Bir kaleyi fethetmek isteyen bir ordu önce kale surlarının birkaç yerinden delik açarak ve ayrıca surlarının tepesinden askerlerini sokarak kaleyi fethetmeye çalışır, değil mi?
İşte şimdi dünya bu durumda. Yani topyekûn Dünya kalesini fethetmeye karar vermiş Siyonist güçler Orta Doğu’nun Gazze bölgesine askerleri ile girerek ve yukarıdan attıkları bombalarla delik açmış durumdalar. Böylece bu deliği genişletme ve dünyaya yayma emelindeler.
Esasında 3. Dünya Savaşı, Rusya-Ukrayna savaşıyla açılan birinci delikle 2022 yılının Şubat ayında başlamış durumda.
Ukrayna halkının “anlamsız savaş” dediği bu savaşın esas amacı, Yahudi cemaatinin yoğun olarak bulunduğu Ukrayna, Rusya, Belarus gibi eski Sovyetler Birliği ülkelerinde yaşayan Yahudileri İsrail’e göçe zorlamak içindir.
Nitekim Tel Aviv İstatistik Bürosu’nun açıklamalarına göre savaş sonrası dönemde 120 bine yakın göç yaşandığı ve bunun sonucunda İsrail'in nüfusunun yüzde 1,2 yükseldiği ifade edilmektedir. Kayıkçı kavgası yapan Rusya ve Ukrayna da bunun için savaşı sona erdirmiyor ya..
Burada şu gerçeği belirtmek isterim ki, Dünya’nın en büyük 2. kara gücüne sahip Rusya istese, kendisine bağlı iken ayrılan 15 ülkeden sadece biri olan ve başında Zelenski gibi bir komedi oyuncusunun bulunduğu Ukrayna gibi zayıf bir devleti, hava desteği ile birlikte bir tankın süratindeki hücumuyla birkaç gün içinde bir başından girip öbür başından çıkardı. Kiev’de hendeklere saplandılar falan hepsi hikâye…
Yıllardır okuduğum kitapların ipuçlarından çıkardığım sonuçlarla 15-20 sene öncesinden beri tam da bu yıllarda Orta Doğu merkezli 3. Dünya Savaşı’nın çıkacağını yazıp söylüyordum.
O tarihlerde bana inanmayan dostlarım “Dediklerin çıkıyor” demeye başladılar. Doğrusu ben de, inşallah olmaz diyordum ama şimdi görüyoruz ki, bu savaşın içindeyiz.
Medyamızın köşe yazarları da bilhassa Haniye suikastı ile birlikte 3. Dünya Savaşını dillendirmeye başlasalar da, kesinlik ifade etmeden hâlâ sadece ihtimal dâhilinde olduğunu yazıp çizmekteler.
7 Ekim 2023’de başlayan İsrail-Gazze savaşının hemen arkasından yazdığım “Adım Adım Üçüncü Dünya Savaşı’na…” başlıklı birinci makalemde aynen şunu söylemiştim;
“Tahminlerimize göre bu savaş büyüyecek, diğer birçok devletin katılmasıyla bütün Orta Doğu’yu kaplayacak.
Her türlü teknolojik silahın yanında nükleer silahlar da kullanılacak, dünya kurulduğundan beri gelmiş geçmiş bütün savaşlar bunun yanında çocuk oyuncağı kalacak, felaket büyüyecek, insan ölümleri milyarları bulacak ve insanlığın büyük bölümü yok olacak.”
Uçuk kaçık gibi gelen bu görüşümü o makalemde Tevrat vs. Musevi kaynaklı bilgilerle İslam dini kaynaklarını birleştirerek uzun uzadıya anlatmıştım. Merak edenler o makalemi de okuyabilirler.
Bir defa şu gerçek kabul edilmelidir ki, savaş gibi bir dünya olayının sadece normal insanî değerlerle ve normal devletlerarası ilişkilerle açıklanacağına inanmak insanı yanlış sonuca götürür.
Zira Dünya’yı fethetmek amacıyla yola çıkanlar doğru veya yanlış fikirlerini daima dinî veya ırkî bir temele dayandırırlar. Günümüzde devam eden İsrail-Gazze savaşının arkasında yatan sebep de Yahudi ırkının bir kısmının Siyonizm adı altında dünyayı ele geçirme planını gerçekleştirmek istemelerinden başka bir şey değildir.
İşte konuya bu açıdan bakarsak gelişen olayları daha iyi anlarız.
Ben diyorum ki, 7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e karşı Kassam Tugayları tarafından gerçekleştirildiği “Aksa Tufanı” isimli saldırı küresel güçler tarafından Hamas’ı tahrikle ve maniple edilerek başlattırılmıştır.
