MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
Utanmazlığın bu kadarı hiç görülmedi

Biz boşuna yazıp duruyormuşuz...
Meğer Meclis’te AKP’li vekillerin şiddetine maruz kaldığını zannettiğimiz muhalefet milletvekilleri, kendi kendilerini darp etmiş!..
Biri, AKP’li vekillere saldırırken ayağı kayıp düşmüş, o yüzden kaburgaları kırılmış...
HDP’li kadın milletvekilleri AKP Grup Başkanvekili Elitaş’ı taciz etmiş...
Ayıptır be!..
İyi ki “Kadın milletvekilleri genel kurul salonunda herkesin önünde bize tecavüz ettiler”  demediler!..

* * *

En ön safta fedailik yapan AKP’li vekil Oktay Saral, yanında AKP’li vekil Metin Külünk...
Oktay Saral diyor ki:
 “Tokmağı aldım salladım, kime isabet ettiğini bilmiyorum.” 
Yani hedef gözeterek atmamış, nazik çocuk!..
TV kanalında anlatmaya devam ediyor:
 “Ertuğrul Kürkçü’nün (HDP Milletvekili) yakasına yapıştım... 4-5 yumruk salladım.” 
Normaldir, demokratik tepki!..
Ertuğrul Kürkçü ağızının burnunun kırılmadığına şükretsin!...

* * *

Sadrazam Ahmet’e göre muhalefet partileri bir  “algı yaratma” çabasındaymış...
Meclis’te adam dövüyorlar, Ahmet “algıdan”  söz ediyor...
Ortada somut gerçekliğe karşı hepimizi ahmak yerine koyuyor!..
Ahmet, yolsuzluğa uzanan eli kardeşi de olsa koparacaktı, koparamadı!..
Şimdi de diyor ki:
 “Kadına uzanan elleri kırarız.” 
Bırak boş konuşmayı, sen önce Meclis’te muhalefet partilerinin vekillerine uzanan elleri kır da görelim!..

* * *

Ahmet, AKP’li belediye başkanlarını dün toplamış konuşuyor: “Bunlar Molotof’un suç sayılmasına karşı.” 
Türkiye’yi dikta rejiminde sınıf attıracak İç Güvenlik Paketi’ni Molotof’a indirgedi!..
Üstelik CHP kaç defa,  “Molotof’u, bonzaiyi Meclis’e getir, birlikte çıkaralım” demesine rağmen... Ve Ahmet, Meclis’teki olayları, pakete karşı direnci götürüp yine eski ortakları  “paralele”  bağladı...
Ama HDP’nin verdiği, CHP ile MHP’nin de desteklediği  “Paralel yapı araştırılsın” önergesi AKP’lilerin oylarıyla reddedildi!..
Neredeyse kar yağmasını, kardan kentlerin felç olmasını bile Paralele bağlayan AKP’liler önergeden korktu...
Çünkü 12 yıl kucak kucağa oldukları Paralel araştırılırsa kendi kirli çamaşırları da ortaya dökülecekti!.. Ayıptır be ayıptır!..
AKP Grup Başkanvekili Elitaş, muhalefet milletvekilleri için “Kendi kendilerini darp ettiler”  derken, kendi vekilleri Saral  “Tokmağı salladım, 4-5 yumruk atım” demekten çekinmiyor...
Meclis’te milletvekillerinin can güvenliği yok...
Bunlar ülkede iç güvenliği bu paketle sağlayacaklarmış!..
Yandaş medyadaki satılmış kalemler de dayak yiyen muhalefet vekillerini suçlama telaşında... Medyadaki tasmalı yazarlar yavuz hırsız olmuş, ev sahibini bastırmaya çalışıyorlar!..
Utanmazlığın bu kadarı hiç görülmedi!..
Mehmet Türker / Sözcü


