Teröristbaşı Öcalan, 30 Mayıs’ta İmralı’da DEM Partililer ile yaptığı görüşmede, “Yetkililer sürekli silah bitsin gibi sözler söylüyor. Anladım ki derinlikli bir strateji yok onların aklında da.” Diyordu.
Gerçekten de yine yeniden çözüm sürecinde Cumhur İttifakı’nın bir stratejisi var mı?
Var ise ne kadar akılcı, tutarlı ve derinlikli?
Cumhur İttifakı’nın yine yeniden çözüm sürecinde belirlediği “terörsüz Türkiye” hedefine ulaşmak için uzun vadeli bir vizyonu ve genel planlaması yok. Amacı doğrultusunda süreci akıllıca yöneteceği, hedefe ulaşmak için izleyeceği bir yol haritası hiç yok!
Sürecin yol haritasını çizen tek başına terör örgütü PKK ve bebek katili Öcalan.
Süreçte “terörsüz Türkiye” hedefinin “gerçek amacı” için Cumhur İttifakı’nın, kamuoyunda algı oluşturmaya dönük “odun ateşinde kazanda 30 silah dipçiği yakma şovu”, “47 PKK’lı teröristin silahlarıyla birlikte Kandil’e geçmesi” ve “güya Zap bölgesinden tamamıyla çekildiklerini açıklamaları” gibi medyatik adımlardan başka PKK’nın belirlediği taktik yöntemlerini benimseyip sahiplenmesinden başka ortada hiçbir şey yok!
Oysa stratejisi olmayan Cumhur İttifakı’nın, PKK’nın belirlediği taktikleri benimsemesi sonuç olarak amaçsız, gündelik, sonuçsuz, etkisiz oyalanmalardan ibarettir!
Nitekim ilk çözüm süreci sonrasında, eski Ak Parti Diyarbakır Milletvekili ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yakın dostu Mehmet İhsan Arslan’ın “Devletin bekası, vatanın bütünlüğü adına o oyundan vazgeçtik.” İtirafına konu ettiği gibi çözüm süreci bugün de Cumhur İttifakı için yine “yeni bir oyun”dan ibaret!
Ancak bu kez oyunun kurallarını koyan bir başına PKK!
Cumhur İttifakı, PKK’nın süreçteki sayısız dayatmalarından biri olan TBMM’yi teröristbaşının ayağına göndermeyi, “Komisyon buraya gelmek zorunda. Gelmezlerse hepiniz ayağınızı ona göre denk atarsınız. Savaş riski artar gelmezlerse. Beklenen cehennem bu.” Tehdidi karşısında başardı.
Ancak Cumhur İttifakı’nın, bebek katilinin ayağına komisyon göndermekle sonuç alabileceği yanılgısının sonuçlarına dair hiçbir hesabı, öngörüsü yok!
Bakın, bebek katili Abdullah Öcalan’ın birinci çözüm sürecinde şart koştuğu 10 maddelik 28 Şubat Dolmabahçe Bildirisi ile bugün PKK’nın şart koştuğu maddeler, PKK taleplerinin hiçbirinin değişmediğini apaçık gösteriyor.
İlk çözüm sürecinde PKK; “Demokratik siyaset tanımı ve içeriği, demokratik çözümün ulusal ve yerel boyutlarının tanımlanması, özgür vatandaşlığın yasal ve demokratik güvenceleri, demokratik siyasetin devlet ve toplumla ilişkisi ve bunun kurumsallaşması, çözüm sürecinin sosyo-ekonomik boyutları, çözüm sürecinde demokrasi-güvenlik ilişkisinin kamu düzenini ve özgürlükleri koruyacak şekilde ele alınması, kadın, kültür ve ekolojik sorunların yasal çözümleri ve güvenceleri, kimlik kavramı ve tanınmasına dönük çoğulcu demokratik anlayışın geliştirilmesi, demokratik cumhuriyet, ortak vatan ve milletin demokratik ölçütlerle tanımlanması ve anayasal güvencelere kavuşturulması, bütün bu demokratik hamle ve dönüşümleri içselleştirmeyi hedefleyen yeni bir anayasa” maddelerini şart koşmuştu.
Bugün PKK’nın güya kendisini feshettiğini ve silah bıraktığını açıkladığı hâlde sürecin tamamlanması için şart koştuğu maddelere bakıldığında da apaçık görülüyor ki PKK, ilk çözüm sürecinde talep ettiklerini aynıyla ama farklı ifadelerle talep etmeyi sürdürüyor.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın süreçte yerine getirilmesini bekledikleri şartlar şöyle: “Geçiş dönemi yasası çıkartılsın; entegrasyon sağlanarak güvence altına alınsın. Kayyumlar kaldırılıp yerel yönetimler güçlendirilsin; belediye başkanları görevlerine geri getirilsin. Sözde ‘tutsaklar’ dediği başta bebek katili Öcalan olmak üzere tüm PKK’lı teröristler serbest bırakılsın. Barış akademisyenleri ve ihraç edilen KHK’lılar iade edilsin. TCK ve infaz kanunu değişsin; düşünce suç olmaktan çıkarılsın; ifade özgürlüğü sağlanarak adalet reformu yapılsın.”
Cumhur İttifakı’nın süreçteki beklentilerini ise Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum şöyle sıraladı: “Diyarbakır annelerinin çocuklarına kavuşması için gerekli adımlar atılsın. Silah bırakma pratikleri genişletilerek ve geliştirilerek ilerletilsin. PKK’nın fiilen sona erdiği hususuna ve silah bırakma konusuna ilişkin pratik teyit ve idari tespitler yapılabilsin. Suriye’de ülkenin birliği hedefine uygun olarak bütünleşme adımları daha güçlü şekilde atılabilsin.”
Sürecin bir tarafta Cumhur İttifakı diğer tarafta PKK olduğu hâlde, kamuoyunda algı oluşturmaya dönük karşılıklı adımlarla şekillendirildiğine bakınca sırada PKK’nın Diyarbakır annelerini çocuklarına kavuşturmasının olduğunu tahmin etmek güç değildir.
Ancak ilk çözüm sürecinin sona ermesinden sonra Erdoğan’ın şu sözlerini anımsamak gerek: “Çözüm sürecinde karşı karşıya oturulan bir masa olması devletin çöküşü demektir.”