Atatürk ve İnönü

“Dersim”den daha neler neler, ne dersler, ne yalanlar, ne fesatlar çıkaracaklar!.. Dersim isyanının bastırılması, İsmet İnönü’nün başbakanlıktan ayrılıp yerine Atatürk tarafından Celal Bayar’ın başbakan tayin edilmesi sırasında olmuştu. Şimdi Atatürk-İnönü ilişkileri, Atatürk’ün neden İsmet Paşa’yı, başbakanlıktan ayırdığı tartışılmakta. Bununla uğraşanların başını da Taha Akyol çekiyor... Milliyetçi cepheden liboşlar safına dönen Akyol, öteden beri Atatürk’ü kıyısından köşesinden eleştirmeye, Milli Mücadele’nin temel kitabı “Büyük Nutuk” taki “yanlışlarını” göstermeye çalışıyor... Atatürk-İnönü-Bayar konusu da bu çabaları için müsait, mümbit zemin!.. Yanlış anlaşılmasın, “Tarihle yüzleşmek” ve tarihi olayları, “resmî tarihten” farklı olarak araştırmak, tarihçiler için akademik, meşru bir alan. Arkasında fesat niyetler, mesela Mustafa Kemal’i küçük düşürmek olmasa!!!
“Atatürk-İnönü olayı” özetle şu: Bu iki silah ve inkılap arkadaşının arası 1937’de açılmış ve 19 Eylül’de Atatürk, İnönü’yü başbakanlıktan uzaklaştırarak Celal Bayar’ı getirmiştir. Çünkü ekonomi politikalarında ve “hükümet etme” tarzında ciddi görüş ayrılıkları olmuştur.
İsmet Paşa, Atatürk’ün yakın çevresinden rahatsızdır; hatta “Devlet meseleleri daha ne kadar sarhoş sofralarında kararlaştırılacak!..” yolundaki sözler Atatürk’ün kulağına gidecektir. Ve İnönü ayrıldıktan, inzivaya çekildikten sona Ankara’da bir maç izlemek için stadyuma gittiğinde, rivayete göre, İnönü, yandaşları tarafından -fakat muhakkak İsmet Paşa’nın haberi ve dahli olmadan- provoke edilen tezahürat da aranın büsbütün açılmasına sebep olmuştu...
Burada gerçek bir anekdotu da hatırlatayım. İnönü’nün ayrılması konusundaki resmi bildiride, “sürmenajdan” dolayı, yani fazla yorgunluk nedeniyle ayrıldığı ifadesi var... Zamanın Vakit gazetesinde yazı işleri görevlisi bu Frenkçe tabiri eski harflerde “uzun süren teessür” şeklinde anlamış ve gazetede bildiri o şekilde çıkmış... Ve bu yüzden de Vakit üç ay kapatılmış.

