Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU

Sadi SOMUNCUOĞLU

Demirel deyince

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 17 Haziran 2015 günü vefat etti. 91 yıl süren bir ömür sona erdi... Türkiye ölçülerine göre uzun sayılır. Allah rahmet eylesin. 
Demirel, 1949’da İTÜ İnşaat Mühendisliğini bitirdi. 1950’de sulama ve elektrik konularında araştırma yapmak üzere Amerika Birleşik Devletleri’ne gönderildi. 1954 yılında Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü’nde Barajlar Dairesi Başkanlığı’na, 1955 yılında da DSİ Genel Müdürlüğü’ne atandı. Daha sonra, Eisenhower Vakfı’nın bursu ile yeniden ABD’ye gitti. 1962 yılında, AP’de  siyasete atıldı. 1965’ten itibaren aralıklarla Başbakanlık, 1993-2000 arasında Cumhurbaşkanlığı görevlerinde bulundu. Özetle; 12 yıl devlet memuriyeti, 38 yıl siyaset olmak üzere, toplam 50 yıl kamu hizmetinde bulundu.
Demirel’in vefatı, Türkiye’nin bunalımlı ortamına ve 7 Haziran seçimleri sonrasının ağır şartlarına rastlamasına rağmen, gündemin birinci maddesine oturdu.  Herkes konuştu, konuşuyor, yorumlar yapıyor. Bunlara bakınca Demirel’in ne kadar renkli bir kişiliğe sahip olduğu da görülüyor. Siyasetin ve ideolojik çeşitliliğin etkisiyle olacak ki, ülkemizde objektif olmanın zorluğuna bir defa daha şahit olduk. Mesela; iki, üç, hatta dört ayrı Demirel’den bahsedenler oldu. Demirel’in hep değiştiğinden bahsedildi. Buna da, Demirel’in 12 Eylül 1980 darbesinden sonra, DYP-SHP koalisyonunu kurması delil gösterildi. Eskiden (1980 öncesinde) böyle bir durum olamazdı, çünkü “kamplaşma vardı” denildi. Tabii bu doğru değildi. Önce, yine bu dönemde DSP-MHP-ANAP arasında da 57. Koalisyon hükümetinin kurulduğunu hatırlatalım. Sonra, 1960 darbesinin hemen arkasından, 1961’de ise, Türkiye’nin karpuz gibi ikiye ayrıldığı bir ortamda, İnönü’nün CHP’si ile Demirel’in AP’si; 1974’de Ecevit’in CHP’si ile Erbakan’ın MSP’si, pekala koalisyon kurabildi. 
Demek ki, değişme yok; Demirel, yine aynı Demirel. Ama bir şey var, o da  zaman; dünya ve Türkiye’nin değişmesidir. Yeni şartlara göre vaziyet alması, kişinin değiştiğini göstermez.
Katılmadığım bir diğer husus da, “Demirel ağır sanayi yatırımlarını, (demir çelik, alüminyum, petrol rafinerisi) gibi Sovyet kredileriyle, yaptırdığı için, 1980 darbesine maruz kaldı” görüşüdür. Bu konuda herhangi bir kaynağa rastlamadım, rastlayanı da bilmiyorum.
* * * 
Demirel’i 1959’da Türk Ocakları Genel Merkezi’nde tanıdım. Ocağın gençlik kollarında çalışıyorduk. Bir gün Mehmet Turgut ağabeyimiz (kendisi Türk Ocağı Genel Merkez yöneticilerindendi),“size Türkiye’nin büyük adamlarından Süleyman Demirel’i getireceğim” dediğinde, bu ismi hiçbirimiz duymamıştık. Sonra, adı geçen kişi geldi, Türkiye’nin su meselesini anlattı. Dedi ki:  “Ülkemizin bazı bölgelerinde su çok az, sanki çöl, bazı bölgelerinde ise su çok fazla. Konya ovası ve Rize bu durumda. Su, çok olan yerden, az olan yere taşınmalı, topraklar sulanmalıdır.” 
Gençler olarak bu sözlerden bir şey anladığımızı söyleyemem. O günün dünyasında, böyle düşünmekte herhalde haklıydık. Ama zamanımızda, petrol ve doğal gazın kıtalar arasında bile boru ile taşındığı halde, su Türkiye’de bile hâlâ taşınamıyor.
Demirel, 1977’de kurulan AP-MSP-MHP koalisyon hükümetinin Başbakanıydı. Yine bunalımlı yıllardaydık. Hükümette uzlaşılamayan konular için devlet bakanları; Seyfi Öztürk (AP), Süleyman Arif Emre (MSP) ve Sadi Somuncuoğlu (MHP)’ndan oluşan bir komisyon kurulmuştu. Bir toplantı sonrasında sohbet sırasında rahmetli Seyfi Öztürk şöyle bir konuşma yaptı: “Ben siyasette çok insan tanıdım. Süleyman Bey gibisini görmedim. Tam bir demokrattır. Çok büyük bir beyindir. Kendisine hayranım. Bir konuda hedefini belirler, sonra da sağa sola sapmadan, en kısa yoldan o hedefe gider. Bu arada, kamuoyunu iyi takip eder, hangi pazarda hangi mal para ediyorsa, ona göre konuşur. Bunu duyanlar, Süleyman Bey yön değiştirdi, şöyle oldu, böyle oldu derler, ama O, yolundan kıl payı sapmadan hedefine gider.” 
 Seyfi Bey durup dururken, neden böyle bir konuşma yapmıştı? Gayet açık; o yıllarda okullarda; özellikle de, öğretmen okulları ve eğitim enstitülerinde millî bir rüzgar, hatta fırtına  heyecanı vardı. Gençler, öğretmenler, adeta coşmuştu. Vatandaşlar arasında da bu hava yayılıyordu. Medyada, kamuoyunda yapılan maksatlı kışkırtmaların da etkisiyle, “Adalet Partisi, MHP’lileşiyor” ve  “Bozkurt, Kıratı yiyor” gibi sloganlar gündeme yerleşmişti. Bu atmosferin AP’yi rahatsız etmediğini söylemek mümkün değildir. Nitekim o yıl Almanya’ya gönderilecek binlerce öğretmen için açılan imtihanı sadece TÖB-DER üyesi öğretmenler kazanmıştı. AP, MSP ve MHP görüşlerine yakın öğretmen dernekleri üyelerinden kazanan hiç olmamıştı. Rotadan sapmamak için emir Demirel’den gelmişti.
Rahmetli Süleyman Demirel’i, hükümette bulunduğumuz sırada yakından tanıma fırsat buldum. Gerçekten çok hırslı, çalışkan ve enerjik biriydi. Uzun görev sırasında Türkiye’nin iktisadi kalkınmasına damgasını vuranlardandı. Zaten kalkınma denilince de, ekonomiyi anlar ve bütün kaynakları bu alana hasrederdi. 
Tekrar, Allah’tan rahmet, yakınlarına, sevenlerine sabır ve başsağlığı dilerim.

 

Yazarın Diğer Yazıları