Şöyle ki, önceden bir yıldan fazla sürede İsrailli milisler ve hatta bizzat bakanları tarafından Mescid-i Aksa’ya baskınlar düzenlenmiş ve onlarca yaralama olayının dışında 15 Filistinli vatandaş öldürülmüştür. Bu şekilde Gazze halkı ve Hamas’a intikam hissi aşılanmıştır. Böylece psikolojik olarak tahrike hazır hale getirilen Hamas grubuna saldırı yaptırılmıştır.
Hatırlarsanız ilk başlarda bütün medya organları Hamas’ın bu ani baskınını İsrail gibi istihbaratı çok güçlü bir devletin nasıl haber alamadığını konuşup-yazıp durdular. Bizim İslamcı denilen kesim de hemen Hamas’ın İsrail’i atlattığı, delinmez denilen demir kubbesini deldiği gibi hamasi sözlerle zafer naraları atmaya başladılar. Hâlbuki yapılan büyük planın parçasıydı ve Hamas burada aldatılmıştı.
Hatta öyle ki, Hamas’ın İsrail istihbaratı tarafından finanse edildiği hususunu da medyada çıkan haberlerden duyanlarınız olmuştur. Ayrıca Orta Doğu’da Hizbullah ve diğer DEAŞ, PKK vs. örgütlerin de İsrail-ABD’nin kontrolünde olduğu da artık bir sır değildir.
Bu savaşı başlatan küresel güçler başta İsrail-ABD vasıtasıyla planlarını uygulamaya devam etmektedirler. 10 ay önce başlayan Gazze savaşı da planlandığı gibi devam etmektedir.
Son zamanlarda bizim medya yazarları da batılı yazarlar da İsrail’in Gazze’de sıkışıp kaldığı dolayısıyla Hamas’ı yenemediği sonucuna varmaktadırlar ki bu kesinlikle yanlış bir görüştür. Şöyle ki, savaşı Orta Doğu’ya yayma amacıyla başlatılan bu ön savaş, bilerek uzatılmaktadır. Ve zamanı geldiğinde Lübnan’a, Suriye’ye ve İran’a doğru yaymaktadırlar. Burada şunu söyleyeyim ki, Batılı yazarların çoğu gerçeğin benim anlattığım gibi olduğunu bilmektedirler ancak küresel güçlerin elemanı olarak çalıştıkları için toplumları yanlış yönlendirmek amacıyla “Netanyahu, Hamas karşısında zor durumda, bundan kurtulmak için savaşı yaymak istemektedir” şeklinde yazmaktadırlar. Bizimkilerse hissi duygularla hamasete sarılıp Hamas’ın zafer kazanmakta olduğunu yazmaktalar. Hâlbuki Gazze’de yaşanan gerçek, Irak’ta ve Suriye’de 5 milyona yakın insanın katledildiği gibi bir milletin soykırımla tamamen yok edilmesidir.
Dünyanın en güçlü teknolojisine, silahlarına ve istihbaratına sahip İsrail, yıllardan beri uzunluğu 40, genişliği ortalama 9 kilometre gibi dar bir alana sıkıştırdığı, giriş çıkışları dâhil her şeyini kontrol ettiği, kelimenin tam anlamıyla elinde esir bulunan son derece geri imkânlarla yaşayan 2 milyon 300 bin nüfuslu mağdur ve mazlum bir halkla savaşmaktadır ve onu yenememektedir. İnsanlarımız buna nasıl inanabiliyorlar ki?
Hatırlanırsa küresel güçlerin kontrolündeki medya organları ilk başlarda derhal Hamas’ın uçsuz bucaksız tünellerinin olduğu buralarda saklandıklarını falan gösterdiler. Bu doğrudur ancak bu, planın bir parçası olarak baştan bilerek servis edilmiştir ve İsrail’in yukarıda anlattığım orantısız güç dengesini gözden kaçırmak amacıyla yapılmıştır.
Zaten sonraki aylarda da tünelleri İsrail’in inşa ettiği basında çıkan haberlerde de açık açık yazıldı. Ayrıca Hamas’ın ilk saldırısında esir alınan İsrailliler esir takası yapıldığı sırada, saldırı anında İsrail askerlerinin kendilerini korumadıklarını, hatta üzerlerine ateş ettiklerini dahi söylediler.
Açıkçası plan şuydu; savaşı başlatmak için önceden Mescid’i Aksa’ya baskınlar düzenlenir, buna kinlenen Hamas’a kontrollü bir baskın düzenlettirilir, İsrailli vatandaşlar esir ettirilir ve bu şekilde mağdur rolleriyle dünya kamuoyunu da arkamıza alarak esirleri kurtarmak ve bu baskının intikamı almak adı altında soykırımımızı yaparız. Zamanı geldiğinde de savaşı yayarız. Bu arada asker-sivil bizden de ölenler olacaktır ama bu bir savaştır, bu olacaktır, önemli olan bunu en alt seviyede tutmaktır.
