Doğruya doğru ama Taha Bey...

Yargı krizinde en net hukuki yorumu Taha Akyol yaptı. Akyol, Anayasa’nın 158. Maddesini hatırlattı ve özetle şöyle yazdı:

“Maddenin ilgili fıkrasında ‘Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesinin kararı esas alınır.’ deniliyor. Demek ki anayasamızda çok açık, çok net, çok sarih ve kesinlikle bağlayıcı bir hüküm, bir çözüm var. İktidarın ‘yeni anayasa’ kampanyasına gerekçe hazırlamak için bugünkü anayasada çözüm olmadığını söylemesi, apaçık yanlıştır. Adli hukukta Yargıtay son mercidir. Anayasa hukuku ve insan hakları alanında son merci ise AYM’dir. Uyuşmazlık çıkarsa ‘Anayasa Mahkemesinin kararı esas alınır.’ Nokta!!!

Yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanı, tarafsız olsaydı bile, yargı organları arasında hakemlik yapamaz. Bu, kuvvetler ayrılığının da 158. Maddenin de ihlali olur.

Anayasa’nın cumhurbaşkanına verdiği ‘devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin etme’ yetkisi yasama ve yürütmeyle ilgilidir. Yargıyı da kapsadığını iddia etmek kuvvetler birliğini uygulamak olur! 100 yıl geriye mi gideceğiz?

Kuvvetler ayrılığı olmazsa anayasa da olmaz.”

***

Yapay kriz ilk ortaya çıktığı gün, “Hukuk sisteminde kaos yaratmanın bir hedefi var! O da büyük ihtimalle Anayasa işlemiyor gerekçesiyle Yeni Anayasa dayatmasında bulunmak olabilir.” değerlendirmesi yapmıştım. Akyol da “Cumhurbaşkanı ve Adalet Bakanı’nın açıklamaları ‘yeni anayasa’ amacıyla söylenmiştir.” diyor. Gerçi ilk suskunluktan sonra bunu açıklayan Tayyip Erdoğan oldu zaten...

Öyleyse, Yargıtay 3. Ceza Dairesi hâkimleri, Anayasa Mahkemesi’nin kararını uygulatmak yerine, Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmakla, Anayasa’nın 158’inci maddesini çiğnemekle kalmadı bir de bu kararla iktidarın “Yeni Anayasa projesi”ne destek vermiş oldu. Oysa yürütmenin yargıya müdahalesi neyse, yargının fiilen siyasete yani yürütmenin ve yasamanın alanına girmesi de odur. Sorun, Can Atalay’ın milletvekili seçildiği hâlde yasalara aykırı olarak serbest bırakılmamasını aşmış, iktidarın “Yeni Anayasa projesi”ne hizmete dönüşmüştür...

Elbette Anayasa’da sorunlar vardır ama AKP’nin amacı, rejimi değiştirmektir.

Böyle yazınca, bazı takipçiler, “Günaydın, rejim çoktan değişti” diye cevap veriyor! İktidarın rejime aykırı icraatları, Anayasa suçu işlediğini gösterir, yoksa Anayasal rejim ve cumhuriyetin kuruluş felsefesi, bütün darbelere rağmen hukuken ayaktadır. AKP iktidarı, “Yeni Anayasa projesi” ile hâlen ayakta olan rejimi yıkmaya ve yeni bir devlet kurmaya çalışıyor. Özlemi içinde oldukları devlet, Türk devleti değil, Türk-Arap-Kürt koalisyonundan oluşan bir federasyondur.

İsrail’in güvenliği için Irak, Suriye ve Libya’nın çökertilmesi gerekiyordu. Bu işler için AKP iktidarı kullanıldı. Suriyelileri, Afganları, kısaca milyonlarca insanı Türkiye’ye kabul etmelerinin, yani nüfus yapısını değiştirmelerinin asıl sebebi ise Türkiye’de Türkleri etnik unsurlardan biri derecesine düşürmektir. Ülke ekonomisi de akıl dışı kararlarla çökertiliyor ki, kimsenin direnecek mecali kalmasın! Bütün bunlar, ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi adına yapılmaktadır.

***

Konu bir yargı krizi değildir. Taha Akyol’dan bu konularda da değerlendirme bekliyorum! Zira 1996 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nde bir Anayasa toplantısının öğle arasında birlikte yemek yerken o günkü Akşam gazetesindeki “Asıl hedef Orta Doğu Birleşik Devletleri” mesajlı analiz haberimi “komplo teorisi” olarak nitelendirmişti. O tarihten 8 yıl sonra ABD Başkanı George W. Bush, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Tayyip Erdoğan’a Büyük Orta Doğu Projesi eş başkanlığı görevini vermiş, böylece gerçek ortaya çıkmıştı. Akyol, o gün bu gündür, arayıp da “haklıymışsın” demedi. Üstelik uzun süre o da AKP iktidarının ABD güdümlü politikalarına destek verdi. Şimdi ise hukuk adına doğruyu yazıyor ama “Yeni Anayasa Projesi”nin arkasındaki asıl hedefle ilgili hiçbir yorum yapmıyor, yapamıyor...

Yazarın Diğer Yazıları