Sen kendine bak. Batı, yüzyıllardır hep aynı pozisyonda. Onlardan ne isteyeceksen önce ne vereceğini öğrenmelisin. Nitekim Trump da aynısını söyledi.
Ver tavizi, al (hepsini değil) bazı isteklerini.
İstenen tavizler, milli çıkarlarına uymayacak. Olsun.
Mesela Ruhban okulunu açacaksın. Lakin Yunanistan’da durum değişmeyecek. Onlar taviz vermeyecek.
Sen vereceksin.
Hatırlayın son ABD ziyaretinde ne dedi Trump: “Türkiye ile F-35 konusunda kolayca anlaşma yapabiliriz ama önce Erdoğan’ın bizim için bir şey yapması gerekiyor.”
Türkiye’de kimi yazarların “Sapkın” olarak niteledikleri Amerikan “delisi” ile akıllılarının farkı yok.
Dikkatinizi çekerim: Türkiye’ye gaz satarken aynı kuralı işletmiyor. “Rusya’dan petrol ya da gaz almayın” derken de “Bizim için bir şey yapın demiyor. Ne zaman” diyor?
Türkiye’nin milli çıkarları olunca.
Türkiye’nin askeri ve güvenlik problemleri olunca, ticareti çok seven, satışlarıyla ABD seçmenine gösteri yapmaktan zevk alan Trump, milyar dolarlık uçaklara sıra gelince parayı bir kenara koyuyor ve “Ama önce Erdoğan’ın bizim için bir şey yapması gerekiyor” diyor.
Peki, Türkiye’yi temsil edenler bunun karşılığında Eskişehir’de bulunan “başta bor ve manyezit olmak üzere ilde sepiyolit, mermer, kaolen, perlit, mika ve kum-çakıl” gibi bulunan nadir elementler konusunda aynı cümleleri grisin geri kurabiliyor mu?
Kurduklarını gösteren bir ses duymadığımıza göre böyle bir cümle kuramamışlar. Dememişler ki, “Sizin de bizin için bir şeyler yapmanız lazım. Yoksa maden anlaşmaları mümkün olmaz” dememişler.
İşte bu siyaset, denklik siyaseti değil. Teslimiyetçi siyaset. Tam da bu nedenle söylüyorum, Bunların yaptığı siyaset, “Gerileme dönemi” siyaseti bu diye.
Sana istediğin hatta parasını yıllar önce ödediğin F-35’leri veririm, ama bir şartım var?
Nedir o?
Ruhban okulunu açacaksınız.
Suriye’de neler istedi bilmiyoruz.
Gazze teklifini de duymadık.
S-400’leri çöp ettiniz, ama olsun, onları bana vereceksiniz yahut başka diyara göndereceksiniz.
50 trilyon dolarımız yok diye, Tank palet fabrikasını Katar’a satıp, 55 trilyon dolara uzaya astronot gönderen AKP ve Cumhur İttifakı, S-400’lerden 2,5 milyar dolar zarar ederken F-35’lere de 1,25 milyar dolar ödedi.
Hiç şaşırmamıza gerek yok. Tarihte bunun örneklerini yaşadık.
Hatırlayın!
Çok değil daha yeni.
Birinci Dünya savaşı yıllarında parasını verdiğimiz savaş gemilerini İngiltere bize vermedi. Dahası, bu gemileri bizimle savaşırken, bize karşı kullandı. Parasını ödediğimiz gemilerden üzerimize ateş açıldı. Mehmetçikler şehit oldu.
İster istemez soruyoruz: Batı siyasetinde ne değişti?
Hiçbir şey.
Bizde “Gerileme dönemini” modelleyen siyasi mantıkta da değişen bir şey yok.
“Düvel-i Muazzama’yı kızdırmayalım.”
Peki, ne yapalım?
Suyuna gidelim.
Bunlar, Millî mücadele döneminde de aynıydı. Her şeyi berbat edecek diye Mustafa Kemal’e kızıyorlardı. Olacak şey miydi kurtuluş savaşına kalkışmak?
Halbuki daha kötüsü olamazdı. Koca bir imparatorluk teslim olmuştu. Yunan İngiltere’nin himayesinde İzmir’den işgale başlamıştı.
Daha ne olacaktı?
Fakat iktidardaki Hürriyet ve İtilaf ve ortağı Ahrar Partisine sorarsanız Kemal’inki tam bir delilikti.
Aklı başında biri bunlara kanmazdı.
Ama onlara güvenen ve inanlar vardı. Onlar, “Tam bağımsızlık” yolunda başarılı oldu.
“Tam bağımsızlıkçı” politika milliyetçiydi. O günün milliyetçileri vatanı kurtarmış, bir de devlet kurmuşlardı.
Bugünün hürriyet ve itilafçıları gene aynı mantıkta. Gene gerçek milliyetçilere nefret kusuyor. Gene sağlam milliyetçileri, teslim olmayanları, karşı duranları, ister soldan ister sağdan olsun sevmiyor.
Onların yandaş basını da öyle.
Amerika’ya verilen her tavizi “Büyük başarı” diye anlatıyor.
Onların “başarı” dediği şey, ABD’nin Türkiye’yi uzun yıllar kendine bağladığı ticaret anlaşmaları.
Halbuki Cumhuriyeti kuran irade yokluk yıllarında; onlarca fabrika, banka, kurum ve işletme açtı. Bunlara uçak fabrikası da dahil. Bir de Cumhuriyet kurdu, bunlar da sata sata bitirdi.
Milli meselelerde bile tutarsızlık ve yalan üretiyorlar. KAAN, Türkiye’nin milli uçağı. İktidar ve ortakları, milletin parasıyla kurulan milli uçağımızı anında siyasallaştırıp, “Bizim” diyerek halka malzeme yapıp anlatıyor. Aradan zaman geçiyor, bir de ne görelim? Meğer, ABD’den motor izni çıkmadığı için henüz üretemiyormuşuz.
Amerika’ya bağımlı savaş uçağı üretimi olur mu? Olursa ona yerli ve milli denir mi?
Halbuki yandaş şirketlerin silinen vergi borçları, üzerinden geçmediğimiz yol ve köprülere ödenen paralarla yüz kere milli motor sanayini kurup üretime geçmiştik bile. Bunun için Atatürk’ün somutlaştırıp uyguladığı gibi milliyetçi siyaset lazım.
Var mı?
Varsa nerede?
Batı cephesinde değişen bir şey yok
Yazıyı Paylaş
Etiketler