyatrocu olmasını istemediği için sahnede Fikret ismini kullandı…

2. Meşrutiyet ilan edildikten sonra profesyonel olarak tiyatroculuğa başladı. Reşat Rıdvan ve İbnürrefik Ahmet Nuri Sekizinci’nin tiyatro topluluklarında sahneye çıktı…

1910 yılında Burhaneddin Tepsi’nin ‘Burhaneddin Bey Topluluğu’ ile Rumeli turnesine katıldı. Aralarında anlaşmazlık çıkınca İstanbul’a dönüşte bir işşizdi.
Topluluk içindeki anlaşmazlıklardan dolayı bir süre Polis Müdürlüğü Yazı İşleri’nde kâtiplik yaptı. Dört ay sonra görevini bırakarak yeniden tiyatroya döndü.
Heveskârân, Burhaneddin Bey ve Donanma Cemiyeti topluluklarında oyunlar sahneledi.

Birinci Dünya Savaşı sırasında askere alındı. Askerden döndükten sonra Darülbedayi’de oyunculuğa devam etti.

İbnürrefik Ahmet Nuri Sekizinci’nin Daniel Riche’nin Bahane (Le Pretexte) oyunundan özgün bir şekilde uyarladığı Hisse-i Şayia isimli oyunda ‘Bican Efendi’ tiplemesini canlandırdı. O tiplemesi öyle başarılı oldu ki; halk arasında ‘Bican Efendi’ olarak anılmaya başlandı…

1921 yılında, Malul Gaziler Cemiyeti adına Bican Efendi tiplemesini sinemaya uyarladı. Bican Efendi Vekilharç, Bican Efendi Mektep Hocası ve Bican Efendi’nin Rüyası isminde arka arkaya üç film çekti... Türk sinemasının ilk seri filmlerine imza atmış oldu…

Kadınların tiyatro sanatçısı olması yasaktı. Ancak Afife Jale ,gizli kaçamak oyunlara çıkıyor, polis tiyatroya baskın yapınca kayıplara karışıyordu.
(Sahneye ilk çıkış tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Fakat kimine göre 13 Nisan 1920, kimine göre 23 Nisan 1920 Muhsin Ertuğrul''a göre ise 6 Aralık 1923’tür.)

Hatta bir keresinde Ahmet Nuri''nin ‘Odalık’ piyesinde sahneye çıktığında yine polis baskını olunca kaçmış ancak Kadıköy iskelesinde yakalanarak karakola götürülmüş rica minnet yakayı kurtarmıştı. (O sırada Posta ve Telgraf Nazırı Refik Halid Karay’ın araya girmesiyle olduğu rivayet edilir. Zira; Refik Halid Bey, Türk kadınının tiyatro alanında kendini gösterebilmesini arkadaşı Şadi Fikret bey gibi, çok istemektedir.)

Afife Jale çok geçmeden, Ferit Halid Karay’ın desteğiyle Beyoğlu’ndaki bir tiyatroda sahneye çıkma iznini aldı.  Bu olayın ardından sanatçı, "Aşk Uyumaz” adlı komedi oyununda sanatçı Şadi Fikret ile oynadı.

Afife Jale''nin Darülbedayi''de oyunculuğu birkaç ay sürdü. Müslüman kadınların sahneye çıkarılmamasına dair 1921’de İçişleri Bakanlığı’nın dair kararı ile Belediye 27 Şubat 1921 tarihli ve 204 sayılı bildiriyi yayınlayarak Darülbedayi yönetim kuruluna göndermiş ve Afife Hanım, Darülbedayi tarafından kadrodan çıkarıldı.

Babası Hidayet Bey, tiyatro oyuncusu olmasına karşı idi. Afife Hanım, bu yüzen evden ayrılmak zorunda kalmıştı. Darülbedayi kadrosundan çıkarıldıktan sonra Burhaneddin Kumpanyası’nda ve Yeni Tiyatro''da çalıştı. Burhaneddin Tiyatrosu''nda Seniye ve daha sonra Mebrure ve Leman adlı Türk kızlarını tiyatroya özendirerek sahneye çıkmalarını; Anadolu turnesi sırasında a İzmit’te Huriye ve Hikmet, Trabzon’da ise Ruhat adlı Türk kızlarının da sahneye çıkmasını sağladı. Polis baskısı ve tutuklanma korkusu yaşamaya devam etti. Yaşadığı sıkıntılar nedeniyle şiddetli baş ağrıları çeken Afife Hanım, doktorunun morfinle tedavi yoluna gitmesi üzerine morfin bağımlısı oldu.

O durum elbette tüm uygar tiyatrocuları üzdüğü gibi, Şadi Fikret Bey’i de üzüyordu…

27 Temmuz 1923 günüydü.
Cumhuriyet henüz ilan edilmemişti…
Atatürk ile Latife Hanım henüz altı aylık evliydi. Birlikte İzmir’e gelmişlerdi.

