Fahri fren sistemi: ''Bu kadar da olmaz''

Fahri fren sistemi: ''Bu kadar da olmaz''

Eski Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Başkanı, Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sinan Ateş''in hedefi olduğu suikastın ardından, emniyetten, iktidar cenahının sessizliğine tezat bir bilgi/belge akışı olmuştu.

Dosyanın yargıya taşınmasından sonra, uzatmalı ve tartışmalı bir süreci müteakip tutuklanan isimlerin tamamına, aslında, o ilk birkaç gün içinde ulaşılmış; aralarındaki bağlantılar yine o ilk birkaç gün içinde ortaya konmuştu.

*

Katıldığımız yayınlarda sorulduğunda, emniyetin "iktidara" yahut "iktidar ittifakının bir bölümüne rağmen" olarak algılanan bu hız ve gayretini yorumlarken şunları dediğimi hatırlıyorum;

-15 Temmuz tasfiyesinden sonra emniyette ülkücü kadroların yeniden ağırlık kazandığı bilinen bir gerçek. Bilinmeyen gerçek, bu kadroların azımsanmayacak bölümünün son dönemde ciddi bir rahatsızlık içinde olduğu…

Bu rahatsızlığı doğuran sebeplerden biri mafya-siyaset ilişkisini normalleştirircesine verilen fotoğraflar ve siyaset vitrininin giderek daha kriminal bir profile bürünmesi. Diğeri ise güç zehirlenmesi içindeki grupların başta şiddet olmak üzere karıştıkları suçlardan sonra, suçluların takibinin yapılmamasına dair siyasetten kendilerine yönelen yıldırıcı baskı.

Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yapmış bir insanın, Ankara''nın ortasında torbacılara katlettirilmesi emniyetteki bu kadroların tamamı için olmasa bile dikkate değer bir bölümü için bardağı taşıran damla oldu.

Özel harekât polislerine, "Ülkü Ocakları Genel Başkanı''nı öldürmekle görevli tetikçiye, firari bir suçlu grubuna eskortuk/korumalık" görevi verilmesi, emniyetin farklı birim ve kademelerindeki bu ülkücü polislere "bu kadar da olmaz" dedirtti.

Sinan Ateş suikastına dair soruşturmada, şu ana kadar bir "seyir"den söz edebiliyorsak, o "seyrin" bir ayağı da bu suikasta dair muhtemel bir siyasi engelleme/baskı girişimini "ifşa" etmesi işten dahi olmayan bu polislerin yüzü suyu hürmetine…

*

En temel itiraz odaklarından biri "fren-denge mekanizmasından azadeliği" olan tek kişinin paşa gönlüne endeksli yönetim modeli, öyle görünüyor ki ve hayli geç de olsa, kendi içinde bir fahri fren sistemi geliştiriyor;

Adı, "Bu kadar da olmaz!"

*

Sinan Ateş suikastından sonra "MHP''ye rağmen" emniyet alanında gördüğümüz bu fiili durum, Anayasa Mahkemesi Başkanlık seçimi sonuçları itibarıyla, "AK Parti''ye rağmen" hatta daha yaygın bir algıyla "Cumhurbaşkanı''na rağmen" şimdi yargıda da beliriyor.

Zira, "iktidar kadrosu" varsayılan yüksek yargı üyelerinin oy kullandığı bir seçimi "yeni Türkiye(!)"de eşine neredeyse rastlanamaz şekilde, "Cumhurbaşkanı''nın adayı" kabul edilen isim kaybediyor, en az onun kadar çarpıcı olan, iktidarın memnun olmadığı karar ve açıklamalarından dolayı Cumhur İttifakı mensuplarının yer yer açıktan hedef aldığı/hedef gösterdiği isim kazanıyor.

*

Nasıl ki, Sinan Ateş suikastının çözümünden yana gayret göstermiş olmaları emniyetteki MHP kadrolarının bu saatten sonra MHP''ye karşı bir pozisyon alacağını göstermiyorsa, bu oylamada yargıdaki AK Parti kadrolarının bu saatten sonra AK Parti''ye karşıt bir tutum içinde olacağını göstermez.

Bu, sadece bir "sınır" ilanıdır.

Ancak, "sadece" bu sınırın varlığını koruyor olması bile geleceğe "hukuk devleti"nin "tutunacağı bir dal" bırakılması anlamını taşır.

*

Gelin görün ki…

Her nevi teamül, her birimizin gözü önünde ve yeniden eski işlerliğine kavuşması kolay olmayacak şekilde sakatlanmışken, yersiz bir tozpembeliğe de gerek yok.

Bütün bu, olağan şartlarda zaten olması gerekenken, memleketin hali pürmelalinden ötürü "şaşırtıcı" sayılan gelişmeler ne bütün polislerin "AK Parti''nin değil devletin memuru olduklarını"  hatırladıkları, ne bütün yargıçların bundan sonra cübbelerinin neden düğmesiz olduğunu unutmayacakları, ne "devlet" dediğimiz sistemin bütün prangalarından kurtulduğu anlamına gelmez.

Ama şu anlama gelir;

Muhtemel bir iktidar değişikliği  "ihtimal" olarak bile olsa "bürokrasi" yahut "Ankara" tarafından, popüler tabirle "satın alınmış" haldedir.

SORU-YORUM

Sinan Ateş''in, kendisi de eski MHP Bursa Yıldırım İlçe Başkanı olan dayısı, Ateş''in hunharca katledildiği saldırıda yaralanan Selman Bozkurt''un da amcası olan Halil İbrahim Bozkurt''un son açıklaması, "AK Parti''nin verdiği sözleri tutmasını bekliyoruz" şeklinde yansıtıldı.

Halbuki, Bozkurt''un dediği, "Verilen sözlerin tutulmasını bekliyoruz"du.

Ayrıntı önemli; zira Ateş ailesine o "sözler" AK Parti tarafından mı yahut "sadece AK Parti tarafından" mı verildi bilmiyoruz.

Bu vesileyle ve Sinan''ın 40''ı çıktıktan sonra öğrenebilmeyi umut ederek sormak istedim:

Ateş ailesinin yanına yaklaşabildikleri mensuplarına "başka kimler", "ne sözler" verdiler?

MHP''yi kurumsal kimliğiyle Sinan''ın ne cenazesinde, ne kabrinde, ne evinde taziyede görmedik; velakin, naaşının Bursa''ya getirildiği andan itibaren ailesini "hiç yalnız bırakmayanlar", aileye "siyaseti karıştırmama", "sabır ve sükunet" telkininde bulunanlar arasında, bazı parti yöneticileri tarafından "durumu kontrol altında tutmak"la görevlendirilenler de var mıydı acaba?

Böyle bir bilgiye vakıf olduğumdan değil de "his" diyelim… Hayale değil gözlem ve tecrübeye dayalı bir his…

Yazarın Diğer Yazıları