Medya Polemik

Medya Polemik
Medya Polemik

Oyun içinde oyun; “o polisler” ateş topunu Erdoğan’ın kucağına bıraktı

“Operasyonlar Başbakan’ın isteğiyle başladı”

Ne zaman hükümet ile Cemaat arasında bir olay olsa medyada belli merkezlerden beslenen bir ekip konuyu KCK operasyonları ve 7 Şubat’ta Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılmasına bağlar. Tartışmayı biraz daha alevlendirmek isteyenler KCK operasyonlarına getirir, Cemaat’in polisleri hükümete rağmen KCK operasyonları yaptı, hatta Cengiz Çandar, Mesut Yeğen ve Ferhat Kentel tutuklanacaktı, yaygarasını koparırlar...
(...)
O polisler Odatv davası ile ilgili ilginç ayrıntılar da anlattı; Odatv davasının başından sonuna her aşamasından Başbakan Erdoğan’ın haberi vardı.
(...)
Başbakan ve yakın ekibi, Ergenekon sürecinde Aydınlık dergisi ve Ulusal Kanal ’a operasyonlar yapılınca o misyonun Odatv’ye geçtiğini düşünüyor. Odatv’nin yaptığı yayınlarla kurumları ve kişileri hedef gösterdiği, Ergenekon davasına destek veren ne kadar kişi ve kurum varsa hepsine teker teker operasyonel yayınlar yaptığı da tespit ediliyor. Zaten iddianame de bu yönde düzenlenmiş durumda.
(...)
Diğer Ergenekon soruşturmalarında olduğu gibi Odatv soruşturmasında da işin polisiye kısmıyla ilgili her aşamada Başbakan’a bilgi verildiği ve Başbakan’ın  “Delil varsa durmayın devam edin”  talimatı verdiği ifade ediliyor. Konuştuğum kaynaklar şunu net olarak ifade ediyor: Ahmet Şık ve Nedim Şener’in gözaltına alınması sürecinden de Başbakan’ın haberi vardı.

 


“Kolpacı” Karaalioğlu mu?

...Ne Cengiz Çandar, ne Ferhat Kentel ne de Mesut Yeğen’in polisin hazırladığı fezlekede veya dinleme tepelerinde adları vardı. (...) Konuştuğum kişilerin tahmini şu yönde:  “Muhtemelen bu kişilerin ilişkisi olduğu bazı insanlar gözaltına alınınca, acaba biz de mi gözaltına alınacağız diye vehme kapılmış olabilirler. Veya başka birileri bazı gerekçelerle Çandar, Kentel ve Yeğen’i yanlarına çekmek için kolpa yapmış olabilirler. Bu nedenle de bir panik havasıyla bu kişiler siyasetçilere yakın kişilere ulaşıp gözaltına alınıp alınmayacağını öğrenmeye çalışmış olabilirler.”
(...)
İşte bu aşamada kritik bir isim ortaya çıkıyor. Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu. Konuştuğum kaynaklarımın iddialarına göre Karaalioğlu Emniyet’i arayıp Çandar ve Kentel’in tutuklanıp tutuklanmayacağını merak ettiklerini, bu kişilerin hükümet ile yakın ilişkisinin olduğunu ifade ediyor.
Emniyet kaynaklarının Mustafa Karaalioğlu’na aktardığı bilgi aynen şu şekilde oluyor: “Polisin yaptığı KCK çalışmasında Cengiz Çandar’ın da Ferhat Kentel’in de isimleri yok. Fezlekemizde de böyle bir şey söz konusu değil...”
(...)
Birileri Kentel ve Çandar’ı fena hâlde yanıltmış...
Emre Uslu/Taraf

 

+++

 

Paralel devlet Güneydoğuda

On binlerce insanın ölümüne sebep olan PKK’ya ve onun ’paralel devlet yapılanması’olan KCK’ya bile sempati ile bakan birilerinin dünyanın en barışçı hareketine ’çete’ demeye cüret etmesi; ya da ’alternatif devlet’ benzemesine yeltenmesi korkunç bir hata değil de nedir!
Ekrem Dumanlı/Zaman

 

+++

 

Bu yıl da cennet garanti

Diyanet’te görevi yeni değil.
10 senedir orada.
8 yıl başkan yardımcılığı yaptı.
8 yıl kürtajdan söz etmedi.
Sonra başkan oldu.
2 yıldır başkanlık yapıyor.
2 yıl da kürtajdan söz etmedi.
Ne zaman ki, Başbakan Tayyip Erdoğan,  “her kürtaj bir Uludere’dir” dedi,   bu söylemin hemen ertesinde ilk müftüler toplantısında 10 yıldır kürtajdan hiç söz etmeyen şimdiki Diyanet İşleri Başkanı, sayın bakanının da hazır bulunduğu müftüler  toplantısında, bakanın gözlerine bakarak kürtaj fetvası verdi.