Latife Hanım’ın ailesine ait Göztepe''deki Uşakîzâde Köşk’nde kalıyorlardı . Halk Atatürk’ün yüzünü görmek istiyordu, bir ara köşkün penceresinden halkı selâmladı, konuşma yaptı:

“...Memleket ve milletin menfaatine yan bakanların yeri ya denizin dibi yahut toprakların altıdır!..”


İzmir’in düşman işgalinden kurtulmasının üzerinden sadece 10 ay geçmişti.
Halk konuşmanın ardından avuçları patlarcasına alkış tuttu.
Alkışlayanlar arasında tiyatrocu Şadi Fikret Karagözoğlu ve arkadaşları da vardı. İstanbul’dan kalkıp gelmişler,
Kurtuluş Savaşı’ndan sonra ilk Anadolu turnelerini İzmir’de yapacaklardı.

Atatürk’ün konuşması bitti,
Şadi Bey yanındaki Ahmet Muvahhit ve Behzat Butak ile birlikte köşkün kapısındaki nöbetçiye bir mektup verdi.

O zamana kadar tiyatro sanatçıları devlet adamlarınca hor görüldüğünden endişeleri vardı. Doğrudan doğruya kabul edileceklerini ümit etme­diklerinden mektup yolunu seçmişlerdi…

Görevli mektubu yavere vermek üzere içeri girerken üç sanatçı ayrılmaya hazırlandı. Fakat aynı dakikada bir görevli arkalarından seslendi:

– Buyurunuz efendim… Gazi Paşa hazretleri sizi istiyorlar…

Hiç beklemedikleri bir kabuldü. Heyecanla köşke girdiler.

Atatürk o sırada Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ve üst rütbeli paşalarla konuşuyordu. Sanatkârlara:

– Sizinle daha sakin bir yer­de görüşmek isterim... diyerek onlara başka bir oda açtırttı.

Ve kendilerine büyük iltifatlar etti. İzmir’deki ilk temsillerine her halde geleceklerini vadetti. Ve bir aralık da sordu:
 

– Ne oynuyorsunuz?..

– Hisse-i, Şayia’yı efendim..


Atatürk kendilerinden tiyatro konusunda bilgiler aldı. Kadınların rahatlıkla tiyatroda sahne almalarını istiyorlardı. Arkadaşları Bedia Muvahhit için izin istediler. Atatürk hiç tereddüt etmeden izni verdi. Hatta teşvik etti.

Atatürk mutlu olmuştu. Kuracağı Cumhuriyet Türkiye’sinde hala uygarlık yolunda ilerleyen özgür kafalar vardı. Şadi’ye dönerek,

– Sizi yalnız İzmir’de değil, Ankara’da da görmek isteriz, de­di. Ve kendilerini Ankara’ya davet etti.

Atatürk eşi Latife Hanım ile birlikte oyunu izlemeye gitti. Oyuncuların heyecandan dizleri titriyordu.

Atatürk, Milli Mücadele’nin zorlu günlerinin ardından ilk kez tiyatro seyredecekti. O hamle Atatürk’ün ’in sosyal Türk insanının hayatındaki kalkınmanın da ilk işaretiydi.

Üstelik seyirciler arasında Atatürk’ün görülmesi Anadolu’da turneye çıkan tiyatrocular için de çok önemli olacaktı…

Oyunun adı, ‘Hisse-i Şayika’ ydı.
Faika Hanım ile Tahir Bey, çok severek evlenmelerine rağmen didişerek ayırılmış, ancak birbirlerini sevmeye devam ederken didişmelerini de sürdüren bir çiftti. Birbirlerine yemelerinin en bariz nedeni ise kesinlikle paylaşamadıkları kızları Mahmure’ydi. Sürekli anne ve babası arasında kalan ve oradan oraya sürüklenen Mahmure; kendini hisse-i şayia olarak adlandırıyor, öyle ki halasının oğlu ve müstakbel eşi Necmi Bey ile konuşurken:

“Aşk ile yapılan evliliklerde saadet yoktur.

Annemle babam arasında hisse-i şaiya gibi harap oldum. (Yani hisse-i şayia; paylaşılamayan bir eşya-mal)” diyordu.

Şadi Bey ve arkadaşları 1923 yılının Kasım ayında Ankara’ya geldiler.

Kent savaştan yeni çıktığından kalacak yer bulmakta güçlük çekiliyordu. Oteller ve hanlar hınca­ hınç doluydu.
Oyuncular bavullarını, dekorlarını, öteki bagajlarını is­tasyonda bırakarak şehre geldiler.