+++


“Çözüm süreci” ABD’ye hizmet ediyor

Gazetelerde Güneydoğu haberleri:
 “Öcalan’ın Türkiye’ye getirilişinin yıldönümünde Cizre ve Silopi’yi ateşe veren teröristler, Silopi Adliye Sarayı’na molotof ve taşla saldırdı.” 
Bir başka haber:
 “Diyarbakır’da kimliği belirlenemeyen yüzleri kapalı iki kişi, Özel Harekat Şubesi’nde görevli bir polis memurunu takip edip, dövdükten sonra beylik silahını alıp, kaçtı.” 
Belli ki artık kedi fare oyunu oynuyorlar... PKK yöneticisi Duran Kalkan eğleniyor:
 “PKK silah bırakmaz, niye bıraksın? Kürt silah bırakmaz. Türk Devleti silahsızlansın.” 
Başbakan Davutoğlu Pakistan dönüşü arkadaşımız Serpil Çevikcan’a diyor ki:
 “Bölgesel konjonktürdeki her dalga KCK ve diğer taraflarda değişik tepkilere sebep oluyor. Bir bakıyorlar ki Kobani olayları üzerinden tahrik yapabiliriz, tahrike yöneliyorlar, süreci baltalıyor tam ivme kazanırken. Şimdi muhtemelen Kobani’de başarı kazandık diye başka bir psikolojiye girecekler.” 
 “20 Mart 2013 Nevruz’dan sonra mayıs ve haziranda unsurlar çekilmeye başladı, dedin peki nerede o unsurlar şimdi. İki yıl geçti şimdi yine silah bırakmayı şarta bağlamaya çalışıyorlar...” 
Demek ki.. Çözüm süreci diye masaya oturduklarınız verdikleri sözleri tutmuyorlar...
O zaman süreç halka yönelik bir aldatmacadan ibaret...
O süreç sadece ABD’nin planlarına hizmet ediyor olmasın!
Melih Aşık /  Milliyet


+++


Herkes herkesin düşmanı

(...) Dükkânı önünde kartopu oynanan yaratık, bu yüzden genç bir adamı öldürüyor, polis trafik kontrolü yaparken tartıştığı adamın kelepçeleyerek canını alıyor, cinnet getirmiş koca, saçını süpürge eden karısını öldürüyor, 20. baharındaki genç kızı ölüm minibüste bekliyor; maganda, laik ahlaka ölümcül öfkesini kusuyor. 
Ismarlanmış, öğretilmiş, nasıl biriktirileceği belletilmiş, bilenmiş bir öfkedir bu. 
Sultan Kâbus’un ülkesinde tepelerden esen,  “bana benzemeyene benim gibi düşünmeyene, biat etmeyene ölüm!”  diye haykıran tepeden estirilen kin ve öfke rüzgârıyla beslenen bir korku ülkesindeyiz artık. Ve burda, sadece eline pankart alıp sokağa çıksan, seni bekleyen hapis ve ölüm. 
Artık zulüm, kin ve öfke her yerde, herkesin başında, kim bilir nerede, nasıl, kaç yaşında? 
Korku ülkelerinin çoğunu geride bıraktık. 
Korku ülkelerinin çoğunda sinersen, sesini kesersen, yağmaya, talana, baskıya, şiddete, zulme eyvallah edersen, daha da korkmana gerek yoktur. 
Korku ülkesinin korkudan öte eceli yoktur. 
Oysa günümüz Türkiyesi’nin var.
***
Sesini çıkarmasan, baskıya boyun eğsen, mahalle baskısına eyvallah etsen de, sokakta kartopu oynarken, minibüsle okuldan evine giderken, karlı havada arabanla gezerken şiddet, baskı, kin, nefret, ölüm seni gelip bulabilir. 
Ismarlanan, öğretilen öfke ve kin, toplumun içinde herkesi herkese düşman etmiştir. 
(...) Velhasıl herkes herkesin düşmanı, bir kin ve korku toplumu olduk. 
Ismarlanan, öğretilen, pekiştirilen, bilenen bir öfke ve kindir bu. 
Yıllardır rüzgâr ekildi bu toplumda; şimdi geldi çattı fırtına biçme zamanı. 
Savaşmama hali içinde yaşadığımızdan yakınıyordum. 
Meğer çoktan düşük yoğunluklu iç savaşın düşmanlıkları aşamasına geçmişiz...
Ali Sirmen / Cumhuriyet


