‘Cumhuriyet Türküsü’

‘Cumhuriyet Türküsü’

“Cumhuriyet Türküsü” ünlü romancı Emine Işınsu’nun tezli romanı. Yeni baskısı Bilge Kültür Sanat Yayınları arasından çıktı. (416 s.)

1920’lerin başında Ankara ve İstanbul’un çatışması... Romanda öne çıkan iki roman kahramanı Hikmet ve Nazan. Babaları Selim Muhtar, Ankara’da Mustafa Kemal’in yanında Millî Mücadele’ye katılmıştır. Hikmet’le Nazan ise İstanbul’da dedeleri Hacı Hüseyin Hüsnü Bey’in yanındadır. Romanda Hikmet’le Nazan, Hacı Hüseyin Hüsnü Bey ve Selim Muhtar çatışma hâlindedir.

2021’de kaybettiğimiz Emine Işınsu’yu kısaca tanıyacağız:

Babasının görevinden dolayı 1938’de Kars’ta doğdu. Şair, yazar Halide Nusret Zorlutuna ile Tümgeneral Aziz Vecihi Zorlutuna’nın kızıdır. TED Ankara Kolejini bitirdi. Bir süre A.Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı ve Felsefe Bölümlerine, ODTÜ İdarî Bilimler Fakültesine devam etti. Yeni İstanbul (1962-1963) ve Sabah (1966) gazetelerinde Mehlika imzasıyla köşe yazıları yazdı. 1969’da imtiyazı Halide Nusret Zorlutuna’ya ait Ayşe adıyla bir dergi çıkardı (28 sayı, 1969-1971). 1971’de bu derginin adını Töre olarak değiştirdi (168 sayı, 1971-1985). 1981’e kadar derginin sahibi ve yazı işleri müdürü idi. İlim ve fikir dergisi Töre’nin, bir neslin yetişmesinde büyük etkisi olmuştur.

Edebiyata şiirle girdi. İlk şiiri “İnsanlar” 1954’te Eğitim dergisinde çıktı. Şiir, hikâye, fıkra, oyun ve roman türlerinde eserler verdi. İlk romanı Küçük Dünya'da şehirli küçük aydının meselelerini işledi. Türkiye dışında yaşayan Türklerin acı dolu hayatını anlatan romanların yanı sıra 1970 sonrasında Türk toplumunun siyasî-ideolojik kaynaşmasını, Ülkücü Hareketin var oluş sebeplerini ele alan romanlar yazdı. Çok başarılı bir anlatıma sahip olan ve her yeni eserinde yeni bir üslûp denemesine girişen Işınsu, özellikle insanın iç dünyasını aydınlatan tasvirleriyle dikkati çeker. Son eserlerinde tasavvufî bir neşve görülür.” (Arslan Tekin, Edebiyatımızda İsimler)

Nazan’ın dünyası ile Hikmet’in dünyasını anlatan satırlar bize roman hakkında da bir fikir verecektir.

Romanın ilk satırlarında Nazan’ın dünyası:

Bismillahirrahmanirrahim! Hayırdır inşallah!’ Salona giren Hikmet, şaşkınlık içinde mırıldandı, sevgili küçük kardeşi, yaldızlı boy aynasının önünde, kirpiklerini boyuyordu... Bir de garip elbise giymişti, tıpkı Avrupalılarınki gibi sade fakat oldukça kısa, basenden pilili, altın sarısı, ipek. Boynu ve kolları açıktaydı. Bacaklarında pırıltılı ipek çoraplar vardı. Aynanın beyaz mermer atlığının üzerinde, sarı tüylü, sarı çiçekli, beyaz bir alın bandı duruyordu.” (s. 7)

Aralarında çatışmalı diyalog geçer. Hikmet kardeşine: “Sen çıldırmışsın, diye tekrarladı. Aman Allah’ım, Teali-i Nisvan Cemiyeti’de, Türk Ocağı’nda, her yerde, böyle yapan hanımların, kızların ne kadar aşağılandığını, onlara nasıl kötü gözle bakıldığını…” (s.8)

Yazar araya girer:

“Türk Ocağı ve Teali-i Nisvan, sanki Hikmet’in hayatını besleyen iki muhkem can damarı! Teali-i Nisvan Cemiyeti ‘filhakika’ harp başında kapanmıştı, lakin üyelerden birkaçı hâlâ Nakiye Hanım’ın evinde toplanıyorlar, dünya ahvalini, bilhassa memleketin şu karanlık durumunda üzerlerine düşen vazifeleri münakaşa ediyorlardı. İşte daha sabah kahvesinde beraberdiler. Halide Edip Hanım’ın, Sultanahmet’te mitingindeki sözlerini -artık kutsal sözler olmuştu onlar için- türlü vesilelerle tekrarladılar: ‘Davamızı ilan ediyorum: Bu davamız; Türkiye’nin hak ve istiklalidir.!...” (s. 8)

Sonunda Nazan ve Hikmet Ankara’ya geçecek, Nazan burada kendisini bulacak ve Millî Mücadele’ye ablasıyla birlikte cephe gerisinden destek verecektir.

(Romanın geniş değerlendirilmesi için bkz.: Selene Cabalar, “98 Yıldır Dinmeyen Bir Türkü: Emine Işınsu, Cumhuriyet Türküsü”, 29 Ekim 2021,https://www.soylentidergi.com) Okumak lâzım.

Yazarın Diğer Yazıları