Gel Esed kardeşim, seni sarayımda ağırlayacağım
İçimizde birileri ısrarla Beşşar Esad diyor, başka bir şey demiyor.
Beşşâr baş tacımız. Ülkesi güllük gülistanlık, biz Suriye’nin 8.200 km² toprağını işgal ettik. Adama zor anlar yaşatıyoruz, tebaasının karşısında itibarını düşürüyoruz!
Hiç vakit kaybetmeyelim, hemen gidelim, elini öpelim. Beşşâr kusura bakma... Sen biraz kendine gel, hâkimiyetimizde olan bölgeleri sana geri vereceğiz. Hatta sana bir iyilik daha yapacağız, bu topraklardan süreceğin “Sünnîler”i de kabul edeceğiz. İstersen, hemen bu bölgeleri boşaltalım, için rahat etsin. Nasayrîlerin, destekçilerin Şiîliğin diğer kolları, Lübnan’ın Hizbullah’ı seni ayakta tutabilmek için ne fedakârlıklara katlanıyorlar.
Asıl senin Sünnî desteğe ihtiyacın var. Bizden başka desteğe gerek duyma. Gayr-i nizamîler her zaman büyük tehlikedir. Kontrolden çıkabilirler. Adını lekeleyebilirler. Dünyaya açılan kapın Ankara olacaktır.
Seni koruyan gayr-i nizamî güçler, aman Allah korusun, her an kontrolden çıkabilirler. Sünnî Millî Suriye Ordusu’nu, biliyorsun, sokaktan devşirdik... Nizama sokana kadar neler çektik.
Seni korumaya gelen gayr-i Sünnî gruplar başlarına buyruk hareket edebilirler ve hatta senin makamına göz dikebilirler. Kim durduracak onları? Gücün mü var! “Güç” zaten onlar. Çocukları, kadınları, ihtiyarını katlederlerse işin bitik.
Ben seni tanırım Esed! Birlikte tatile bile çıktık. Hanımlarımız, ayrı dünyalarda da olsalar kadın olarak, insan olarak çok iyi anlaştılar. Çocukların çok şeker.
Esed kardeşim, “hanımlar” deyince aklıma geldi. Senin hanım üst seviyede bir yatırım bankacısı değil mi?
Bizim de en çok ihtiyaç duyduğumuz ekonomik akıl. “Ben ekonomistim.” dediğime bakma. Öğrencilik yıllarımdan kalma. Olaylı yıllardı. Derslere falan da girdiğimiz yoktu. Bir şey bilsek, düze çıkardık zaten.
ABD’den bir hanımı getirdik, Merkez Bankası’nın başına oturttuk. O da direksiyonu babasına teslim etti. İş yürümedi. Bizim Mehmet var. Eskiden bilirsin. Bakanımızdı. O bir şeyler yapmak istiyor ama, hiçbir şey yapamıyor. Hanımın, aklımızı açacak danışmanımız bile olur.
Seninle yakınlaşmamızı, birbirimizi ağırlamamızı içimizde hiçbir devlet başkanına duyulmayacak yakınlıkla çok ama çok isteyen belli gruplar var. Biz de çevreye açıldık biliyorsun, barışık olmak istiyoruz. Danışmanların sana iletmişlerdir. İçimizde Esed deyince hoşafın yağını eritenler pek ama pek mutlu olacaklar. Bu da işime geliyor. Hiç olmazsa yeni rejimimiz tartışması ertelenir. Varsa yoksa Esed derler, bize senin hatırına ses etmezler.
Hiç küşüm çekme Esed. Senin işini kolaylaştırırız. Ufacık bir ricamız olacak. Bizdeki mülteciler yuvalarına dönsünler. Taş yerinde ağırdır. Kendi topraklarında kalmalılar, burada hayat bulmalılar.
Sana önemli bir teklifim olacak Esed kardeşim. Sınırları açalım. Sen yine Şam’da sarayında kal, ben de Ankara’da sarayımda kalayım. Yeni bir idare kuralım. Ayrıksılara, ayrılıkçılara, birlikte ders verelim. Sünnî-Şiî tartışması hiçbir surette olmayacak. Herkes kendi dünyasında hayat sürecek ama tepede bir.
Sana zarar verecek örgütlenmelerine asla izin vermeyiz.
“Esed” kardeşim, bizde kendini bilmezler “Esad” diyorlar. Senin soy adın “Esed” değil mi? Halkıma doğrusunu öğretiyorum. Madem eskisi gibi yakınlık kuracağız, daha ötesi sınırlarımızı açacağız. Sana artık “Beşşâr” diyeyim. Ben imam hatipte okudum. Arapça kelimelere ülfetim var. “Beşşâr” derken şeddeli “şin”den sonra elif olduğunu biliyorum. Onun için isminin ikinci hecesini hafif uzatacağım, ne kadar samimî olduğumu göstereceğim!
Beşşâr kardeşim, bizde sana karşı acayip bir sevgi var. Bu sevgiyi lehime çevirmeliyim.
Buyur gel sarayıma konuk ol. Vakit bulursak, Ege kıyılarında da bir sarayım var, orada da biraz dinleniriz.
Beşşâr lütfen... Bekliyorum gel!