+++


Paket “Öcalan’ın 
bırakılmasına tepki 
gösterecekler” için

AKP dışında bütün siyasi partilerin karşı çıktığı  “İç Güvenlik Paketi”  olarak bilinen yasa tasarısı, seçim öncesi meydana gelebilecek olaylardan çok  “çözüm süreci sonrası”  örneğin Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasıyla başlayacak yeni süreçte ülkenin değişik yörelerinde meydana gelebilecek toplumsal olaylara karşı sert önlemler getirilmesini amaçlıyor. Önlemler, Güneydoğu’dan çok Batı illerini ilgilendiriyor.
(...)   “Gezi olayları”  sırasında (...) Kıpırdayan her canlıya, içinde kimyasal maddeler de bulunan su sıkıldığı, biber gazının, gaz bombalarının birbirine karıştığı, insanların ölümle burun buruna geldiği dakikalarda doktorların görev yapması da engellenmişti.
(...) Gaz, kimyasal karışımlı su sıkılırken o gençler korunmak için yüzlerini, gözlerini kapatıyorlardı. İşte, TBMM’de tartışılan yüzün kapatılmasının ağır cezalar gerektiği günlere böyle gelindi. Yani gaz, su sıkılırken kendini korumaya çalışıp yüzünü-gözünü kapatanlara hapis cezaları getiriliyor. O gün, Gezi olayları sırasında gençleri  “düşman” görüp üzerine acımasızca saldırmalarını emredenler, şimdi bunu yaygınlaştırıyor. İşte, kavganın nedeni de bu... 
Saygı Öztürk / Sözcü


+++


Saraylının aklının almadığı

Muhalefetin görevi, iktidarı eleştirmek, hatta kimi konularda köşeye sıkıştırmak!.
Oysa iktidarın görevi, ülkeyi barış içinde yönetmek. Benzetme uygun düşerse ağırbaşlı, hoşgörülü olmak. Ülkenin ulusal sorunlarında muhalefetle uzlaşı aramak! 
Böyle bir şey yok kafalarında...
Ülkemizi yıllardır yöneten parti, çağdaş, hatta klasik anlamda iktidar-muhalefet ilişkilerini bir türlü algılayamadı... 
Muhalefet partilerini demokratik rejimin vazgeçilmez bir parçası olarak göremedi. 
Bir düşman cephe gözüyle baktı muhalefete!  Bu yargıyı kanıtlamak için düne kadar Başbakan, bugün Cumhurbaşkanı olan RTE’nin halka konuşmalarında, açıklamalarında ana muhalefete veya diğer karşı partilere saldırmadığı gün yok! 
Başbakanlığa getirdiği AD’nin de RTE’den farkı yok.  Tabii olay demokrasiyi sindirme sorunu.

* * *

Yıllardır izlediğimiz bu tabloya bakarak şimdi Meclis’teki kanlı kavgaları neden yadırgıyoruz.?  AKP grubu tepeden gelen emirle, Meclis’te muhalefetle sözle değil, yumrukla, kafalara tokmak vurarak, iskemle atarak mücadeleye, kavgaya motive edildi.
H  H  H
Tepedeki saraylının aklının almadığı nedir? 
Çok basittir bu sorunun yanıtı. 
Durmadan yinelediği slogana göre; kendini seçimlerde halkın partisini bağrına bastığını ve bu nedenle dilediği gibi hareket etmek, yasa çıkarmak, özgürlükleri dar demokrasi anlayışına koşut kısıtlamak hakkına sahip görüyor. 
Uzlaşma kültüründen yoksun bu kafa ile ne Meclis’e ne de yurt düzeyine huzur ve barış gelebilir.

* * *

Muhalefetin haklı olarak karşı çıktığı demokratik hiçbir ülkede görülmeyen maddeler içeren bu yasanın çıkmasında neden direniyor?.. 
İktidar, muhalefetin olmayacak duaya amin demesini istiyor...
Cüneyt Arcayürek / Cumhuriyet


+++


“Yerli Peşaver”in mimarı olan sensin; 
Şimdi kime, neyi şikayet ediyorsun!..

