MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
“Av” olunca cadıları hatırladı

Ümraniye soruşturması kapsamında yüzlerce insan “McCarthy” vari uygulamalarla 
cezaevlerine tıkılırken, iştahla alkış tutan, yapılan itirazları yok sayan eski komiser, 
“casusluk” suçlamasıyla burun buruna gelip de kendi canı yanınca kabul etti: Cadı avı var!

Önce Başbakan’ın danışmanlarının kullandığı Twitter hesaplarından tutuklanacak kişilerin isimleri ilan ediliyor. Sonra bunlar yandaş gazetelere taşınıyor. Daha sonra son HSYK düzenlemeleriyle genetiğiyle oynanan yargı sisteminin yetkili savcılarına Başbakan’ın avukatları suç duyurusunda bulunuyor. Sonra bu suç duyurusu yeniden kendi yayın organlarına paslanıyor ve linç kampanyası başlatılıyor. Ankara’da hakimler kadı mı bilmem ama bu cadı avını biz 28 Şubat’ta görmüştük. Şimdi biraz daha yoğun bir şekilde görüyoruz.
Devletin Suriye planının konuşulduğu o kayıtların sızması da benzer bir yöntemle yapıldı. Hemen belirteyim. O konuşmaların kaydedilmesi, sızdırılması ve içeriği suçtur. Failler hemen bulunup yargılanmalıdır. Böylesine korkunç bir suçu işleyenler olayın doğasına bakarsak içeriden birileri olmalı. Zira yapılan açıklamalarda mekanda böcek taraması yapıldığı, toplantının da sağır odada yapıldığı yazılıyor. Bu durumda Casus aranızda. Bulun ve yargılayın.
(...)
 Cadı Avı’nın bir gerekliliği olarak Başbakan Erdoğan’ın avukatları Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına başvurmuş. Benimle ilgili şu talepte bulunmuşlar: Uluslararası casusluk faaliyeti ile elde edilen gizli görüşme kayıtlarının Youtube’a konulan ’konu başlığı’ve şüphelilerin yürüttükleri psikolojik harp taktikleri içinde kullandıkları ’Başçalan’ismi ile yapılması ve en son casusluk olayını da sahiplenmeleri, casusluk faaliyeti hakkında önceden açıklamaları dikkate alındığında, bu suçun da olağan şüphelileri içinde olmaları ’muhtemeldir’denilerek,  “yurt dışına kaçma ihtimali olan” Aytaç ve Uslu hakkında “gerekli tedbirlerin alınmasını”  istemişler. Kendi adıma böyle bir alçaklığın içinde olmam. Başbakan’da çevresi de yıllardır en küçük delil bulsa beni zaten içeri tıkarlardı. Bulamadıklarından böyle bir garabete imza atıyorlar. Eğer Başbakan’ın avukatları hakaret iddiasıyla mahkemeye başvurduysa hakaret iddiasıyla hangi ülkede yurt dışına çıkış yasağı konuluyormuş? Bu hukuk düzeni mi guguk düzeni mi?                            
Emre Uslu/Taraf

 

Suriye politikası “milli” nitelemesini hak etmiyor
(...) Bugün Türkiye Cumhuriyeti devletinin sınırda kontrolü yoktur. El Kaide Türkiye’ye derin sızmıştır ve insanlarımız El Kaide bombalarının tehdidi altında yaşamaktadır.
AKP’nin Suriye politikasını yapıp eden zevat, muhalifleri silahlandırdı; yüzlerce, binlerce TIR dolusu lojistik yardım, silah ve mühimmat Suriye’ye taşındı. Bu yardımların sonucunda rejim değişikliği hedefine ulaşılamadı ama şu “yan etki” meydana geldi: Hafif silahlı muhaliflerin saldırısına ağır silahlı Baas ordusunun havadan ve yerden ölçüsüz mukabelesi sonucu, on binlerce sivil öldü, birkaç kent hariç bütün bir ülke üç yılda enkaza döndü.
Ankara’daki sorumsuz ve maceracı zihniyetin sahipleri bugün muhaliflerin silahlandırılması ve mühimmat yardımı hususunda ne kendi aralarında entegre hareket edebilmekte ne de mevcut imkanlarını koordineli kullanabilmektedirler. Muhalif insan gücü unsurunu düzene sokamamaktadırlar.
Neden mi?
Suriye politikaları çöktüğü için. Uygulanabilir bir stratejileri bulunmadığı için.
Bu politika, mezhepçi, İslamcı ve Osmanlıcı olduğu için zaten en başından yanlıştı.
(...) Ülke içinde Alevileri dışlar ve yuhalatırken, kültürel kutuplaşma ve ötekileştirme ekseninde iktidar konsolidasyonu yaparken, Suriye’ye yönelik mezhepçi politikaya muhalefetten destek ummak ne tür bir aymazlık, nasıl bir küstahlıktır?
Bu Suriye politikası milli olarak nitelenmeyi hak etmiyor.(...)
Kadri Gürsel/Milliyet

 

Tehdit “koridor”u
(...)  Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Genelkurmay 2. Başkanı Org. Yaşar Güler dörtlüsünün yaptığı  “Suriye’ye kumpas” toplantısının deşifre olması sonrası Ankara iki savunmaya yöneldi: Birincisi içeriğin sızdırılmasını ulusal güvenlik sorunu olarak koydu, ikincisi de toplantıda aslında  “Suriye’ye değil, IŞİD’e operasyonun” konuşulduğunu savundu. İşte meselenin kritik yeri burasıdır. IŞİD’e operasyon ne anlama gelmektedir?
Hiç kimse kendisini kandırmasın. ABD’nin ya da tuzağa düşen Ankara’nın IŞİD’e yapacağı sözde saldırı, son tahlilde PKK’ye yarayacaktır. Suriye’nin kuzeyini Esad’a kapatmak da, El Kaide’yle mücadele bahanesi de, son tahlilde bölgenin PKK’nin denetimine girmesini sağlar. ABD’nin asıl hedefi budur ve Kürt Koridoru ancak böyle kurul
Mehmet Ali Güller/Aydınlık