Aynen öteden beri söylediğimiz gibi. Türkiye’ye yeni kimlik tarifine ve böylece gelecekte yaşanması muhtemel bölünme çizgilerini belirginleştirmeye başladılar.

“Türkiyeliyiz!”

Bu kavramı, her yere aynı afişleri asarak zihinlere kazımak istiyorlar. Alenileştirip, görünür kılıyorlar.

Buna ön öğrenme diyorlar.

Anayasamızın 66. Maddesinde belirtilen yurttaşlık tanımı sadece Kürtçüleri değil, tıpkı Lozan anlaşması gibi tüm Cumhuriyet düşmanlarını rahatsız ediyor.

Türk olmaktan çıkıp, Türkiyeli olacaklar. Halka “Hepimiz niye Türk olalım. Bu ırkçılıktır” diyorlardı. Öyle ki MHP’nin büyük desteği ile seçilen 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bile, anayasaya bağlı kalacağına, yemin ettikten sonra ,dağlara taşlara “Ne mutlu Türk’üm diyene” yazılmasına karşı çıkmış, o da diğerleri gibi bunun “Irkçılık” olduğunu belirterek, Doğu ve Güneydoğu’da düşmanlık yarattığını söylemişti.

O tarihlerde, cumhurbaşkanlığına aday olacağını açıklayan MHP milletvekili ve eski bakanı rahmetli Sadi Somuncuoğlu, tartaklanmıştı. Kendi partisinin sert tepkisiyle karşılaşmıştı.

Rahmetli Somuncuoğlu bilgisi, kültürü, donanımı ile hem Abdullah Gül’den ve hem de MHP’deki pek çok kişiden çok daha üst seviyede donanıma sahipti. Milliyetçi düşüncenin en önemli taşıyıcı kolonlarından biriydi.

Tüm bu özelliklerinin yanında ağır başlılığı ve sakin davranışlarıyla gerçek anlamda bir cumhurbaşkanlığı adayı idi. Ancak MHP bunu istemiyordu.

O günlerde buna anlam verememiştik. Sonrasında gelişen olaylar, tarih önünde hepimize kimin ne olduğunu ve asılında hangi amaca yönelik söylem ve eylemlerde bulunduğunu adım adım gösterdi. Geldiğimiz noktada, ABD, BOP kapsamında planladığı gibi Orta doğuyu şekillendirdi.

Irak’ı Sünni-şii-Kürt-Arap parçalarına ayırdı.

Yine Suriye’yi şimdi şu an İsrail’in işgal ve tehdit ettiği, bölünme tartışmaların yaşandığı sürece getirdi. Yakın gelecekte neler olacağını göreceğiz.

Tam bu aşamada, Türk siyasetinde belirli zamanda belirli aşamada devreye giren MHP, yine devreye girdi ve hepimizi şok eden o malum açıklamasını yaptı.

Çok değil bir önceki seçimde Anayasa mahkemesine tehditkâr sözlerle yüklenirken DEM’in kapatılmamasından şikâyet ederken, hatta DEM üzerinden ve PKK tehdidiyle yıllarca seçmenden oy isterken, ansızın, aniden “Öcalan gelsin mecliste konuşsun” dedi ama nasıl deme. Haykırarak söyledi.

Buyurun size MHP’yle gelen yeni bir aşama.

Siyaset yön değiştirmeğe başladı.

Olup bitenleri biliyorsunuz.

En son geldiğimiz noktada, yeni aşamaya geçildiğini yine Bahçeli’nin sözlerinden anladık. “Yeni kimlik” ten söz etti. Sonra sokaklara o yeni kimliğin nasıl olacağı yazıldı.

“Türk” değil, “Türkiyeliymişiz.”

Türkiye’nin siyasal haritasına bağlı geçmişine bakıldığında ideolojileri nedeniyle etnik olarak Türk olanlar bile anayasal “Türk’ten” rahatsızdı.

Sol ideolojilerden pek çoğu, yurttaş “Türk’ü”, ırk olarak değerlendirip, Marksist söylemlerden hareketle “Halklar” üzerinden Cumhuriyete ve Türkiye’ye bakıyordu. Zaten Lenin de milliyetçiliği reddediyordu. Sınıf bilincini öne çıkarıyordu. Önemli olan, halk değil, sınıf bilincine sahip halklardı.

Sağ ideolojilerden İslamcılar, topluma dini kimlikle bakıyordu. Müslüman mı değil mi? Tam bu noktada şu tespitte bulunmamız hatalı olmaz. Marksistler sınıf, siyasal İslamcılar da dini kimlik dayatarak, kuruluşundan bugüne Cumhuriyetin ulus bilincini aşındırdılar.

Halbuki adı “Sovyet” yani “halk kurulları”, komiteleri, konseyi olsa da özde Rus kimliği ülkeye hakimdi. Aynı şekilde dini kimlik, tarih boyunca tam ve gerçek ümmet bilincini ve birliğini hiçbir zaman oluşturamadı. Bu durumun tek istisnası Hz. Peygamber dönemiydi.

Hz. Ömer’den başlayarak ilk ve asıl halifeler dönemi, kanlı bıçaklıydı. H. Ömer de Osman ve Ali de öldürüldü. Hz. Ali’nin öldürülmesiyle ümmet de bilinci de tam ortadan ikiye ayrıldı. Sonra, Hz. Ali’nin oğulları öldürüldü. Öncesinde, Sıffın Savaşıyla Hz. Peygamberin hanımı, yine Hz. Peygamberin oğlu saydığı damadına karşı savaştı.

Kısaca ümmet ta en başından bütünleşemedi ki şimdi bütünleşsin.

Gelelim, dayatılmağa çalışılan “yeni kimlik” sorununa. Bunan amacı, Türk istiklaline, Türk devletine, uzak ve yakın gelecekte ömür biçmektir. Ayrım noktası, “Halkların kardeşliği” sınır çizgileri, anayasada yapılacak ayrımcı hatlar ve çizgilerdir.