 


***

 


Bakan gözüne bak!
Ver fetvayı!
Kap rekor bütçeyi!
(...)
Diyanet bütçesi, 12 bakanlığı geride   bıraktı.
(...)
Bu yıl cennet garanti.
Necati Doğru/Sözcü

 

+++

 

Zinciri çok sallama bir yanın incir

Ferhat Kentel adlı akademisyenin kulağına fısıldamışlar.
Demişler ki:
 “Seni KCK’dan tutuklayacaklar.”

 


*

 


Bunun üzerine...
-Ferhat Kentel, Ali Bayramoğlu’nu...
-Ali Bayramoğlu, Mustafa Karaailoğlu’nu...
-Mustafa Karaailoğlu, Başbakan Erdoğan’ı...
-Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı Gül’ü...
Aramış.
Ve kurulan bu “zincir” sayesinde...
Ferhat Kentel kurtulmuş.

 


*

 


Ben söylemiyorum bunu...
İktidara tam destek veren kalemler söylüyor.
Ayrıca dirhem abartmıyorum.
Fazlası var, eksiği yok...
Aynen böyle yazıp çiziyorlar.

 


*

 


Bu durumda...
Ferhat Kentel için şunu söyleyebiliriz:
Zincir yapılarak kurtarılmış.

 


*

 


Peki ya zincir yapma imkânı olmayanlar?
Onlara düşen...
“Senin için üç-beş sene yatalım mı vay vay” türküsünü çığırmak.

 


*

 


Bana düşen ise şu dört soruyu sormak:
-BİR: Zincir yapılarak kurtarma operasyonlarının çekildiği bir ülkede haktan, hukuktan, adaletten, bağımsız yargıdan falan söz edilebilir mi?
-İKİ: Böyle bir ülkede vatandaş kendisini nasıl güvende hissedebilir? Her vatandaş kendisine “bir kurtarma zinciri” mi temin edecek?
-ÜÇ: Bu “kurtarma zinciri” bilgileri doğru değilse... Neden böyle bir yalan ısrar ve inatla üfürülmektedir?
-DÖRT: Bunların yazılıp çizilebildiği bir ülkenin adalet bakanı için “Çok başarılı bir bakan idi, şimdi Hatay’ı abat edecek” denebilir mi?
Ahmet Hakan/Hürriyet

 

+++

 

AKP “hikaye” oldu

 Dün sabah gazetemde okuduğum  “Turizmdeki hikayemiz demokrasi ve özgürlük”  başlıklı bir haber beni epeyi eğlendirdi.
Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik Antalya’daki bir toplantıda,  “Bir ülke hikayesinin satabildiği oranda kendisini tanıtır. (...) Türkiye’nin hikayesi şu: 11 Eylül’den sonra tüm dünya güvenlikçi bakış açısına giderken, Türkiye demokrasi ve özgürlükler tarafına ilerledi. (...) 10 yıl önce makas değiştirdik. Tüm dünyanın dikkatini çekti”  diye konuşmuştu.
Bakan Çelik’in anlattığı 10 yıl öncesine ait, eski bir hikaye... Artık hikaye olmuş bir hikaye.
O hikaye, gazetecileri hapse doldurunca hikaye oldu; insanların bireysel özgürlüklerine, özel hayatlarına musallat olunca hikaye oldu; mezhepçi, İslamcı ve istikrarsızlık kaynağı dış politika yüzünden hikaye oldu; AB reformlarından geri dönünce hikaye oldu; Gezi’ye gaz sıkıp “faiz lobisi” deyince hikaye oldu ve son olarak da cerahat akıtan AKP-Cemaat kavgasıyla hikaye oluyor.
Güvenilirlik ve inandırıcılık da hikaye   olmuştur.
Türkiye’nin artık yeni bir hikayeye ve bunu anlatacak yeni ve güvenilir aktörlere şiddetle  ihtiyacı vardır.
Kadri Gürsel Milliyet