Gelinen bu noktada şimdi, İsrail’in işgali altındaki Golan tepelerinin Mecdel Şems beldesine bomba atılmış, Dürzi nüfusun yaşadığı bölgede 35 yaralının yanında top oynayan 12 çocuk ölmüş; Hizbullah, bu olayla bizim ilgimiz yok derken, İsrail devleti Lübnan Hizbullah’ını bahane ederek vatandaşlarımız öldürüldü diye Lübnan Devletine karadan ve havadan saldırılar başlatılmıştır. (Ölenler gerçekten İsrail vatandaşıdır ancak Dürzi halkındandır.)
Bu arada savaşı daha geniş bölgeye yaymak amacıyla olsa gerek, Hamas’ın Siyasi Büro Şefi İsmail Haniye, İran’da bulunduğu sırada düzenlenen bir suikastla öldürülmüştür.
Haniye’nin İran’da öldürülmesindeki amacın İran’ı savaşa çekmek olduğu belli olmuştur. Anlaşılan o ki, bir tarafta Lübnan ve Suriye ile genişletilen savaş, İran-İsrail savaşıyla daha da büyütülecek.
Tabii ki, İran Devleti İsrail’e nazaran büyük bir devlet olduğu için burada ABD devreye girecek ve böylece savaş deliği genişleyerek okyanuslar ötesine de taşmış olacaktır.
Bunun delili olarak Haniye suikastından sonra ABD’nin ilave savaş gemilerinin ve uçaklarının İsrail’e destek olmak amacıyla Akdeniz’e gönderdiği haberlerini okuyoruz.
Bir örnek verelim; yine hatırlarsınız Aralık 2016’da Rusya Büyükelçisi Andrey Karlov, Ankara Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü'nde görevli bir polis memuru tarafından Ankara’da suikastla öldürülmüştü.
Buna karşılık Rusya olayı olduğu gibi kabullenmiş ve bize karşı hiçbir şey söylememiştir. Savaş açmaya falan da kalkışmamıştır. Üstelik Türkiye topraklarında görev yapan bir büyükelçisinin Türkiyeli bir devlet memuru tarafından öldürülmesine rağmen. Tabii ki normal olan da buydu. Zira bu bir terör eylemiydi ve Türkiye’nin bir kusuru yoktu. İki taraf da bunu böyle kabul etmişti.
Anlatmak istediğimiz şu ki, normal zamanlarda kendi ülkesinde terör benzeri bir suikastla öldürülen bir misafir için hiçbir devlet bunu yaptığını tahmin ettiği devletle savaş yapmaya kalkışmaz. Olsa olsa bunun intikamını alacak olan öldürülen tarafın ilgilileridir.
Gelinen bu noktada, yıllar önce Irak’a ve Suriye’ye girerken çeşitli psikolojik ve sosyolojik manipülasyonlarla ABD kamuoyunun desteğini almaya çalışan ABD, şimdi artık buna da gerek görmemekte sadece kendi parlamentosunun ve Yahudi lobisinin desteğiyle savaşa müdahil olmaya çalışmaktadır.
ABD’de Siyonizme karşı Ortodoks Museviler başta olmak üzere Filistinliler, üniversite öğrencileri ve halk yığınları Beyaz Saray’ın kapısında ve Kongre binası önünde “Savaş durdurulsun”, “Katil Netenyahu”, “Katil Biden” diye bas bas bağırsalar da, bütün dünya başkentlerinde milyonlarca halk “Soykırım dursun”, “Savaşa hayır” diye ayaklansalar da, şeytanlaşmış insanların kontrolündeki vicdan ve merhamet duyguları mafyatik usullerle çalınmış Dünya liderleri görevlerini yapacaktır.
Evet, devam eden Üçüncü Dünya Savaşı konusunda yazdığım bu 3. makalemde durum budur. Peki, bundan sonra ne olacak?
Tahminler bizi yanıltmazsa İran ile ABD ve İngiltere destekli İsrail, savaşa tutuşacak. Füzeler ve bombardıman uçakları havada uçuşacak. Derken bir sene civarında bir zaman diliminde Nil’den Fırat’a Büyük İsrail ütopyasına bağlı olarak savaş Türkiye’ye sıçratılacaktır. Zaten uzun süreden beri Akdeniz’de savaş gemileri gezdiren ve Yunanistan ve Girit adalarına yığınak yaparak civarımızda cirit atan başta ABD olmak üzere İngiliz, Fransız ve avaneleri Batılı devletler Türkiye’ye de çullanmaya kalkışacaklardır. Birinci Dünya Savaşı’nda da böyle olmadı mı?
Yöneticilerimiz uyanık olmalı ve her duruma da hazırlıklı olmalıdırlar. Halkımız da her türlü siyasi çekişmeleri bir tarafa bırakarak, yeni bir kurtuluş savaşı için birlik olmalıdırlar.