Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Diyanet’in talana bir sözü yok mu?

Ansızın sökün eden rahmet yağmuru ile birlikte kara kış, kurşuni karamsarlığını da yanına alıp giderken, erken gelen baharın rehaveti çöküyor caddelere, sokaklara.
Şadırvan saçaklarında güneşlenen güvercinler, altına bir karton; üstüne de çul parçası çekip kuytuda yer bulabilen ayyaşlar kendilerini mutlu sayıyor. 
Keşmekeşe dönen trafiğin orta yerinde, artık alışkını olduğumuz gürültü karabasana doğru yelken açıyor ruhumuzun derinliklerinde. 
‘Bilinçaltımıza’ doğru hamle yapan cılız bir ses, ‘önümüzde daha yığınla yeni kara kışlar olabileceğini’ fısıldıyor kulaklarımıza.
Cilası dökülüyor tüm ‘müjde’ yüklü cümlelerin, makyajı akıyor ‘yalancı kahkahalar’ attırtmak üzere sahne almış palyaçoların. 
Yine ‘başa’ dönüyor memleket ve ‘günü kurtarma’ tezleri lodosla karayel arası müzmin bir rüzgarın önünde sökün ediyor:
- “Dünyaya bakalım da halimize şükredelim.” 
Eyvallah, kimilerinin sakalları takkelerine denk gelebilir; kimilerinin şalvarları trampet çalabilir; kimilerinin hali vakti pek alâ yerinde olabilir. 
‘Tripleks’ villalarında yahut devletin dayayıp döşediği ‘ultra-lüks’ lojmanlarda, lapa lapa yağan karı seyredip ‘kolejden’ dönen çocuklarını, ‘iletişim’ uzmanı gelinlerini, ‘CEO’ mertebesine yükselmiş damatlarını bekleyebilirler.

*** 

Oysa daha ‘kapıdan’ baktıran aydayız; hani şu ‘canlar yaktıran’ son soğukların bastırmasından bir önceki ayda. 
‘Bir gün önce’ söylenenler, ‘ertesi gün’ arsız bir üslupla alelacele tekzip ediliyor.
Anlaşılıyor ki bugün söylenenler de yarın yalanlanacak, ‘algı’ yönetimi ile ‘farklı bir şekilde’ vatandaşın önüne konulacak. 
Güneş ışıkları altında ‘canlanan’ toprağa bakınca insanın ufku hayli genişliyor olmalı. 
‘Hayalin’ yetişemediği yerde ‘gerçeklerin’ üzerinin örtebilmek için anında ‘din-diyanet’ devreye sokuluyor.
Çok bekledik 12 yıl boyunca bir gün olsun, bir kez olsun, bir cümle olsun hutbe aralarına, vaazlara bir de ‘hak-hukuk’ koysunlar, çok istedik ‘doğmamış çocukların’ geleceği üzerine kurulan ‘talan’ saltanatına bir tek söz söylesinler ama nafile.
‘Hırsızlık’ saygın bir meslek haline geliyor, ‘soygun’ kurumsallaşma çağına giriyor; ‘ihaleler’ üzerinden ‘rüşvet havuzları’ oluşturuluyor, evlere istiflenen ‘ayakkabı’ kutularından dolarlar fışkırıyor. 
Ülkede yer yerinden oynuyor, herkes kendine göre bir şeyler anlatmaya çalışıyor.
Ama asıl konuşması gerekenler susuyor.

*** 

Onca kargaşanın arasında, çıka çıka ‘kırmızı ışıkta geçmenin caiz olmadığına’ ilişkin bir çalışma çıkıveriyor hamiyetperver din adamlarımızın dosyaları arasından. 
Slogan da yabana atılır değil:  
- “Kanundan kaçarım ama Allah’tan kaçamam.” 
Peki şu güzelim memlekette özellikle büyük şehirlerde yaşayıp da trafikten dert yanmayan, muzdarip olmayan mı var?
Boş buldukları her araziye ‘AVM’ yahut ‘rezidans’ yapıp ‘otoparkı’ es geçenlere...
Onlarca katlık gökdelenlere ruhsat verip, mülk sahiplerinin ‘araçlarını nereye park edeceğini’ unutanlara...
‘Açıkları’ finanse etmek için dünyanın ‘en pahalı’ benzinini millete reva görenlere...
‘Kaynağı’belirsiz olan son model ciplere kurulup, komşularına ‘nanik’ yapanlara...
Kamunun elindeki araçları sattırıp, sonra da eşin dostun araç filolarını ‘rent a car’ formülüyle kiralayanlara..
Makam aracını eşinin, kızının altına çekip ‘tüyü bitmemiş yetimin’ ciğerinden aracın deposuna kan çekenlere.
Ve daha sayılacak pek çok şeye gıkı çıkmayan din adamlarının ‘kırmızı ışık’ hassasiyeti gerçekten de göz yaşartıcı.

*** 

‘Kanundan’ kaçar da insan, Allah’tan kaçamaz. 
Ama el insaf, memleketi ‘yağma Hasan’ın böreği’ haline getirenler için Diyanet’in, din adamlarının söyleyeceği tek bir laf yok mudur?
Bu kafadaki din anlayışına ‘kırmızı kart’ göstermekten başka ne yapılır?

Yazarın Diğer Yazıları