Atatürk'ü anlamak

Atatürk'ü anlamak

Büyük insan, fani yaşamının ötesinde sadece bir milletin değil, insanlığın ve tarihin malı olarak yaşamaya devam edendir. Kişiler ölümlüdür, arkalarında bir düşünce düzeni bırakanlar ölmezler. İşte Atatürk, bu görüşe örnek gösterilenlerin başında gelir. ''Anıtkabir Şeref Defteri''ne göz attığımızda Cumhurbaşkanlığı makamına oturmuş önemli şahsiyetlerden:

İsmet İnönü''nün: ''Devletimizin bânisi ve milletimizin fedakâr sadık hâdimi insanlık idealinin âşık ve mümtaz siması, eşsiz kahraman Atatürk! Vatan sana minnettardır.'' (1938) sözü;

Celal Bayar''ın: ''Sen bizimdin. Seni halife yapmak, padişah yapmak isteyenler oldu. İltifat etmedin. Millî irade yolunu seçtin. Hayat ve şahsiyetini milletin hizmetine vakfettin. Türk''ün gıpta ettiği, övdüğü vasıflara maliktin. Bütün bu meziyetlerinle Türk''ün tâ kendisi idin.'' (1953) sözü,

Cemal Gürsel''in; ''Adımlarımız ve hamlelerimiz hep ileriye doğru olacaktır. İzinde ve ışık tuttuğun yollarda derin saygılar.'' (1965) sözü önemlidir.

Atatürk''ün:

"Hakîr olduysa millet şânına noksan gelir sanma,

 Yere düşmekle cevher sâkıt olmaz kadr ü kıymetten"

gibi Namık Kemal''in deyişlerinden etkilendiği; vatan, millet yolundaki duygu ve düşünce dünyasının şekillenmesinde ve bunlarla birlikte, kendisindeki millî heyecanın gelişmesinde etken olduğu kanısı hâkimdir.

Atatürk''ü anlamak, Atatürkçü düşünceyi canlı tutmanın ilk basamağı olup Atatürkçü akımın temeline inmeyi zorunlu kılar. Bu temel, gerçekleştirdiği devrimlerin tümüdür. Türk halkının yaşamında Atatürk, bir fasıl değil, bitimsiz bir başlangıçtır. Tamamlanmış olmayan yenilikleri emanet ettiği genç kuşakları bekleyen en önemli görev, bu başlangıcı bilinçli olarak sürdürmektir.

"Benim yaptığım işler, biri diğerine bağlı ve lüzumlu olan şeylerdir" diyen ve Cumhuriyet Türkiye''sinin bir simgesi olan Atatürk, kişiliği ve devrimleriyle bir bütündür. Yenilikleri ayrı ayrı devrimler olmaktan öte, bir birini tamamlayan büyük bir devrimdir. Çünkü, Atatürk devrimi yüzyıllardır süregelen bir oluşun, tarihle hesaplaşmasıdır. Atatürk''ün Gençliğe Hitabesi''nde dile getirdiği:

"... Memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet fakrü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir. 

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte; bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!" söylevi geleceği en iyi bilen Atatürk''ün en bilinçli deyişidir.

Köklü dönüşümlere yol açan önderlere ulusun borçlu olduğu saygı ve sevgi, abartılıp yas ayinine dönüştürülmeden, ilkelerine sahip çıkıp, gelecek kuşaklara toplum için yaptıklarını sevdirme biçiminde olmalıdır.

Atatürk''ü anlamanın ve ilkelerini yaşatmanın doğru yolu eserlerine sahip çıkıp onu geliştirmektir. Eserlerine sahip çıkmanın yolu da ulusal eğitimden geçer. Ulusal eğitimin önemini Atatürk: "Bizim takip edeceğimiz maarif siyasetinin temeli, evvelâ, mevcut cehli izale etmektir. Umum köylüye okumak, yazmak ve vatanını, milletini, dünyasını tanıtacak kadar coğrafi, tarihi ve ahlâki malumat vermek ve amali erbaayı öğretmek maarif  programımızın ilk hedefidir."  diyerek işaret etmiştir. İşaret ettiği yolda net ve en etkili ifadeleri kullanan Atatürk çeşitli konuşmalarında:

"Muallimler! Sizin muvaffakiyetiniz, Cumhuriyetin muvaffakiyeti olacaktır... Hiçbir zaman hatırlarınızdan çıkmasın ki Cumhuriyet sizden (fikri  hür, vicdanı hür, irfanı hür) nesiller ister.";

"Terbiyedir ki, bir milleti ya hür, müstakil, şanlı, âli bir heyet-i içtimaiye halinde yaşatır veya bir milleti esaret ve sefalete terk eder.";

"Dünyada her şey için, maddiyat için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir; ilim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalâlettir." biçiminde eğitimin önemini vurgulamıştır.