***

İnönü, Cumhurbaşkanı oluncaya kadar ’evine çekilmiş’tir... Atatürk’le barışmasının, mektuplaşmasının “yakın çevre” tarafından engellendiği, hatta suikasta uğrayacağı kaygıları, dedikoduları olmuştu... Kraldan fazla kral taraftarı olanlar çoktur...
Lozan 24 Temmuz 1923’te imzalanmıştı. 1938’de Lozan’ın yıldönümünde İsmet Paşa’nın adı geçiyor diye kimse Lozan’dan bahsetmez... İsmet Paşa basında “hatırlanmamış”, anılmamış... Bu da Paşa’yı çok üzmüş... Günlük olarak tuttuğu “Defterler” ine o gün yazdığı not: “Lozan gününde kimseye bir kelime yazdırmadılar!”
Fakat buna karşılık İsmet Paşa’nın kızı Özden Toker’in açıkladığı Atatürk’le İnönü arasında, 25 ve 26 Temmuz 1938’de yazılan mektup.
Dolmabahçe’de hasta yatan Atatürk’ün, Ankara’da evinde hasta yatan İnönü’ye ulaştırılmak üzere, Genel Sekreter Hasan Rıza Soyak’a yazdırdığı 25 Temmuz 1938 günlü mesaj:
“D.Bahçe Saat 17.00
H.Rıza Soyak:
Esas hastalık tekrar yürümeye başlamıştır. 12-13 gündür (ateşi) 39’a çıktıktan, Marmara ve Karadeniz’e seyahatten sonra, dün kavga gürültü, koltukla saraya naklettik. Şimdi 37 derecedir.
Bugün kendine gelince: Lozan Günü idi; kendisini büyük takdirle, muhabbetle düşünüyorum. Tebrik ederim. O da ben de rahatsız, fena günler geçiriyoruz. O günü hatırlıyorum. Mukabeleye (cevap vermeye) kalkışmasın, yorulmasın. Vedit (Uzgören) arzetsin.”
Evet, Atatürk yüksek ateşten kendine gelir gelmez Lozan’ı hatırlıyor, İnönü’ye takdir mesajı gönderiyor...
İnönü’nün cevabı
İnönü’nün hemen ertesi gün kendi yazısıyla Atatürk’e gönderdiği cevabi mektup:
“Büyük, Sevgili Atatürk;
Lozan Günü vesilesiyle iltifatınızı söylemek lütfunda bulundunuz. Kendi ızdırabınızı unutarak bana yeniden sağlık, bahtiyarlık verdiniz. Şükran ve minnetlerimi kabul buyurunuz....
Velinimetim Atatürk,
Katiyen eminim ki bu hastalık günlerini geçireceğiz. Siz bütün afiyet ve neşenizle ve şerefle daha çok uzun seneler millet ve memleketi idare buyuracaksınız. Derin tâzimle ve dayanılmaz bir özleyişle ellerinizden öperim velinimetim.”
Pekiyi, Atatürk ile İnönü’nün arasına girenler kimlerdi?.. “Mutad Zevât” , yani babam ve arkadaşları değil... Babamla İnönü’nün araları hiç iyi olmamıştı. Nitekim Atatürk ölünce, Paşa, babamı hemen tasfiye etmişti. O günlerde ben çocuktum ama hemen o gece aile meclisinde kimin cumhurbaşkanı seçileceği konuşulurken babamın şöyle söylediğini hatırlıyorum: “Paşa beni sevmez ve muhakkak tasfiye eder. Ama o büyük bir devlet adamı. Başka heveslenenler var ama onun cumhurbaşkanı olması şart.”
Heveslenenlerin başında Dahiliye Vekili Şükrü Kaya geliyordu.

***

Atatürk başından beri en çok İsmet Paşa’nın devlet adamlığına ve ferasetine güvenmişti. Şeyh Sait isyanı çıktığında zamanın Başbakanı Ali Fethi Okyar lâkayt, hareketsiz kalınca bu isyanın ne badireler açacağını hemen idrak eden Gazi Paşa, Okyar’ın yerine onu Başbakanlığa getirdi. İsyanı Paşa bastırdı.
Lozan da Atatürk’ün direktif ve destekleriyle de olsa aslında İsmet Paşa’nın zaferiydi.

***

Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşını başlatırken İstanbul’da bulunan Paşa’yı hemen Anadolu’ya çağırdı. Kurmay asker ve devlet adamı olarak ona ihtiyacı vardı. Fakat İsmet Bey bu çağrıya rağmen hemen Anadolu’ya geçmedi. Önce geldi, sonra Eskişehir’den İstanbul’a döndü.

***

Mademki artık her şey açıklanıyor ben de bu konuda tanığı olduğum bir hakikati açıklamalıyım...
Yer ve eşhas:
Gençken, Florya’da yaşayan ve Millî Mücadele’de Anadolu hareketine hizmet eden Karakol Cemiyeti kurucularından Yenibahçeli Şükrü Bey anlatmıştı. Mustafa Kemal’in davetini iletmek için İsmet Bey’in Sultanahmet’teki evine gitmişler. O beyân-ı itizarda bulunmuş: “Ben gidemem, yeni evliyim, çiftçilik yapacağım” demiş. Bu olayı Şükrü Bey’le beraber giden Süvari Yüzbaşısı Hulusi Atilla da teyit etmişti.
Fakat İsmet Bey sonra Anadolu’ya geçti. Asker olarak İnönü Zaferi’ni kazandı. Lozan’da da devlet adamı olarak Lord Curzon’u yendi. Onun ve Atatürk’ün ruhları şad olsun...

Yazarın Diğer Yazıları