Bugünkü siyasi iktidara bağlı ekonomi yönetimleri cari açığın üstüne yattı. 22 Mart 2013 tarihinde bu köşede, ekonomiden sorumlu bakanların ve bazı iktisatçı arkadaşların “cari açık yönetilebilir” şeklindeki yaklaşımları nedeniyle “cari açık yönetilebilir mi?” başlıklı yazıyı yazmıştım. Özeti “eğer bir ülke teknoloji ithalatı nedeni ile cari açık veriyorsa zaten yüksek teknoloji malları ihracatı artacağı için zaten cari açık kalmaz.’’ şeklindeydi.
Ama Türkiye gibi Çin’den incik boncuk ithal eden bir ekonomide cari açık çözülmez. Hükümetler bunu bilmiyor mu? Biliyor ama yapmıyorlar. Zira ithalatın finansmanı dış borçla yapılıyor. Dış borçların bir ülkeye zararı zaman içine yayılır. Fark edilmez. Ama, piyasada ithal mal bolluğu siyasi iktidarların işine gelir. Kaldı ki; cari açık eğer ülkeye girişi varsa, doğrudan ve yeni yabancı sermaye yatırımları ile de finanse edilir. Bu durumda bile yerli sermayeye göre, kâr transferi ve yabancı uzman çalıştırılması gibi nedenlerle yurt dışına daha fazla kaynak çıkar.
Türkiye 2003 başından, 2025 Eylül dahil 748 milyar 242 milyon dolar cari açık verdi. Bu doğrudan ülkenin kaynak kaybıdır ve servete yansır, ülkenin yoksullaşması ve döviz ihtiyacının artması demektir.
Buna rağmen şimdi de cari açık, Türkiye’nin fakir olduğu anlamına gelmez gibi iddialar var.
Bu tartışmalar yerine ‘cari açık nasıl düşürülür?’ sorusunu tartışmak gerekir. Ağır kriz yaşayan Arjantin bile 2024 yılında cari fazla verdi. Bu ülkede 2024 ikinci çeyrekte de cari açığın GSYH ya oranı 0,60 seviyesindedir.
Cari açık, bir akımdır… Türkiye’nin dış dünyaya net ödeme yapması demektir. Bu net ödeme döviz ihtiyacı yaratır.
Net döviz pozisyon açığı ise bir stok değişkenidir. Yurt dışı döviz varlıkları – yurt dışı döviz borçları arasındaki farktır.
Cari açık döviz pozisyon açığını artırır… Çünkü cari açık verildiğinde ülke dış dünyaya net ödeme yapar ve bunun finansmanı için döviz bulmak zorundadır. Tekrar söylemek gerekirse, cari açık çoğunlukla dış borçla finanse edildiği için, cari açık stok olarak net döviz pozisyonunu da etkiliyor.
Eğer cari açık olmasaydı, Türkiye’nin ve yerleşiklerin serveti bugün çok daha yüksek olurdu.”
İktisat politikaları bir bütün olarak planlanır. Tek başına Cari açığın çözülmesi diye ayrı bir program olmaz.
Önce demokratik ve hukuki altyapıyı düzeltmek, kurumsal devlet için reform yapmak gerekir. Sonra istikrar programı yapmak gerekir. Bu program içinde;
1.İthal aramalı ve hammadde payını en aza düşürmemiz gerekir.
Dışa bağımlı sektörlerde ithal ikamesi politikası uygulamak gerekir.
Özel sektör yatırım yapmadığına göre; pamuk gibi hammaddelerin, iplik gibi ara malların Türkiye’de üretimine devletin yüksek teşvik vermesi ve gerekirse geçici bir süre için, bu alanda piyasaya girmesi gerekir.
2- Kur sistemi değişmelidir:
Türkiye için uygun kur rejimi, ekonomik konjonktürü, mevcut riskleri, piyasa şartlarını dikkate alan ve kurdan dolayı ortaya çıkabilen sosyal maliyetleri minimize eden bir rejim olmalıdır. Bu rejim “yönetimli dalgalanma rejimi” olabilirdi. Ancak yönetimli dalgalanma için MB’nın elinde döviz rezervinin olması gerekir. Bugünkü şartlarda İMF’ den borç alıp önce Merkez bankası rezervlerini artırmak ve Çin’in uyguladığı “yarı sabit kur rejimi” uygulamak en doğru yoldur.
3- Dış ticaret politikası değişmelidir:
Dış ticaret açığının yüzde 80’ini Çin ve Rusya’ya veriyoruz. Çin’den teknoloji ithal etmiyoruz. Bavul, plastik, deri eşya, incik-boncuk ithal ediyoruz. Rusya’dan diğer ülkelerin aldığından daha pahalı gaz alıyoruz. Çin ve Rusya ile olan dış ticaretimize sınırlama getirmeliyiz.
Özellikle Çin’e karşı dış ticaret politikasını değiştirip, uluslararası anlaşmaların elverdiği ölçüde gümrük tarifelerini arttırılabilir. Kota uygulamak gibi bazı tedbirlerle bazı ürün gruplarının ithalatı önlenebilir.
4- İhracatın küresel rekabet gücünü artıran politikalar kadar ihracatı teşvik eden politikalar da uygulanmalıdır.
5-Bir diğer önemli sorun; ihracatımızda yüksek teknoloji ürünlerinin payının düşük olmasıdır. Çünkü Türkiye artık Yüksek teknoloji üretmiyor, ithal ediyor. Bu nedenle 2006 öncesi Yüksek teknoloji ürünlerinin ihracattaki payı yüzde 6 iken bu pay giderek azaldı ve şimdi 2,8’ e geriledi. Yüksek teknoloji yükte hafif pahada ağırdır. Dış ticaret açığının önlenmesi için bu payın en az yüzde ona çıkarılması gerekir.
Bunun için Bütçeden AR-GE ‘ye kaynak ayırmak, TÜBİTAK ve benzeri araştırma kurumları ile Üniversiteleri siyasi etki dışında bağımsız kurumlar haline getirmek gerekir.