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriyeli sığınmacılar için bugüne kadar 5.5 milyar dolar harcandığını söyledi. Bu paranın sadece 256 milyon dolarlık bölümü yurtdışından yardım olarak temin edilebilmiş, gerisini biz vergi mükellefleri ödemişiz. Ve Cumhurbaşkanı Avrupa’ya bu nedenle kızıyor. “Şu anda Avrupa’da yaşayan Suriyeli mülteci sayısı 130 bin, Burada 2 milyon. Paradan bahset, paradan. Hiç paradan bahsetmiyorsun, bizden de bu kadar destek olsun demiyorsun”  diyor.
Bir insanın kendi hesapsızlığı nedeniyle yol açtığı sorun için başkalarını sorumlu tutması ilginç bir durum tabii.  Elbette savaştan ve ölümden kaçarak sınırlarınıza yığılmış insanları kabul etmemek diye bir şey olamaz. Bu insanlık görevidir, o insanlara yardımcı olmak, hayatlarını güvence altına almak gerekir, Türkiye de bunu yaptı. Ama bir şey daha yaptı!
 “Esad altı aya kalmadan devrilir”  diye yanlış bir hesap yaptı ve Suriye’deki ateşin üzerine körükle gitti. Sınırlar yolgeçen hanına döndü, ülkemizin güneyinde yeni bir Peşaver doğdu. Göçmenler kamplarda toplanıp, ihtiyaçları karşılanmadı, Türkiye’nin 
dört bir yanına Suriyeli göçmen yığıldı.
5.5 milyar dolar para harcadık ama kentlerimizin sokakları aç ve çaresiz göçmenlerden geçilmiyor, bunun ileride yol açacağı sorunları düşünen bir otorite de ortada yok. 
Ve şimdi bu korkunç tablonun doğmasına neden olan kişi kalkmış Avrupa’ya  “Eyy” diyor!
Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet


+++


Tipik faşizm

(...) Meclisimiz kan gördü.  “Kininizin davacısı olun”  talimatı peşinde sürüklenirken parça parça olan Meclis eski güven duygusunu yayamıyor.
Ana muhalefet partisi lideri Kılıçdaroğlu  “Meclis’te can güvenliği yok”  dedi dün.
Sözüm ona  “İç Güvenlik Paketi” ni görüşüyor Meclisimiz.
Hangi iç güvenlik kaygısı bu, kamu düzeni ve asayiş mi güçlendirmek istediğimiz hedefler, yoksa ülke bütünlüğüne yönelmiş meşum niyetlerin oluşturduğu tehdit mi?
 Meclis’te görüşülen İç Güvenlik Yasası, insanlar üstünde sadece Türkiye’nin yardıma muhtaç duruma düştüğü şüphesi uyandırmaya yarıyor.
(...) Meclis’te işe başlarken beş milletvekilinin yaralanmasına sebep olan bu yasa paketine “Özgürlükleri Koruma Yasası”  adını verenler var.
Tanınmış hukukçuların tecrübelerine güvenerek yaptığım küçük çaplı bir araştırma bazı ortak sorunların varlığını duyurdu bana.
Mesela “Yasa kime karşı hangi özgürlüğü koruyacak?” 
 (...) Hukukçuların çoğunluğu, hukuka ve tarafsızlığa selâm yollayan şu tarif üstünde buluşmuşlardır;
 “Tipik bir faşist yasası.” 
Güngör Mengi / Vatan


+++


Tecavüzü normalleştiren 
bu kafa değil mi?

Öyle bir laf etti ki...

Lise ve üniversitelerdeki bazı kızların, alabildiğine açık saçık, dekolte kıyafetler giymeye hakları vardır. Bunları kimse engelleyemez. 
Tecavüz kötü bir şeydir, tecavüze davetiye çıkartmak iyidir...
Mehmet Şevket Eygi / Milli Gazete


+++


Vebal “devşirme” 
kadınların üzerinde

Bir yanda Özgecan için sokaklara çıkan genç kızlara, kadınlara bakıyorum.. Umudum büyüyor. İçime sığmaz oluyor.
Öte yandan, AKP’nin devşirdiği kadınlara bakıyorum. Umudum yara alıyor. İçim sızlıyor.
(...) Toplumsal hayat, inanç ve onun çerçevelediği ahlak anlayışı ile izah / dizayn edilmeye başlandığında, gönüllü bekçiler çıkıverir ortaya. Filiz G. gibi.. AKP’nin yeni sözcülerinden (!) Sevda Türküsev gibi.. Ya da Meclis Başkanlık kürsüsündeki (eski solcu) Ayşenur Bahçekapılı gibi.. Okuma yazma bilmeyen, kucağındaki/karnındaki çocuklarla eve kapatılmış kadınların hiçbir suçu yok. Onlara bu kaderi reva görenler, yine kendileri gibi kadınlar. Üstelik okumuş, hayatı dört dörtlük yaşayan, ama aklını bu dinci faşizan rejime satmış kadınlar...
Ayşenur Arslan / Yurt