Derin Bakan!..

Bizi bu köşede takip edenler konuyla ilgili yazdıklarımızı hatırlayacaklardır, bütün demokratik, medeni ve hukuk devletlerinde dış politika ve güvenlikle ilgili kararlar çok dikkatli ve devlet yönetiminde ve mekanizmasında bulunan bu konularla ilgili kurum ve kişilerin katılımıyla ortak alınır. Türkiye’de Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dışişleri Bakanı, Dışişleri Bakanlığı, Meclis Dış İlişkiler Komisyonu, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Genelkurmay Başkanlığı ve Milli İstihbarat Teşkilatı gibi devlete bağlı kurumlar bulunur. Ayrıca çeşitli görüşlere sahip akademisyenler ve uzman danışmanlar ile tartışmalar sonucunda alınan kararlar Dışişleri wakanlığının titiz analizi ile politika somutlaştırılır ve Dışişleri Bakanı vasıtasıyla uygulamaya konur. Dışişleri bakanları yeteneklerini, beceri ve zekalarını uygulama esnasında ortaya çıkan pürüzlerin giderilmesinde ve politikanın başarılarında gösterirler. AKP’nin Dışişleri Bakanı ise kendi yazdığı teorik “Stratejik Derinlik” adlı kitabını dış politikaya uygulamaya çalışıyor. Bu yetmiyormuş gibi imam hatip mezunu uzman, imam hatip mezunu akademisyen, imam hatip mezunu diplomatlarla strateji belirlemektedir. Ara sıra da çeşitlilik olsun diye Türklük ve Müslümanlıkla bir ilgisi olmayan ne idügü belirsiz Türkiyeli vatandaşlarla (kendileri bu tabiri kullanıyorlar) fikir alış verişi yaparak dış politikalarını şekillendiriyorlar. Netice ortada.
Dış politikada karar alma ve uygulama çok önemlidir. Karar almanın bilimsel tarifi “Mevcut seçenekler arasında birini tercih etmektir.” AKP iktidarı hem yanlış ve isabetsiz kararlar alıyor hem de Davutoğlu’nun ideolojik tavrı ve felsefesi uygulamada sorunlar yaratıyor. Suriye bu tavrın tipik bir örneğidir. Bakan Davutoğlu biz katil Esad rejimini değil, muhalefeti ve Suriye halkını destekledik diyor. Muhalefeti desteklemeyi tercih ettiği doğru ama muhalefet militanları Esad’ın askerlerinden daha canice davranıyor. Bu destek bir nevi canilere destektir. Yani iyi bir tercih değildir. Esad rejiminin devrilmesinin daha kolay ve insancıl başka yolları vardır. Türkiye’nin yapacağı en iyi tercih 1980-1989 yıllarında cereyan eden İran-Irak savaşında olduğu gibi tarafsız kalmaktır. Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri Orta Doğu batağına girmemek için bilinçli bir şekilde olayların dışında ve tarafsız kalmıştır. Türkiye’nin Orta Doğu politikası bu strateji üzerine idi. AKP iktidarının stratejisi ise İslam kardeşliği üzerine kurulu global bir Orta Doğu politikasıdır. Bütün ülkelere bu şekilde yaklaşılmıştır. Bu bir nevi sağır dansçılardan oluşan folklor ekibi gibi yani hangi hava çalarsa çalsın aynı oyunu oynamak gibi bir şey.
Kahramanların tamamına yakınının ortak özelliği hayalci ve maceracı bir ruha sahip olmalarıdır. Önce hayal eder, sonra bu hayalini gerçekleştirmek için maceraya girerler. Başarılı olurlarsa kahraman olmazlarsa hayalci ve beceriksiz olarak nitelendirirler. Atatürk, Anadolu’da kurtuluş savaşını başlattığında İstanbul’da ve Batılı ülkelerde bir hayalci olarak nitelendirilmiştir. Ama o gerçekçi amaçları, akıllı stratejisi ve birlikte çalışacağı insanları iyi seçmesi nedeniyle başarılı olmuş ve bir kahraman olarak kabul edilmiştir. Atatürk’ün seçtiği silah ve dava arkadaşları, İsmet İnönü, Fevzi Çakmak ve Kazım Karabekir gibi insanlardır. Bu akıllı insanlarla savaşı kaybetme şansı olabilir mi? Hitler İkinci Dünya Savaşı’nı kazansaydı Almanların bir kahramanı olacaktı ve dünyanın şekli değişecekti, ama savaşı kaybetti zira ölçüsüz, emperyalist ve maceracı politikaların gerçekleşmesi hemen hemen mümkün değildir. AKP iktidarı inadı bırakıp genelde dış politika, özelde de Orta Doğu politikasını gözden geçirmesi gerekir. Ayrıca İslam motifli dış politikadan da vazgeçmesi gerekir. AKP ekibi, hakkı olmamakla birlikte İslam’ı ideolojisi gereği kullanmak istiyorsa eğer bunu daha zararsız, daha akıllıca ve daha rafine bir şekilde yapması gerekir.

Yazarın Diğer Yazıları