Demokrasinin olağan işleyişine müdahale eden iktidar, bunu hukuksal gücü kullanarak yapıyor. Halbuki hukuksal “yargı gücü” de milli egemenliğin bir parçasıdır ve milli iradeyi temsil eder. Dolayısı ile, iktidarın tekelinde değildir. Mahkemeler işte bu sebeple “Türk Milleti” adına karar verir.
“Türk Milleti adına” karar vermesi beklenen mahkemelerin işleyişine müdahale, her zaman ve her dönem olmuştu. Meselâ 27 Mayıs yargılamaları bunun en bilinen örneğidir.
Menderes’in yarattığı partizanlığın benzerlerini AKP iktidarları boyunca hep yaşadık ve şimdi zirvesine gelmiş bulunuyoruz. Kısaca tarih, 27 Mayıs’tan en çok şikâyet edenlere hiç ders vermemiş görülüyor.
İmamoğlu’nun tutuklanması, ardından Ümit Özdağ’ın “Cumhurbaşkanı’na hakaretle” başlayıp, “Halkı kin ve düşmanlığa sevkle” biten hukuksal süreçler kamu vicdanında olumlu karşılanmadığı gibi Ümit Özdağ’a verilen ceza ile yatılan hapis arasındaki farkla devlet, dolayısı ile hukuksal düzen, Özdağ’a borçlu kaldı. Yani fazla yatmış oldu.
Olağan düzende buna gerek olur muydu?
Olmazdı tabi.
Burada Ümit Özdağ’ın dillendirdiği “Düşman hukuku” kavramı öne çıkıyor. Kişiye göre hukuk veya ayrımcı hukuk anlamına geliyor. Bu durumda hukuksal işlemler, suça göre herkese eşit değil, kişiye göre gerekirse suç varmış gibi uygulanabiliyor. Bunun böyle uygulandığının tipik örneklerini 15 Temmuz’dan önce Fetö operasyonlarıyla gördük.
Görmesine gördük de Ülke olarak ne kazandık?
Hiçbir şey.
Üstelik kayıp ettik.
Nitelikli İnsan kadrolarımızı harcadık.
Nitelikli askeri kadroları tasfiye ettik.
Kısaca kendi insanına zulüm eden ülke olarak tarihe geçtik.
MHP’nin koşulsuz destek verdiği AKP iktidarı, halihazırda, ana muhalefete sistematik baskı uyguluyor. Terörist dedikleri DEM’e yıllardır kimse kayyum atamadı. Bırakın atamayı aklından bile geçirmedi. Ama CHP mahkemelik. Günün tartışması da belli.
Neden böyle?
Çünkü AKP iktidarı, kendi kurduğu Partili cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi sebebiyle tıkandı. Ülkeyi yönetemez, toplumsal sorunlara çözüm bulamaz hale geldi.
Buyurun size enflasyon.
Her yıl, “Biraz sabredin Temmuz’da, Haziran’da düzlüğe çıkacağız” dediler.
Lakin üzerinden neredeyse iki temmuz ve iki haziran geçti ama tünelin ucu görülmedi.
Buna rağmen iktidar ve ortakları, Türkiye’nin geleceğini ilgilendiren sorunlar yerine, muhalefeti sindirme, gerekirse parçalama siyaseti güdüyor. CHP’nin mahkemelik olması bundan. Yoksa herkes biliyor ki, partilerin kongreleri hukuk gözetiminde yapılır ve YSK tarafından sonuçları onaylanır.
***
Kim ne derse desin CHP, mevcut siyasal sistem içinde Türkiye’nin en demokratik partisidir. Kim bilir, belki bunun nedeni sosyal demokrat caddede ilerliyor olmasındandır. Sağ partiler ve sağ siyasette, aşiret kültürü baskındır. Buna bir de cami kültürünü ilave ederseniz, lidere/imama- cemaate uyum esastır. Aksi halde bozguncu olursunuz. Bu sebeple eleştiri ve denetim en sevilmeyen şeydir.
Dolayısı ile sağ siyasette; öz eleştiri, kendi yaptıklarını, başarı ya da kusurlarını gözden geçirip bir sonuca varma yoktur. Tıpkı aşiretlerdeki gibi “Bey”/lider odaklıdır. Beyimiz ne derse yahut liderimizin bir bildiği vardır söylemi baskın bir anlayıştır. Halbuki çağımız, herkesin her şeyi bilmesinin mümkün olmadığı, binlerce uzmanlık alanın bulunduğu ve her birinin de özel alan bilgisi gerektirdiği bir çağdır. Kısaca akıl ve bilgi çağıdır. Bu sebepledir ki bir siyasi liderin hem ekonomide hem tarihte hem askeri stratejide ve hem de sosyolojide uzman olması beklenemez. Esasında bu çapta okuma meraklısı olan bir lider kadromuzda yoktur. İşte bu entelektüel boşluk, ister istemez siyasete, oradan ülkenin kaderine, hatta demokrasinin kalitesine yansıyor. Buna iktidar ve ortaklarının elit sayılan kadrolarının entelektüel yetersizliğini de eklerseniz, ortaya, içinde bulunduğumuz siyaset manzarası çıkıyor. Haliyle de bu iktidar insanlarından / kadrolarından büyük ülke pratiği çıkmıyor.
Özelde Türkiye’nin, genelde İslam ülkelerinin en büyük eksiği, büyük akılların, topluma yol gösterecek seviyeye ulaşamamasıdır. Kısaca filozof eksiği olan toplumlarız. Böyle devam ettiğimiz sürece asla öncü medeniyet kuramaz, muasır medeniyet seviyesine de ulaşamayız. İşte bakın üniversitelere, bırakın toplumu, kendilerine bile öncülük edemiyorlar. Dersmatik göreviyle sistemin içinde kamufle olmuş durumdalar. Hani hepimizi şaşkına çevirecek öncü fikirler? Topluma kim ışık tutuyor? Hangi üniversite?