Yatacak yer yoktu… Şadi Bey, o geceyi istasyon civa­rında uyumadan hattâ soyun­madan geçirmek mecburiyetinde kalacağını anladığı sırada, istasyona giden yola saparken birinin kendisine seslendiğini duydu:

– Vay Şadi bey… Sen bura­larda ne arıyorsun?..

Sesin sahibi, Milli Mücadele’nin en başından o yana Atatürk’ün hiç yanından ayrılmamış bir tür muhasebecisi olmuş, bir sanatçı dostu Denizli milletvekili Mazhar Müfit Kansu idi. Belli ki tiyatro grubu oyuncularının geleceğinden haberdardı.

– Ne aradığımı mı soruyor­sunuz?.. Yatacak yer azizim!.. Yatacak yer!..
– Gel bana misafir ol…

– Yalnız değilim ki… Herkes evdeki evlât ayali düşünür. Be­nim başımda kocaman bir kumpanya var. Tek canıma olsam mesele yok…
Bütün bir kumpan­ya ile ben nereye misafirliğe gi­derim…
Beni böylece misafirliğe hangi babacan kabul edebilir ki?.

Mazhar Müfit Bey ikramcı bir ev sahibi tavrı ile:

– Olur mu efendim?.. Anka­ra’ya kadar gelip de sizin istas­yonlarda yatmanıza müsaade eder miyiz biz?.. Yer bulamamak ne demek?..

Şadi ile arkadaşlarını alıp doğruca Maarif Vekâletine götürdü. İki mekanın yatakhaneleri kendilerine tahsis edildi.

Şadi Bey çok mutlu oldu ancak aklına tam yatmadı. Zira alışık olmadıkları bir durumdu.

– Teşekkür ederiz. Hakikaten büyük bir misafirperverlik gös­terdiniz. Lâkin biz artistler bera­ber yatmaya pek alışık değiliz de…

Mazhar Müfit Bey hemen bir kolaylık sağladı. Dekorlar arasındaki dört eski ti­yatro perdesini yatakhanenin tam ortasına açtırdı.
Şadi Bey’in çok hoşuna gitti:

– Ankara’da kurduğumuz ilk perde!.. diyerek gülümsedi.

İki gün sonra Türk Ocağı’na yataklar gidecek oyuncular orada kalacaktı…

Oyunlar başladı. Atatürk her temsile giderek seyretti. Tiyatro tıklım tıklım doluyordu. Atatürk temsillere gitmekle kalmıyor her rast geldiği zaman oyunculara iltifatlar yağdırıyordu.

Hatta bir gün karşılaştıklarında Atatürk Şadi Bey’e kalpaklı ve büyük boy bir resmini hediye etti. Resmin üstünde Atatürk’ün Şadi hakkındaki düşündüklerini gösteren bir iki kelime de vardı:

“Ankara- 7.10. 339
Kıymetli sanatkârımız Şadi beye…”

Atatürk, Şadi Bey’i bir keresinde de yemeğe davet etti Böylelikle Türkiye’de ilk defa bir Devlet adamı, bir sahne adamı ile birlikte yemek yemiş oluyordu.

Şadi’nin temsilleri içinde Gazi’nin en beğendikleri ‘Sekizinci’de Habip Neccar rolü ve Hissei Şayia idi. Meşhur Milli sahneyi kurmak düşüncelerinin ilk tohumları da burada, bu Ankara seyahati sırasında atılmış oldu.

Şadi Bey Milli Sahne''siyle çeşitli kentlerde temsiller verdi.

Afife Jale de artık özgürdü.

1 Haziran 1924''te Bursa''da Milli Sahne’de sahneye çıkarak, “Sekizinci” piyesinde oynadı.

Şadi Bey, 1927 yılında kalbindeki rahatsızlıktan dolayı tiyatroculuğu bırakmak zorunda kaldı. Emekli olduktan sonra bir süre Ferah Tiyatrosu’nu kiralayarak işletti. Tiyatro zarara uğrayınca işletmeciliği de bıraktı. 29 Aralık 1941 tarihinde İstanbul’da vefat etti...

Merhum Tiyatro Sanatçısı, Türk gençliğine tiyatrocu ve insan olmayı öğreten adam; Yılmaz İÇÖZ ve aramızda bulunmayan tüm tiyatro sanatçılarının anısına…

Yaşar Gürsoy
27 Mart 2022
Dünya Tiyatro Günü

 

 

 

 

Kaynak: Hikmet Feridun, Tanımadığımız Meşhurlar
https://sehirtiyatrolari.ibb.istanbul
Şenkaya, Gülfem Adile. "Atatürk dönemi Türk tiyatrosu: Afife Jale ve kadın tiyatrocular"
Duman, Olcay Özkaya, Darülbedayi''den Tiyatro''ya Atipik Modernist Bir Kadın
www.tsa.org.tr

İlgili Haberler