Gündem su gibi akıp gidiyor. Çok önemli olayları yeterince irdeleyip analiz edemeden bir başka olayla karşılaşıyoruz. Aksiyon filmleri gibi. Sahnenin biri başlamadan öbürü geliyor.

Halbuki, daha dün İran-İsrail, sonradan katılan ABD ile savaşı konuşuyorduk. Ve bu savaşın Türkiye ile ilgili kısmını hiç konuşamadık bile.

Ortağı olduğumuz 5. Nesil radara yakalanmayan, aynı anda etrafındaki tüm uçak, gemi, radar, komuta merkezi ve dronlarla organize olabilen uçak projesinden Türkiye çıkarılmıştı. İçinde bulunduğumuz hâl, kapımıza dayanan savaş karşısında milli güvenliğimizi yani Türkiye’nin hayatını nasıl etkiliyordu konuşamadık.

Peki şimdi?

Dün itibariyle bariz gündem şu:

  • PKK, Kuzey Irak’ta sembolik olarak silah bırakma töreni düzenleyecek ve bunu bize gösterecek.

Geri kalanlarını ne yapacak bilemiyoruz. Süreç saydam (şeffaf) yürütülmediğinden bunun karşılığında Türkiye ne gibi tavizler verecek onu da bilmiyoruz. Kimilerine göre Kılıçdaroğlu CHP’nin başına geçirilecek ve sürece destek vererek yeni bir anayasa yapılacak.

Kimilerine göre de yürütülen bu sürecin amacı, yapılacak yeni anayasa ile Türkiye’nin bir çeşit Irak, Lübnan benzeri sosyal yapılara ve aidiyetlere bölünerek ulus birliğinin bozulacağı, aidiyet gruplarına verilecek siyasi haklarla “Yeni Türkiye” dedikleri sosyal yapı inşa edileceği yönünde.

Bunlar, adı üstünde kimilerinin yorumu. Doğru mu değil mi bilemiyoruz. Çünkü süreci yönetenler bu konuda bilgi sızdırmıyor.

  • CHP’ye belediyeler üzerinden hukuk formu içinde operasyonlar sürüyor.

Bir gecede 150 kişinin alınması ve adeta suçlular ordusu yaratılması, toplumsal alanda kabul görmüyor. Çünkü Türkiye kamuoyu, işbaşındaki iktidarın geçmişinde benzer olayları yaşadı ve gördü. Türkiye Cumhuriyeti devletinin Genel kurmay Başkanı’na “Terörist” damgası vurularak “hukukun üstünlüğü” söylemiyle hapsedildi.

Düşünsenize, Türk ordusunun başındaki adama “terörist” deyip hapsediyorsunuz. Bunu silahla yapamazsınız. Ancak hukuk silah haline getirilirse yaparsınız ve bir millet seyreder.

Gene benzer olaylarla apaçık kumpas davalarına şahit olduk. Dolayısı ile CHP’ye yönelik gözaltılar, ortaya atılan iddialar, ileri sürülen tezler, halk nazarında inandırıcı bulunmuyor.

Bu durum, Türkiye’nin başta ekonomisi olmak üzere, siyasi geleceğini olumsuz etkiliyor. Hukuk düzenine olan güven her geçen gün daha da düşüyor. Nitekim, gazeteler, “Hukukun üstünlüğü” alanında Türkiye’nin 117. Sırada olduğunu yazıyor. Aynı şekilde AKP iktidarlarının 22 yılda 3 bin 363 AHİM kararını uygulamadığını haber veriyor. Bu tablonun yoruma ihtiyacı var mı? Her şey apaçık ortada.

Bitmişiz.

Öyle ise Türkiye’de “hukukun üstünlüğü” sadece laftan ibaret.

  • Şirketler darboğazda. Konkordato ilan eden şirket sayısı ikiye katlanmış durumda.
  • Faiz artışına rağmen enerji fiyatları büyük artış gösterdi. Bir yıl içinde doğalgaza yüzde 150 zam geldi.
  • Gelir dağılımı darmadağın oldu. Bir kesim sürünüyor, üst tabaka lüks hayattan ne yapacağını bilmiyor.

İktidar kendi ömrünü tüketirken aynı zamanda ülkenin de ömrünü tüketiyor. Siyasi gelecek uğruna kendisine iktidar bahşeden bir toplumu ve bir ülkeyi, sokabildiği kadar zora sokmayı sürdürüyor.

Türkiye, halihazırda olağan bir süreç yaşamıyor. Çok yönlü kriz süreci yaşıyoruz. Öyle ki bu sürecin ülkeye ve topluma vereceği büyük zararları düzeltmek, yaşatılan hasarı onarmak epey zaman alacak. Bu gidişata rağmen siyasal yönetim, bir taraftan siyaseti; diğer taraftan Ana muhalefeti etkisizleştirmeye devam ederlerken eş zamanlı olarak ekonomiyi, bağlı olarak sanayileşmeyi, tarımı, hayvancılığı, eğitimi hatta turizmi gittikçe kötüleştirmeğe devam ediyor.

Dış politik kayıpları saymıyoruz bile.

Sonuç olarak; Türk milleti bunu hak etmiyor.