Bu İmaj Türkiye'ye Yakışmıyor

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Filistin konulu bir programın ardından Somali Cumhurbaşkanının oğlunun karıştığı trafik kazasına dair yöneltilen soruya Gündem şu an Filistin” şeklinde verdiği cevabı, soruyu soran gazetecinin kazaya dair yorumunu zaten bildiğini, soruyu daha önce de sorduğunu, söyleyerek açıkladı.

Ancak Sayın Bakana, bu soruyla neden defalarca muhatap olduğunu ve tahmin ederim (ve umarım) ki neden daha defalarca kez muhatap olacağını açıklamak isterim…

Bakan da Adalet Bakanlığı da söz konusu olayla ilgili, şüphelinin yakalanması için tüm sürecin titizlikle işletildiğini ve soruşturmanın tüm yönleriyle sürdürüldüğünü söyledi.

Ancak kafamıza takılan sorular var:

Madem titizlikle işletilen bir süreç var, yaralanmalı ve yaşam tehlikesinin bulunduğu bir trafik kazasında kazanın diğer tarafına neden adli kontrol uygulanmadı? Süreç titizlikle işletilmekteyse bu kişi nasıl yurt dışına gidebildi? Bilirkişi raporu neden kişi yurt dışına çıkınca teslim edildi? Neden yakalama kararı bu denli geç verildi?

Bu sorulara cevap alamıyorsak ve kurye Yunus Emre Göçer’in ölümünden sorumlu kişinin yakalanması ve işlediği suçun cezasını çekmesi, artık mümkün değilse, ortada titizlikle yapılan bir çalışma yok demektir.

Bu sorular şu an hala belirsizse, söz konusu kaza kendilerine defalarca yöneltilir, yöneltilecektir ve sabırla cevaplaması gerekir.

İnsan hayatının önemsizleşmesi

30 Kasım’da söz konusu kaza gerçekleşti. İlk değerlendirmede kameralar dahi incelenmeden kurye Göçer, kusurlu bulundu.

2 Aralık’ta Somali Cumhurbaşkanının oğlu Mohamud, Türkiye dışına çıktı.

6 Aralık’ta Göçer vefat etti. Savcılık, Mohamud’un adliyeye getirilmesini istedi.

7 Aralık’ta savcılığa ulaşan bilirkişi raporunda asli kusurlunun Mohamud olduğu, hatta Mohamud’un Göçer’in kasksız olduğunu söyleyerek yalan ifade verdiği ortaya çıktı ve şüpheliye yurt dışına çıkış yasağı konuldu.

8 Aralık’ta ise, çoktan yurt dışına kaçmış olan Mohamud hakkında yakalama kararı çıkarıldı.

Yunus Emre Göçer’le ilgili, babalığı ve daha ayrıntılı detaylara girmek istemiyorum. Zira, olaydaki adaletsizliğin ortaya konulması için onun başka niteliklerini öne çıkarmamıza gerek yok; bir insan, bir başka insanın hatası yüzünden hayatını kaybetti.

Birileri öldürüldüğünde yaşının, çocuklarının, ekonomik durumunun öne çıkarılması, sanki tek başına olayın kendisinin tepki göstermek için yeterli değilmiş gibi algılanmasına neden oluyor. Oysa bu yanlış bir yaklaşım.

Göçer, başkasının hatalı eylemi nedeniyle öldü. Yani, bir insanın yaşama hakkı, başka bir insan tarafından alındı. Onun yaşam hakkını savunmamız için, başka niteliklerini öne çıkarmamıza gerek yok.

Bu olayda sıfatının öne çıkarılması gereken kişi zanlı Mohamud. Zira, sıradan bir vatandaş bu taksirli hareketi gerçekleştirseydi sonucun böyle olmayacağını hepimiz biliyoruz.

Adalet inancının yitirilmesi

Tüm bunların ardından olay yerinde ilk kusur değerlendirmesini yapan polis memurları hakkında adli soruşturma başlatıldı.

Ailenin kendilerine olayın bir intihar olduğunun söylendiğine yönelik iddiası düşünüldüğünde, arkada bu ülkeye yakışmayan çirkinlikte hukuksuzlukların dönmüş olma ihtimali var.

Bundan sorumlu olan kimselerin, olay süresinde yetkili olan herkesin iyi takip edilmesi gerekiyor. Bu kişiler hakkında ödül sayılacak atamalar, görevlendirmeler yapılmamalı; ceza almaları -mutlaka- sağlanmalı.

Türkiye’nin uluslararası alandaki itibarı da Türkiye’de yaşayan insanların güvenlik duygusunu da büyük yara aldı.

Türkiye’ye cumhurbaşkanlarının, belediye başkanlarının veya diğer nüfuzlu kişilerin oğullarının işlediği suçlardan sıyrılabildiği bir yer imajı hiç ama hiç yakışmıyor.

Yazarın Diğer Yazıları