Devleti nasıl yozlaştırıyorlar?

Devleti nasıl yozlaştırıyorlar?

AKP''nin Türk siyasi tarihine kattığı en önemli kusurlardan birisi nedir derseniz, derim ki, pragmatizmi bile aşan ''kural-düzen'' ilkesine kesinlikle uymamalarıdır. Bu sebeple seçime gidilirken her şey tartışılmaktadır. İşte "Erdoğan yeniden aday olabilir mi" diye tartışıyoruz.

Başka?

Yağmur yağmıyor, barajlar dolmuyor, İktidar; İstanbul, Ankara ve İzmir''i işaret ederek "belediyelerin baraj yapmadığından" şikâyet ediyor. Bu sefer gene tartışıyoruz. Barajları, belediyeler mi yapacak yoksa Devlet Su İşleri mi?

Hâlbuki ortada kural (yasa) ve bu kuralların getirmesi gereken bir düzen var. Eğer yoksa eksikliktir ve derhal düzen ortaya konulmalıdır. Bunun için de kural koymak ister istemez bir zorunluluktur. Çünkü kural yoksa düzen de olmaz.

Bakınız dünyaya.

Seçime giderken bizim gibi tartışan gelişmiş veya geri kalmış başka bir ülke var mı?

Putin bile çok yetkin olduğu Rusya''da yasalara uyarak bir ara başbakan seviyesine indi, sonra gene başkan seçildi. Yasalar ne istiyorsa onu yaptı.

Tartışmadı.

Erdoğan yönetiminin sevmediği şey, kural-düzen ilkesine uygun davranmak. Onlar, işlerine nasıl geliyorsa öyle davranmaktan hoşlanıyor. Bu sebepledir ki 20 yıldır Türkiye''de olağan devlet işleyişinin dışına çıkıldı.

Şimdi de öyle.

Bu sebepledir ki her daim bulanık bir hava, her daim zihin karışıklığı ile yol alan bir Türkiye görüntüsü içindeyiz.

Ve çok daha mühimi, sürüncemede kalan mahkemeler, davaya konu edilmekten kaçınılan olaylar, korunan imtiyazlı kimselerin suç işlemelerine getirilen örtüler (kamuflajlar), AKP iktidarının olağan siyasi davranışları haline gelmesidir.

İşte hepimizin gözünün önünde yaşanan Sinan Ateş cinayeti sonrası gelişmeler ortada. Aradan kaç zaman geçti, azmettiriciler de katil de ortada yok.

Daha dün, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının can ve mal güvenliğinden sorumlu bakanlığın içinde yuvalanan yalan haber üretme (troll) merkezi ortaya saçılıp döküldü.

Döküldü de ne oldu?

Hiçbir şey.

Troll, görevine devam ediyor.

Benzerleri de öyle.

Seçime giden ve sağlıklı demokrasi için sağlıklı kamuoyunun oluşmasının gerektiği bir ülkede, iktidar lehine çarpıtılmış, binlerce haber, yorum, mesaj sosyal medya yoluyla ortalıkta dolaşıyor.

Sorsanız, güya bunlar dindar ve muhafazakâr kimseler.

Tarikat çevrelerinde işlenen suçlar var. Adam kızını 6 yaşında cinsel istismara açık hale getirmiş deniliyor. Deniliyor da ne oluyor? Mahkemelerin savcısı değiştiriliyor. Mahkemenin günü değiştirilip erkene alınıyor.

Sebep?

Gazeteciler ortaya belgeler koyup, devleti dolandıranları yazıyor. Adamlar firma kurup, sahte ilaç üretip milletin sağlığı ile oynadığı yetmiyormuş gibi bir de yaptığı ilaç denilen nesneyi 10-15 katına devlete sattığını açıklıyor.

Açıklıyor da ne oluyor?

Bir iktidar milletvekili, kocasından boşanacakken devletin imkânları üzerinden edindiği haksız geliri ifşa etmiş, sonra ortaya tüm pislikler saçılmaya başlayınca anında yayın yasağı, mahkemelerdeki evraklara erişim yasağı, kısaca duyulmaması için örtü (kamuflaj) konulmuş ve sessizlik sürüyor.

Eğer suç işleyen iktidara yakınsa veya çevresinden birine yönelikse devletin kurumları sessizliğe bürünüyor.

Soma''dan başlayarak yaşanan maden kazaları ve sonrasında gerçekleşen hukuk dramı, muhafazakâr olduğunu söyleyerek ülkeyi yöneten bir iktidarın siyaset tarihine hazin birer hikâye olarak kayıt edilmiştir. Elbette bu hikâyenin tamamlayıcı ögeleri olarak MHP ve BBP ile Vatan Partisi''ni de unutmamak lazımdır.

"Yolsuzluklar araştırılsın" denildiğinde hepsinin itiraz eden eli havaya kalkıyor. "Hayır, araştırılmasın" diyorlar. Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile Meclis, iktidarın tüm hatalarını meşrulaştırma, işine yarayacak, çıkarına olacak kanunları düzenleme yeri haline getirildi.

Bütün bunlar, demokrasiden uzaklaşan bir toplumun ne hale dönüştüğünün apaçık göstergesi değil mi?

Evet, öyle.

Devleti böyle yozlaştırıyorlar.

 

Yazarın Diğer Yazıları