Hürriyet gazetesinde yayımlanan haberde özetle şöyle diyordu:

“İstanbul Üsküdar’da bulunan Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Araştırma Geliştirme Eğitim ve Uygulama Merkezi Lisesi’ne her yıl IQ’su 145 ve üstü olan 60 öğrenci alınıyor.

Eğitim öğrenim yaşamlarını Boğaz manzaralı yatılı bir kampuste geçiren öğrenciler, kendileri için hazırlanmış özel müfredatla ve seçilmiş öğretmenlerle ders yapıyor.

Bugüne kadar okuldan 80 öğrenci mezun oldu. Halen okulun 210 öğrencisi bulunuyor.”

***

Ülkemizde “Dâhiler Okulu” diyebileceğimiz böyle bir okulun olması elbette memnuniyet verici.

Ama kesinlikle yeterli değil.

Türkiye Üstün Zekâlı ve Dahi Çocuklar Eğitim Vakfı’na göre bütün toplumlarda çocuk nüfusunun 10 binde 1’i dâhi düzeyinde üstün zekâlı.

Yani bu durumda Türkiye’de ilkokul, ortaokul ve lise çağlarında tahminen 5-6 bin dâhi çocuk var.

Bu çocuklardan sadece 210’unun özel eğitim alması kabul edilemez.

Milli Eğitim Bakanlığının tüm dâhi çocukların belirlenip eğitilmesine ciddi şekilde eğilmesi gerekir.

Öyle anlaşılıyor ki bugüne kadar çok önemli bir kaynağı yeterince değerlendiremedik, boşu boşuna harcadık. Hiç olmazsa bundan sonra bu hatayı telafiye çalışalım.

***

MALİYE’NİN SANSÜRLÜ LİSTESİ

Hazine ve Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı 2024 vergilendirme döneminde en fazla vergi beyan eden 100 mükellefin listesini yayımladı.

Ama listeye baktığımızda sadece 21 mükellefin kimler olduğunu görüyoruz.

Tam 79 mükellef isminin açıklanmasını istememiş.

Akıl alır gibi değil!

Vergi rekortmenleri arasında yer almak utanılacak bir şey midir Allah aşkına?

Devlete çok vergi ödemek suç kaydı mıdır, sabıka dosyası mıdır ki saklanıyor bu kişiler.

Vergi rekortmenliğini düğün bayramla-davul zurnayla ilan edip kutlamak varken başlarını kuma gömmenin âlemi nedir?

***
Bir eleştirim de Gelir İdaresi Başkanlığına...

Demek ki 100 vergi rekortmenini tek tek arayıp, “Kusura bakmayın efendim, rahatsız ettik. Siz 2024’ün vergi rekortmenleri arasına girdiniz. Bir mahsuru yoksa kamuoyuna açıklayacağımız listeye isminizi yazabilir miyiz” diye sordular.

Hayret vallahi.

Bu ne zarafet bu ne nezaket!

Kimseye soru filan sormadan listeyi sansürsüz açıklamaları gerekmez miydi?

***
Ben muhalefetin yerinde olsam bu utangaç milyarderler üzerine eğilirim biraz.

***

TARİHE HAMASETLE DEĞİL
BİLİMİN IŞIĞINDA BAKARDI

“Türkiye’de Sol Akımlar”, “Batı’da Siyasal Düşünceler Tarihi”, “Eleştirel Tarih Yazıları” ve “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Solun Tarihine Düşülen Notlar” kitapları ile kurulmasına öncülük ettiği tarih dergilerinde çok şey öğretmişti okuyucularına. Üniversitedeki dersleri de her zaman ilgiyle izlenirdi.

89 yaşında hayatını kaybeden Prof. Mete Tunçay’dan söz ediyorum.

Kitapları da verdiği dersler de kuru tarih bilgileri değildi. Hemen her olayı sebep-sonuç ekseninde değerlendiriyor, bir yandan bilgi verirken bir yandan da tarihi olaylara hamasetle değil bilimsel bir yaklaşımla nasıl bakılması gerektiğini öğretiyordu.

***

Son olarak “Türkiye’de Piyango Tarihi ve Milli Piyango İdaresi” kitabını heyecanlı bir macera romanı gibi okumuştum Mete Tunçay’ın.

