Farkında mısınız bilmem. Yeni bir sistem inşasının, tam başlangıcındayız. Bunun adı, “Hâkim parti Sistemi”.
2017’de başlayan “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”, kendini güncelleyerek, ağırdan ilerleyen bir değişim stratejisiyle yol almağa başladı. Hedef belli. İktidarı sürdürmek, Türkiye’yi sürekli yöneten parti haline gelmek.
Peki, bunu nasıl yapacak?
Kontrollü, iktidarla uyumlu bir muhalefet bir modeli inşa ederek.
Ya demokrasi?
Çok önemli ve gerekli değil.
Hukuk sistemi, egemen partinin iradesine göre işleyecek. Nitekim halihazırda yaşadığımız suni davalar ve operasyonlardan anlaşılacağı gibi tam da öyle işliyor.
Olağan demokrasilerde “Kuvvetler ayrılığı” ilkesine uyulur. İktidara da diğer tüm uygulamalara da hukuk hâkim olur. Devlet, hukuksal kurallara göre, hukukun istediği gibi yönetilir ve yine hukuka uyup uyulmadığına göre kurumlarca denetlenir. Anayasa ve hukuk sistemi bunu böyle düzenler.
Yürütemeden bağımsız bir yargı, yine yürütmeden bağımsız bir parlamento vardır. Parlamentoda iktidar çoğunluğa sahip olabilir. Ancak işleyişinde, milletvekilleri kurşun asker gibi davranıp, iş başındaki partinin vekili bile olsa, yanlış-doğru tüm kararlara oy verip iktidarın çıkarına uymaz. Bu sistemde, vekil oy aldığı seçmenin iradesine uygun davranır. Bu sebeple milletvekili adayları ön seçimle belirlenir. Milletvekili adaylarını parti genel başkanları belirlemez. Özetle, yasama, yürütme ve yargı, kurulu devletin üç önemli sac ayağı olarak, birbirinden ve iktidar iradesinden bağımsız davranır. Böyle sistemlere, “Hukuk devleti” diyoruz.
Geldiğimiz noktada, AKP, uzun iktidar süresinin verdiği rahatlıkla, süreç içinde devlet kadrolarını ve bürokrasiyi kendi lehine partileştirip dönüştürdü. Bu sayede devlet partileşti. Devlet bürokrasisi, toplumun bütün katmalarını yansıtır olmaktan çıktı. Artık bürokrasi, farklı siyasal görüşleri içinde barındırması gereken siyasal çeşitlilikten uzaklaştı. Bunun yerine partidaşlığın öne çıktığı, liyakate dayanmayan, başarıdan çok, partililiğin önem kazandığı yeni bürokrasiye evrildi. Böylece toplumsal çeşitliliği içinde barındırması gereken siyasal çeşitlilik en aza indirilmiş oldu. İktidar partisi artı bürokrasisi eşittir otoriter Hâkim Parti yönetim sistemi kendiliğinden yavaş yavaş gelmiş oldu. Bunun sonucu olarak da haliyle demokrasiden uzaklaşıldı.
Bu gelişmelerin kalıcılaşmasında en etkili değişim, hiç şüphesiz Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemidir. Yeni siyasal sistem, hem iktidar gücünü, hem iktidar partisinin siyasal gücünü ve hem de devleti yönetme erki olan devlet tüzel kişisine ait “Kuvvet kullanma gücünü” bir araya getirerek tek kişide topladı. Böylece bir kişi, tek başına devletin kendisi haline gelmiş oldu.
Güçler biriktikçe, ister istemez devlet otoritesiyle siyasi otorite bütünleştiği için, o tek kişi, her kişi, artı devlet kişisi gibi oldu.
Bu fiili durumun sonucu olarak “Kuvvetler ayrılığı” ilkesi ortadan kalktı. Yerine iktidar kişisine bağlı kuvvetler birliği geldi.
Bunun sonucu olarak da parlamenter sistemin değişmesiyle ortaya çıkan fiili durum sonucunda Türkiye, “Hâkim Parti Devleti’ne” dönüştü.
Şimdi herkes, eskiden kalma alışkanlıklarla “Hâkim Parti’nin (AKP’nin)” eskiden olduğu gibi davranmasını bekliyor. İstiyor ki, siyasal partilerle siyaset yaparak yarışılsın. Siyaset, siyasi mücadeleyle olsun. Parti genel başkanları, hukuken somutlaştırılamayan temelsiz hukuk söylemleriyle tutuklanmasın.
Açık kaynaklarda yayınlanan bir haberi, öteki gazete o kaynağa dayanarak kendisi de haberleştirdi diye, karga tulumba gözaltına alınmasın. Olağan hukuk, olağan devlet düzeni ve anayasal düzen işlesin isteniyor. İsteniyor da ne oluyor?
İktidar bunu hiç görmüyor, duymuyor ve anlamak istemiyor.
Şimdi, Anamuhalefet Partisine bile dava açılıyor.
Hâkim Parti modeli böyle bir şey.
Muhalefet en sevilmeyen şey. Eğer illa bir muhalefet olacaksa o da iktidara eklemlenmiş, onunla uyumlu, yani güdümlü muhalefet olmalı. Değilse o noktaya getirilmeli. Hâkim Parti, hoşuna gidecek muhalefet yaratıncaya kadar mücadeleye devam edecektir.