Donkişot ve Başbakan

İspanyolların dünyaca ünlü yazarı Miguel De Cervantes’in ilk cildini 1605, ikinci cildini de 1615’de yayınladığı romanın kahramanı Donkişot, bilindiği gibi kendisinin yarattığı hayali bir dünya içerisinde yaşamaktadır. Kahraman Donkişot gariban arkadaşı Sancho Panza ve hayali sevgilisi Dulcinee Du Toboso ile birlikte hayatta neyi yaşamak istiyorsa hayal dünyasında onu yaşamaya çalışmaktadır. Donkişot kendisini yurtsever, yoksul ve ezilmişlerin hakkını savunmakla görevli kahraman bir şövalye olarak görmektedir. Düşman olarak da kendisine, gücüyle mütenasip olarak düşündüğü devasa yel değirmenlerini seçmiştir. Hayali düşman yel değirmenlerine karşı kıyasıya savaşmaktadır. Sayın Başbakan, Donkişot gibi kendisine hayali düşmanlar yaratarak on yıldan bu tarafa savaşmaktadır. İçinde bulunduğu haleti ruhiye ve gençlik yıllarından beri mensubu olduğu gayrimilli siyasi İslam felsefesinin gereği çağdaş Türkiye’ye karşı biriktirdiği hınç ve kin ile sürekli saldırmaktadır. Ergenekon, Balyoz, Ayışığı, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan ve İslamcıların canını sıkan diğer irili ufaklı bir yığın davalar. Yıllarca suçunu bilmeden içeride yatan binlerce kişi. Başbakan avazı yettiği kadar, bu insanlarla milletimiz adına mücadele ediyoruz diye bağırıyor. Yıllardan beri adını koymadan sürekli milletim dediği bu insanların içinde Türkmen ve Sünni olan bizim köylüler de varsa eğer, Sayın Başbakan’a hemen söyleyelim onların Ergenekon, Balyoz ve diğer davalardan haberleri olmadığı gibi, sizin kahramanca vuruşmanızın da farkında değiller. Onların, vatanın elden gittiği ile ilgili üzüntüleri ve İslam’ın geri dönmesinden dolayı da bir sevinçleri yoktur. Köyde elektrik kesilmezse eğer, televizyonda sizin iktidarınızın eseri olan kan, gözyaşı, intikam ve trafik kazalarından müteşekkil arabesk haber bültenleri ile üçüncü sınıf dizileri izlemektedirler. Sizin yüksek perdeden kestiğiniz ileri demokrasi, Atatürk aleyhtarlığı, askeri vesayete karşı savaş ve benzeri kavramlardan haberleri yoktur.
Başbakan imam gazetecileri, kulaklarıyla idare edilen salon gazetecileri, sivil toplum örgütleri ve muhalefet partilerini o kadar çok etkiliyor veya korkutuyor ki hayali düşmanlarına karşı bunları da savaştırmaktadır. Muhalefet liderleri ne olur olmaz mantığı ile çok inanmasalar da görülmekte olan davalara ilgilerini göstermektedirler. İslamcı kadrolar kendilerine çağdaş eğitim fırsatı veren, bürokrat, milletvekili, bakan, başbakan ve cumhurbaşkanı yapan demokrasiyi, yasaları, Atatürk ilkeleri, silahlı kuvvetler ve diğer kurumlar ile savaşarak onları ortadan kaldırmaya çalışmaktadırlar. Bir başka ifadeyle bindikleri dalı kesmektedirler. Cumhuriyet rejimi, Atatürk ilkeleri, demokrasi, laik sistem, mevcut yasalar demokrat olmasaydı, din düşmanı olsaydı sizlerin iktidara gelmenizi önleyecek tedbirleri alırdı ve bu değerlere saygısızlık yapılmasına izin vermezdi. Türkiye’nin üzerine kurulduğu dengeler ve prensipler tahrip edilmektedir. Yanlış olan Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesi ve ilkeleri değil AKP zihniyetidir. Bu nedenle de cumhuriyetin kurumları ile cemaat ve tarikat anlayışı uyuşmamaktadır. Uyumu sağlamak için de AKP iktidarı bütün cumhuriyet kurumlarına saldırmaktadır, oysa ki düzeltilmesi gereken AKP’nin kendisidir.
Doğulu toplumlarda politikacılar ve bürokratlar iktidardayken yargılanmazlar. İktidardan düştükten sonra yüce divan ve mahkemeler, yöneticilerin iktidardayken yaptıkları hukuk ve ahlak dışı davranışlarının hesabını sorar. Bu ülke, cumhurbaşkanı ve başbakanları yargılamıştır. Başbakanın adını koymadan kullandığı halk, yani bizim köylüler ileride hükümet hakkında yüce divan ve mahkeme kararlarını ne televizyondan duyar ne de gazetelerden okur. Zira sizin yerinize geçecek iktidar sizin yaptığınız gibi onları meşgul edecek bir araç bulacaktır. Dolaysıyla bizim köyün Türkmenlerine siz fazla güvenmeyin, ama gayet tabii ki ABD ve İsrail’e güvenmeye devam edebilirsiniz, zira Orta Doğu’da bunlara dayanmadan iktidar olunmaz, gerçi bu cümle, tereciye tere satmak gibi oldu ama, biz de hatırlatmış olduk.

Yazarın Diğer Yazıları