 

+++

 

Hükümet ve Sayıştay... Artık ikisi birlikte var olamaz

Günlerdir Sayıştay raporları tartışıyoruz. Uzman olmayanın kulağına, teknik ve yabancı gelen bu raporlar ne anlama geliyor? Neden Sayıştay raporlarının Meclis’e gönderilmemesi, bu kadar büyük tepki doğuruyor? Hepimizin günlük hayatını yakından ilgilendiren bu raporları CHP İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu dert etti..
- Bu kavga nerede ve neden   başladı?
Sayıştay’ın en önemli yolsuzluk tespitleri hiç olmaması gereken bir yerde çıktı; Maliye Bakanlığı’nda. Vergi uzlaşma tutanaklarında.
- Nasıl bir yolsuzluk?
... 20’ye yakın şirket listelenmiş. Ortak özellikleri, AKP’ye açık siyasal destek vermeleri. Referandumda  “evet”  kampanyası yapanlar, kamu ihaleleri, özelleştirmelerden en çok pay alanlar. Vergi borçları uzlaşma ile düşürülmüş.
(...)
Uzlaşma tutanaklarını isteyince aniden yasa getirdiler. Magna Carta döneminde bile olmayan bir yasaydı. Anayasa Mahkemesi’ne götürdük. İptal edildi... Sayıştay incelemek istiyor. Onun için hükümet ile Sayıştay arasında bir varlık-yokluk ilişkisi var. Biri diğerini kesinlikle yok edecek. Herkes hükümet ile cemaat üzerinden tartışıyor. Ama asıl gerilim Sayıştay-hükümet ilişkisinde. İkisi birlikte var olamaz. Hükümet bu nedenle Sayıştay’ı yıkmak için her yolu deniyor. Bu kez de acilen ikinci bir teklif hazırlandı. Ama bu kez tepki genişledi. Uluslararası kuruluşlar, AB, Dünya Bankası. Hatta 600 milyon dolarlık kredi tehlikeye girdi. Bu tepkiler girişimi durdurdu.
- Girişim durduysa biz neyi tartışıyoruz?
Durdu ama raporlar, Sayıştay’da kurulan bir komisyon tarafından budandı. Kemal Bey kürsüde gösteriyor ya. Bir elinde asıl rapor; diğerinde altı sayfa. AKP’liler, raporun Meclis’e geldiğine inandırılıyor. Oysa gelen, bir rapor değil,  “raporu yazamadıklarına ilişkin görüş bildirmeme yazısı”dır.
(...)
Halkımızın, cemaatin yayımlayacağı değil, kamu zararı belgelerine ihtiyacı var. 
(...)
Başbakan ile Putin, Soçi’de 9 saat ne görüştü, bilmek hakkımız değil mi? Neden Socar’ın doğal gaz şirketi Remzi Gür ile, Fettah Tamince ile, Fatih Baltacı ile ortak? Üç ismin ortak özelliği Başbakan’a çok yakın isimler olması değil mi?
(...)
Yolsuzluğu ilk ortaya çıkardığımda Hazine’deydim. Hazine Bakanı Şimşek. Enerji Bakanı Hilmi Güler, Ali Babacan Dışişleri Bakanı. Taner Yıldız Başbakan danışmanı. Hepsi,  “Yolsuzluğun üzerine gideceğiz”  dedi. Ama sadece benim üzerime geldiler.
(...)
Gaz getirmek büyük yatırım. Müşteri çok, anlaşma 25 yıllık. Denizin altına, dağlara hat döşeyeceği için kontrata   “al ya da öde” maddesi konuyor. Normal ekonomilerde, “10 yılda şu kadar büyünürse şu kadar gaz alınmalı” diye makul hesaplar yapmak lazım. Doğal gazda yazın talep düşüyor. Onun için yazın gazı depolamak lazım. Tuz Gölü Yeraltı Depolama Sistemi bunun içindi. Ama bir çete ortaya çıktı. Ortaya çıkaran da Hanefi Avcı. Avcı’yı perişan ettiler. Öyle bir çete ki, her bir ihale iki katına çıkıyor ve rant aralarında bölüşülüyor...
Çiğdem Toker/Cumhuriyet