Atatürk''ün Türkiye Cumhuriyeti''ni kurarken söylediği "Cumhuriyetin kuruluşu ne bir soy ne bir ideoloji ne de bir din üzerine kurulmuştur; cumhuriyeti kültür üzerine kurduk." sözü son derece önemlidir.

Atatürk''ün ulusal eğitimle ilgili görüşleri, insana geniş ufuklar çizmektedir.  01 Kasım 1928''de Türk harflerinin kabulü ve 01 Ocak 1929''da bütünüyle uygulamaya geçişi harf  devrimi ile okumasız, yazmasız kalmış olgun kuşaklara yeni harflerle okumanın, yazmanın öğretilmesi ''Millet Mektepleri'' adı verilen atılıma yol açmıştır.

Atatürk''ü anlamak, bir noktada Atatürk''ün bağımsız Türkçe, bağımsız dil ülküsü için gerçekleştirdiği dil devriminin ereğini en güzel biçimde belirten "Ulusal duygu ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin ulusal ve zengin olması, ulusal duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil, bilinçle işlensin. Ülkesini yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır..." sözünü iyi kavramaktan geçer. İslâmiyetin etkisiyle yabancılaşan Türkçemize ilk tepki, II. Murat''tan gelmiş, dilimizi sadeleştirme ve onu geliştirme düşüncesi ise Atatürk''ün ilkelerinden doğmuştur.

Atatürk, eğitimin devamlı bir oluşum olduğunu savunmuş, eğitim kurumunun görevinin birtakım malumat kırıntılarının aktarılması kadar basit olmadığına inanmıştır. O''nun bilime, fenne verdiği değer, gerçekten de her türlü takdirin üstündedir.

Bilindiği gibi, bugün okullarımızda kullandığımız pek çok matematik ve geometri ile ilgili sözcükler ve kavramlar, bizzat onun tarafından önerilmiş ve kullanılmıştır. Söz gelimi, eskiden "Müselles" denilen geometrik şekil için Atatürk:

"- Bu şekil üç köşedir; onun için, bunun adı "Müselles" değil, bundan böyle "Üçgen" olsun. Aynı şekilde, eskiden "Murabba" adı verilen şekil de, madem ki dört köşedir, dört kenardır; o halde, ona da "Kare" ismi verilsin." diyerek, bunları birer birer bizzat kendisi adlandırmıştır. Dolayısıyla çocukların, gençlerin daha kolay okumaları, anlamaları ve öğrenmeleri konusu, onun gündeminde birinci derecede yer tutmuştur.

Türkiye''de bugün herhangi bir kişiye "Askerlik tarihimizin en bilinen, en meşhur emri hangisidir?" diye sorsanız, alacağınız cevap değişik olmakla birlikte, 1 Eylül 1922 günü Başkomutan Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk tarafından, verilen emirdir. Uşak ili Eşme ilçesi Takmak Köyü sınırlarında yer alan mevkide, verdiği "ordalar ilk hedefimiz Akdeniz İleri" emridir. Ancak bu emri daha sonraları her nasılsa değiştirilmiş ordular olarak tarih kitaplarına girmiştir. Peki Atatürk bu emirde neyi kastetmiştir? Akdeniz''in ulusların üzerindeki büyük önemi ve hayati çıkarları açısından stratejik önemine vurgu yapmıştır. Burada anlatmak istediği "Ay Hattı"dır.  Kıbrıs ve Suriye, Türkiye kıyı hattıdır. Bu nedenle ''Hat-Ay''  olsun demiştir Hatay şehrimize. Günümüzde BOP (Büyük Orta Doğu Projesi) buralarda başlamadı mı? Libya, Mısır, Suriye, Irak bu ülkeler politik ve siyasal olarak zayıflatılarak kaos ortamına, iç savaşlara sürüklenerek Akdeniz''den uzaklaştırılmadı mı? İşte büyük önder Atatürk''ün daha o zaman öngördüğü hedef ve ne kadar ileri görüşlü olduğudur.

"Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir", diyen Atatürk''ü sevmenin ve anlamanın temelinde; söylediklerini, yaptıklarını ve yapmayı düşündüklerini çok iyi anlamak gerektiğini bir an olsun hatırdan çıkarmamak; böylece, ülkemiz, insanımız ve hatta giderek bütün insanlık ailesi için, çok çalışıp güzel işler yaparak Atatürk''e lâyık, O''na yaraşır gençler ve yurttaşlar olmak gerçeği yatar.

Yazarın Diğer Yazıları