Bebek katili Öcalan’ın yeğeni ve DEM Parti Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan, geçtiğimiz hafta PKK’ya ait bir örgüt yayınına verdiği demeçte açıkça şu ifadeyi kullanarak gerçeği itiraf etti: “Şimdi ‘İnfaz Kanunu İmralı’da başkana uygulanıyor mu?’ dersek yanlış olur.

Bu açık ve bilinen bir şey. ”Güya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını çekmekte olduğu İmralı’dan terörist başı Öcalan’a bugüne dek tam 16 kitap yayınlanmasına izin verildi. Öcalan’ın yazdığı kitaplar öyle cezaevi edebiyatı ya da aşk romanı değil; düpedüz örgütüne yön verdiği ideolojik talimatlar. Öcalan’ın izin verilen kitaplarıyla örgütünü yönetmesini bırakın, İmralı’dan Öcalan bir de KCK örgütünü kurdu. Buna rağmen hâlâ örgüt, ısrarla Öcalan’ın tecrit koşullarında tutulduğunu ifade ediyor!

Bugünlerde TBMM’yi ayağına bekleyen Öcalan’a komisyon ziyareti için yapılan güzellemelerin sonuncusunu geçtiğimiz hafta sonu Cumhurbaşkanı Danışmanı Ayhan Ogan, sosyal medya hesabından yaptığı bir paylaşım ile dile getirdi. Ogan açıkça, yeniden çözüm sürecinde “ilk aşamanın tamamlanması için tek muhatap Öcalan” ifadelerini kullandı.

Yani sürecin ilerleyebilmesi için PKK’nın öne sürdüğü ve KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın da “İmralı Cezaevi’nde Önder Apo’ya uygulanan ağır tecridin kaldırılması ve onun özgürce çalışabilmesi” şartı yerine getirildi. Öcalan adeta faks makinesi başındaymış gibi şimdiye kadar barış annelerine, Gurbetelli Ersöz Ödülleri törenine, TJA’nın (Özgür Kadın Hareketi) düzenlediği Öcalan’a özgürlük yürüyüşüne, Ezidilere, Arap aşiretlerine, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne, Nevruz kutlamalarına, PKK’nın ölümlerini açıkladığı Ali Haydar Kaytan ve Rıza Altun’un anmalarına, "100. yılında, Şeyh Said ve Arkadaşları" konferansına, kendisini ziyaret etmek için Avrupa’dan İstanbul’a gelen 39 kişilik gruba, Mahmur Kampı’nda yaşayan PKK’lılara, Rûdaw Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen konferansa, Sırrı Süreyya Önder’in cenazesine, Musa Anter anma gecesine, 33. Uluslararası Kürt Kültür Festivali’ne, 1 Eylül Dünya Barış Günü’ne, Şengal Aydınlanma Konferansı’na, Köln’de düzenlenen PKK yürüyüşüne ve birçok kez Kandil’deki örgüt yöneticilerine ayrı ayrı mesajlar gönderdi.

Ziyaretine gelen yeğenlerine tespih; yeğen çocuklarına, Ezidi ve Süryani topluluklarına kalem hediyeleri verdi. Özetle, Öcalan’a açıkça İnfaz Kanunu uygulanmayarak sağlanan “özgürce çalışabilme” koşulu yerine getirildi. Cumhur İttifakı sanki yine yeniden çözüm sürecine mecbur ve mahkûm imişçesine PKK’nın bir dediğini iki etmiyor! TBMM’de kurulan komisyona, iktidarın ilk başta verdiği “Terörsüz Türkiye” ismini beğenmeyen PKK komisyon ismini değiştirtti. Öcalan, “PKK isyanı, sonuçları ile ilgili çözüm lazım.

Diğer suçları neden karıştırıyoruz? Bu defa sadece PKK için yasa çıkabilir.” dedi. Erdoğan’ın Hukuk Başdanışmanı Mehmet Uçum, “Özel, geçici ve tek bir yasal düzenleme yapılmalı” açıklamasıyla Öcalan’ın talebini Cumhurbaşkanlığı’nın politikasıymış gibi kamuoyuna sundu.

Anlayacağınız, PKK ne istedi ise derhal yapılıyor!

Peki PKK ve Öcalan kendilerinden istenilenlerin hangisini yaptı?

En başında, iki ayı geride bıraktığı hâlde Öcalan hâlâ Bahçeli’nin ısrarla beklediğini vurguladığı PKK/YPG’ye silah bırakma çağrısını yinelemedi!

11 Temmuz’da PKK’dan silahlarını teslim etmesi istendi ama kabul edilmedi. “Bari bir miktar silahın dipçiklerini yakın da haberlere görsel malzeme sağlansın” denildi. Tıkanan süreçte, kamuoyunda oluşturulmak istenen algı için bir grup teröristin teslim olması istendi ama o da kabul edilmedi.

Türkiye sınır hattındaki PKK’nın, Habur Çayı ve Zap Suyu arasında kalan Amediye, Duhok, Zaho’dan oluşan Behdinan bölgesinden ve Gara Dağı’ndan çekilmesi istendi ama yine kabul edilmedi. Bunun yerine 26 Ekim’de güya 47 PKK’lı terörist temsili olarak silahları ile birlikte Türkiye’den ayrılıp Kandil’e geçti! Aynı gün Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler beşinci kez “PKK ile diğer isimlerdeki uzantıları ve iltisaklı tüm gruplar yurt içinde ve sınırlarımızın ötesinde derhâl tüm terör faaliyetlerine son vermeli; koşulsuz ve en hızlı şekilde silahlarını tamamıyla teslim etmelidirler” dedi.

Mart ayında, PKK/SDG sözde Genel Komutanı Mazlum Abdi ile Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara arasında PKK/SDG'nin entegrasyonu için imzalanan ve önümüzdeki ay uygulanmasının tamamlanması hedeflenen görüşmelerden hiçbir sonuç çıkmadı. Savaş hazırlıklarının öncelik kazandığını açıklayan PKK/SDG’nin sözde Genel Komutanlık Üyesi Sipan Hemo, ana muhataplarının ABD olduğunu tekrar ederek ulusal Suriye Ordusuna katılmak için üç şartı - özerk yapının tanınması, Kürt kimliğinin anayasal güvencesi ve demokratik hakların korunması olarak yineledi.

Tüm bu koşullar çerçevesinde kamuoyunun cevap beklediği soru hâlâ cevapsız:

Süreçte PKK’dan beklenilenlere karşı, odun ateşinde kazanda 30 silah dipçiği ve 30 palaska yakma şovu ile 47 PKK’lı teröristin Kandil’e geçmesinden başka ortada PKK'nın yaptığı ne var?