Bu kitabın son derece ilginç bulduğum bir bölümünü özetlemek istiyorum:

Koca salondaki onlarca kişi nefeslerini tutmuş radyodan Millî Piyango’nun yılbaşı çekilişini takip ediyordu.
Aralarında piyango bayisi Cemal de vardı.
Cemal büyük ikramiyeyi kazanan biletin numarasını duyunca yerinden fırladı, “Bu bileti ben sattım” diye bağırdı.
Bağırmasıyla birlikte ortalık karıştı, salondakilerin tamamının bakışları üstünde toplandı.
“Evet” diye devam etti Cemal, “Bu bileti ben sattım… Hem de Bakırköy’de yatan bir deliye sattım.”
Cemal önde meraklılar ve gazeteciler arkada adeta koşarak Bakırköy Akıl Hastanesi’ne gittiler.
Gerçekten de büyük ikramiyeyi kazanan biletin sahibi Mehmet isimli bir hastaydı.
“Müjde” dediler, “Büyük ikramiye sana çıkmış…”
Mehmet boş bakışlarla baktı, “Bu saatte ikramiye istemem” dedi, “Uyuyacağım…”
Gazeteciler Mehmet’i uyutur mu?
İlk soru şuydu:
“Bu parayı ne yapacaksın?”
Yanıt netti:
“Kartallara vereceğim…”
Gazeteciler şaşırmıştı:
“Canım kartallar parayı ne yapsın…”
Mehmet biraz düşündükten sonra konuştu:
“Tamam, kartallara vermem. Yastığımın altına koyarım. Yastık çok sert. Belki biraz yumuşatır...”
Gazetecilerin ısrarı üzerine Mehmet parayla ilgili diğer projelerini de açıkladı:
“Seyahate çıkarım, Amerika’ya giderim. Orada kırmızı derililer varmış. Onların çadırlarında otururum. Ayrıca Ayşe isimli bir kız var. Onunla evlenirim. Ama o beni tanımıyor. Ben kendisini rüyamda gördüğüm için tanıyorum. Hem o peri olduğu için havada uçuyor, ben bir türlü ona yetişemiyorum. Şimdi parayla bir kanat yaptırıp uçarak onun yanına giderim…”
Mehmet yatağına doğru ilerlerken gazetecilere son olarak şunları söyledi:
“Ben bileti Bilal’le ortak almıştım. Ama o şimdi burada yok. Gelince kendisine de haber veririm… Zaten bilet de onda.”
Araştırınca Bilal’in Akıl Hastanesi’nin eski hastası, yeni hasta bakıcısı olduğu anlaşıldı.
(Bu olaylar 1939 yılbaşı çekilişi ve sonrasında yaşandı.)
***
Kitaptan birkaç ilginç not daha aktarayım:
- 2 bin yıllık bir geçmişi bulunan piyango eski Romalıların buluşuydu. Roma İmparatoru Birinci Augustus, eğlenceye düşkün olan yurttaşlarını düşünerek piyango çekilişi yaptırmaya başladı. İlk çekilişin ikramiyeleri arasında büyük arazilerin yanı sıra güzel köle kızlar da yer alıyordu.
- 1963 yılbaşı çekilişinde büyük ikramiyeyi kazanan İstanbullu talihlinin, kaybolmasını önlemek için biletini evinin kapısına yapıştırdığı anlaşıldı. Talihli kapıyı söküp Piyango İdaresi’ne götürdü. Ancak görevliler ikramiyeyi ödemek için biletin arkasını da görmek zorunda olduklarını söylediler. Uzun uğraşlardan sonra bilet sıcak suyla yumuşatılarak çıkarıldı.
- 1968 yılı yılbaşı çekilişinde büyük ikramiyenin Muğla’da satılan bir bilete isabet ettiği belirlendi. Ancak bir ay geçmesine karşın kimse Piyango İdaresi’ne başvurmadı. Muğla Belediyesi’nin hoparlöründen sık sık anons yapılarak halk uyarıldı, yılbaşı için aldıkları biletleri dikkatle kontrol etmeleri istendi. Bu anonslar üzerine cebindeki bileti çıkaran Orman Bölge Şefi Mehmet Ali Yaşar zengin olduğunu anladı.
***

Türkiye’nin önemli bir değeriydi Mete Tunçay.

Öğretmeye, aydınlatmaya geride bıraktığı kitaplarıyla, makaleleriyle, yetiştirdiği öğrencileriyle bundan sonra da devam edecek.