Deprem; "Kader planı!"

Deprem; "Kader planı!"

On binlerce vatandaşımızın hayatını kaybetmesi ve yaralanması, yüzbinlerce binanın yerle bir olması ile sonuçlanan Kahramanmaraş depremi;

"Kader planıymış, mukadderatmış.

Alın yazıları böyle yazılmış."

Yapmayın be.

Bari aklımızla alay etmeyiniz.

Başarılı bir şey varsa bunu üstlen, başarısızlıkları kadere, Allah''a yükle.

Olacak iş değil.

*

Maden kazalarında da yüzlerce canımız gittiğinde de ne demişlerdi;

"Maden işçiliğinin kaderidir bu."

 

Tekirdağ Çorlu''daki tren kazasında 25 vatandaşımız öldüğünde ise;

"Kaderleri böyleydi. Takdiriilahi, fıtrat." demişlerdi.

"Kader" de. Sorumluluktan sıyrıl öyle mi?

*

Demirden ve çimentodan çal, denetçilerle ortaklık kurup "sahte numuneler"le her şeyi kitabına uydur,

devlet olarak depreme karşı alınması gereken önlemleri alma,

belediye ve devlet olarak denetim, kontrol görevlerini layıkıyla yerine getirme,

defalarca imar affı çıkararak binaların ilme ve fenne uygun olarak yapılıp yapılmadığını, sağlamlığını kontrol etmeden depreme dayanıksız binalara ruhsat ver,

liyakatsizleri, belli zihniyete sahip kişileri "bizden olsun da nasıl olursa olsun" mantığıyla devletin kurumlarına, belediyelere,

AFAD''a doldur, sonra da depremde yaşanan on binlerce can kaybını, on binlerce yaralıyı, yüzbinlerce binanın yerle bir olmasını "kader planına, takdiriilahiye" bağla.

Böyle bir kader anlayışı ne Kur''an''da var, ne de İslam''da var.

Bu ifadeler Allah''la aldatmanın yollarından biridir.

*

Kur''an''daki kader, tabiat kanunlarıdır.

İnsanların eylemleriyle bir alakası yoktur.

Deprem sonrası yetkililerin bahsettikleri kader planı, "Kur''an-ı Kerim''in kabul etmediği" bir kader anlayışıdır.

Dine yapılan ihanettir.

Müşrik Emevi''lerin İslam''a soktukları, kitleleri uyutmak, kitleleri bastırmak için kullandıkları Kur''an dışı bir ifadedir.

*

Enkaz altında kalanların yardım seslerini, enkaz üzerinde acılı insanların yardım çığlıkları atıp yakınlarını kurtaramamanın çaresizliğini, acı içinde bekleyişlerinin görüntülerini gördük.

İş makinelerinin, askerlerin, madencilerin zamanında gönderilememesinden dolayı ölümlerin artması bu kişilerin kader planında mı varmış?

*

Depremden 20 gün geçmesine rağmen ihtiyaç sahiplerine çadırların ulaştırılamaması, hatta Kızılay''ın elindeki çadırları başka bir yardım kuruluşuna satması, bu durumu eleştirenlere hakaretler yağdırmak da mı kader planında var?

*

Toplanan milyarlarca dolarlık deprem vergileriyle güvenli konutlar yapılmadığından,

bu paralarla güçlendirilmesi gereken yapılar güçlendirilmediğinden,

dolayısıyla depremlere karşı yeterli önlemler alınmadığından yıkımların fazla olması kader planı olabilir mi?

*

AFAD''a liyakatli kadroları atamayıp, konularında uzman olmayan ilahiyat ve imam hatip mezunlarının atanmasından dolayı işlerin layıkıyla yapılamamasına da mı;

 "Kader böyleymiş" diyelim?

*

Ne bir bakan, ne bir bürokrat, ne bir vali ne de başka bir yardım kurumuna çadır satan Kızılay başkanı; kısaca sorumlu bir kişi dahi istifa etmedi. Bunların da kader planlarında istifa etmemeleri mi yazılıymış diyelim?

*

Yaşanan yıkım ve ölümler kader, alın yazısı falan değildir.

"Kader" demek, "alın yazısı" demek yıkımların sorumluluğunu Allah''ın üzerine atmak olur.

*

Allah akıl vermiştir. Aklı kullanamıyorsanız,

kullanmak istemiyorsanız veya beyinlerinizi birilerine emanet ettiyseniz, liyakatsiz kadrolarla işler arzu edilen biçimde yürütülemiyorsa,

yapılarda yükümlülüklere, kanunlara uyulmuyorsa, devlet ve belediyeler olarak sorumluluklar yerine getirilmiyorsa, inşaat

denetimleri usulüne uygun yapılmıyorsa, yolsuzluk, rant, rüşvet, iltimasla işler yürütülmüşse bu kader olabilir  mi?

Bunda Allah''ın suçu ne?

Evleri yapan da yıkılmasına sebep olan da kader değil insanlardır.

*

Sorumluluğa gelince üstlenme, yardım toplamaya gelince yardımı sadece parti devleti uzantısı haline gelmiş kurumlar yapsın öyle mi?

"Takdiriilahi, kader" diyerek sorumluluğu kabul etmeyenler sıra bağış toplamaya gelince "Tek sorumlu ve yek yetkili biziz" diyorlar.

"Ülkemizin kaderi böyleymiş" mi diyelim.

*

Doğanın sınavını kazanacaklar torpilliler, biatçı kitleler, kendi çıkarlarına göre uydurdukları dine ve bu dinin çıkarcıların zırvaladıklarına inananlar değildir. Akılla, bilimle, teknoloji doğrultusunda hareket edenler olacaktır.

Eşeğimi sağlam kazığa bağlamayayım. Sonra okuyup üfleyeyim. Allah da eşeğimi korusun.

İndirilmiş dinde yok böyle bir şey.

*

Bir yerde dindarlık artarken insanlık, ahlak, adalet azalıyor,

rant, rüşvet, yolsuzluk, iltimas, çalma çırpma artıyor,

bilimsel çalışma ve akıl kullanma azalıyorsa oradaki din Allah''ın dini olamaz.

*

Sonuç;

Deprem sonucu yaşadığımız ağır hasar ve ağır bilanço kader planı ise ülkemizdekinden de daha şiddetli depremlerde hasar ve kayıp yaşamayan Japonlar kesin soruları çalıyor olmalıdır.

Bilinmelidir ki;

Depremdeki yıkımlar takdiriilahî değil, takdiri siyasidir.

Marcus Tullius Cicero, Latin kökenli Romalı devlet adamıdır. Cicero''ya sorarlar Roma İmparatorluğu nasıl yıkıldı;

"İşi ehline vermedik. Hatayı hep kendi dışımızdakilerde arardık" diye yanıt verir.

Ne diyeyim;

Koyun olmayı yeğleyenler kurdun iradesine teslim olmayı kabullenmiş olurlar.

Yanlışı hep karşısındakilerden arayanlar büyük hatalar yaparlar.

Akla ve bilime uygun işler yapmayıp batıla inanan, her bir olumsuzluğu kadere bağlayan milletler karanlıkta kalmaya mahkûmdurlar.

*

Asıl problem akla ziyan işler yapan politikacılar değil, onları seçmekten vazgeçmeyen ahmakların varlığıdır.

Ne diyelim ki;

"Dert bir değil ki hangisine ağlayasın.

Deli bir değil ki hangisini bağlayasın."

İlgili Haberler