Halifeyi öldürüp şeriat getireceklermiş

Bırakın Cumhuriyet geçmişini, Osmanlı geçmişinden bir ders alan yok.

Mesela Kadızadeliler.

Mesela Şeyh Ubeydullah isyanı.

Fatih dönemine gidelim. Hurifiler.

Milli bakanı bunlar “sivil toplum kuruluşu” diyor. Keşke öyle olsalardı.

Kadızadeliler, “Camilerde tek minare olur” deyip bütün minareleri yıkmaya kalmışlardı. İbn Teymiye’nin görüşlerinden hareket ederek İslam’da bazı konuları tartışmaya açan bu grup, devletin tepesinde sadrazamlara kadar ulaşmış, kendilerine taraftar edinmiş, sonra da bütün topluma ayar vermeğe kalmıştı.

Osmanlı Devleti Kadızadelilerle uzun süre uğraşmak zorunda kaldı.

Zaten bütün tarikatların ortak paydası devlet bürokrasisine uzanmaktı. Çünkü bürokraside güç devşiren her tarikat, devletin gücünden istifade ederek, amaçlarına kolayca ulaşacaktı.

Mevleviler, Melamiler, Kadızadeliler, yeniçeriliğin ulu dergâhı Bektaşiler, Nakşilerin büyük kolu Halidîler devletin din ile olan ilişkisinden de istifade ederek, en üst düzeyde pek çok bürokratı ve devlet adamanı kendi saflarına çekmeyi başardılar.

En büyük isyan kalkışmalarını Nakşibendi kollarından en büyüğü olan Halidiler yaptı.

Peygamber soyundan olduğunu iddia eden Seyit Şeyh Ubeydullah, Nehri (Şemdinli) bölgesinde varlık gösteren hatta burayı başkent sayan, Kürtçü bir adamdı. Bugünkü Menzil tarikatı gibi, mürit sayısı ve etki alanı da çok genişti. Irak, İran, Suriye ve Türkiye’de adamları vardı. Çoğu Kürt aşiretine el vermiş, aşiret beylerinin de saygı ve hürmetini kazanmıştı.

Osmanlı’ya (yani halifeye/padişaha) ve hem de İran’a, oradaki Kürtlerin de desteğini sağlayarak isyan etti.

Davası Allah davası değildi.

Amacı dini yaşamı korumak da değildi.

Kürtçülüktü. Kitleler üzerinde tarikat yoluyla sağladığı tartışılmaz otoriteyi, bir siyasal yönetime çevirip devlet halinde hükmetmek istiyordu.

Başaramadı.

İdam edilmedi, ama Hicaz’a sürgün edildi.

İnsanın sorası geliyor: Hani tasavvufun mistik güzelliği?

Hani “Gönüller yapan” ve tarikatlarda yaşaması gereken o saf iyilik nerede?

Yok.

Türk askerlerinin karnını deşiyor, Osmanlı’dan “Ruslara karşı sizin yanınızda savaşacağım” diyerek aldığı silahları, kendisine veren din kardeşlerine doğrultuyor, sonra da gelip “Ben seyitim, ben haklıydım” diye savunma yapıyor.

İşte bu adam, Nakşiliğin Halidi kolunun şeyhi.

II. Mahmud’un yeniliklerine karı çıkıp, daha sonra Sultan Abdülmecid’ operasyon düzenleyenler kim?

Wikipedi’den okulayım:

Devletin yönetimini beğenmeyen bir kısım askeri erkânla, mülkiye memurları ve ulemadan bazı kişiler bir araya gelerek 1859 yılı başlarında Fedâiler Cemiyeti adı altında gizli bir cemiyet kurdular. Üyeleri şunlardı; askerî erkândan Bâb-ı Seraskerî Dâr-ı Şûrâ Reisi Hüseyin Dâim Paşa, Arnavut Câferdem Paşa, Tophâne müftüsü Bekir Efendi, İmalât Meclisi âzasından Binbaşı Râsim Efendi, Tophane kâtiplerinden Ârif Bey, Süleymaniyeli Şeyh Ahmed Efendi, Fâtih Medresesi hocalarından Nasûhî Efendi, Hezargradlı Şeyh Feyzullah Efendi ile Tophâne müşirliğine mensup yaklaşık yirmi beş kişi. Dernek, Padişah Abdülmecid'i öldürerek, şeriata daha uygun bir hükûmet kurmayı amaçlıyordu.”

Türkiye’de bazıları sanıyor ki bu cemaat ve tarikatların derdi sadece Cumhuriyet ve Atatürk’le. Hayır, adamlara baksanıza, halife Abdülmecit’i öldürüp şeriat getirecek. Öldürmeyi planladığı adam halife. Halifeye karşı şeriat.

Güler misin, ağlar mısın?

Onların derdi, dini bahane ve gerekçeler yaratarak, kendilerine itaat edecek bir iktidar ortaya çıkana kadar sürekli devletle savaşmak.

Şeyh Said’de öyle.

Şeyh Ubeydullah da öyle.

Fetullah Gülen de öyle.

Bir taraftan “din elden gidiyor, halifemizi yok ettiler” diye Cumhuriyete saldırıyor, geçmişine bakıyorsun, Halifeye kan kusturmuş, isyan etmiş, halifenin askerlerinin kanını dökmüş, halifeye rağmen şeriat kurmaya çalışıyor.

Devlet bunlara ne zaman elini verse ya da uzatsa, bunlar “öyle ise devleti bize verin” çabasına giriyor. Hâlbuki görmemiz gereken tasavvuf adamlığı bu değildir. Tasavvuf adamı, karıncayı incitmeyen, dünyaya sırtını dönen, kalben Allah’a dönük yaşamayı yol edinen, mala mülke tamah etmeyen, siyaseti elinin tersi ileten, Allah sevdalısı, gönül insanıdır.

Milletin çocuklarına kanca atanlar, aynı zamanda mistik dünyanın içini boşalttılar. Kirlettiler. İnsanları kendi tarihine, devletine, toplumsal değerlerine düşman ettiler, ediyorlar.

Mistik dünyaya sahip çıkacak politik tavır, ilahiyatçılar ve düşünürler gelene kadar işimiz zor. Kısacası, dönüştürücü aydın kadrolar lazım.

Yazarın Diğer Yazıları