Hayrettin Karaca...

Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı (TEMA) kurucu başkanı ünlü çevreci ve aktivist Hayrettin Karaca, dünyanın en itibarlı ödüllerinden biri olan  “Doğru Yaşam Onur Ödülü” ne layık görülmüştür. İsveç’in  “Doğru Yaşam Vakfı-The Right Livelihood Award”  her yıl dört kişi veya kuruma  “Alternatif Nobel Ödülü”  olarak bilinen ödüller vermektedir. Bu yıl bu ödülü Hayrettin Karaca’nın alması doğa dostlarını ve Hayrettin Karaca’yı sevenleri mutlu etmiştir. Biz de çok sevindik.
2008-2010 yılları arasında Genelkurmay Başkanlığı yapan Org. İlker Başbuğ döneminde generallere gruplar halinde üçer aylık meslek içi eğitim verilirdi. Bu eğitimde ders veren birkaç sivil hocadan biri de bizdik. Her grubun eğitiminin tamamlanmasından sonra başta Genelkurmay Başkanı olmak üzere üst düzey askerlerin ve orduya yakın bir-iki gazeteci ile silahlı kuvvetlerin her merasimine çağrılan, demirbaş misafiri olan Kamran İnan’ın da bulunduğu bir resepsiyonda Başbuğ Paşa, daha çok sivil misafirlerle sohbet ederdi. Bu sohbetlerin birinde kendisine ’Biliyor musunuz paşam günümüzde yurt severliğini ispat etmiş birisi var’dediğimde cümlemi bitirmeden ’kim hocam’diyerek araya girdi. ’Türkiye’de kahramanlık madalyası veren tek müessese silahlı kuvvetlerdir. Sizin yerinizde olsam, sözünü ettiğim kişi Hayrettin Karaca’dır ve ona bir  kahramanlık madalyası verirdim’dediğimde, ’haklısınız çok değerli bir insan. Birkaç hafta önce 15 dakika için randevu vermiştim, bir saatten fazla konuştuk dedi.’ Hayrettin Karaca 2009’da Devlet Üstün Hizmet Ödülü ile taltif edilmiştir. Sayın Karaca’nın daha birçok yerli ve yabancı ödülü var ama onun ödül almasından ziyade yurtseverler tarafından onun örnek alınması gerekir. Sayın Karaca ve TEMA’yı 1992’de birlikte kurduğu Nihat Gökyiğit, bu ülkenin topraklarına sahip çıkan, büyük yurtseverler ve kahramanlardır. Bütün yurtseverlerin TEMA’ya üye ve gönüllü olmaları gerekir. Biz TEMA’nın üyesi ve gönüllüsüyüz, bununla da iftihar ediyoruz, sizi de bunu yapmaya çağırıyoruz bu vesileyle.

 

Hayvan hakları
Bildiğiniz gibi 4 Ekim Dünya Hayvan Hakları günüdür. Geçen hafta hayvan haklarıyla ilgili çok sayıda elektronik posta aldık. Nedeni hükümetin Meclis’e sunduğu 5199 sayılı hayvanları koruma kanununda değişiklik teklifidir. Hayvanların devlet eliyle öldürülmesi  “uyutma” tabiriyle yasallaşması, gerçekten çağdışı bir davranış ve vicdanlı insanlara yakışmayan bir tutumdur. Tasarıdaki birçok yenilik günümüz hayvan hakları anlayışına uymamaktadır. Örneğin sokak hayvanlarına barınma imkanları, hayvanların denek olarak kullanılması ve hayvanların cinslerine göre sınıflandırılması gibi çok net olmayan hatta hayvanların aleyhine olabilecek birçok yeni düzenleme mevcuttur. Bu nedenle hayvan hakları savunucularının itirazlarını destekliyoruz. Türkiye’de hayvan hakları deyince akla sadece sokak hayvanlarının hakları geliyor, oysa ki köylerde öküzlerin, eşeklerin ve atların çok ağır şartlarda taşıyamayacakları yükler altında adeta işkence çektiklerini biliyoruz. Bunlarla ilgili ne bir gösteri ne de bir yasal düzenleme işittik. Bir köylü çocuğu olarak evimizde, öküz, inek, eşek, köpek, kedi, koyun, keçi ve seyis gibi, hayvanlarla birlikte yaşadık. Köylülerin mantığında hayvan kendilerinin malıdır, ister keser, ister satar ve istediği muameleyi yapar. Hayvan hakları bilinci yoktur. Köylüler hayvan hakları konusunda uyarılmalı ve eğitilmelidir.
Batı ülkelerinde hayvan sever, hayvan besleyenlere değil, sokak hayvanları konusunda çalışanlara denir. Evlerinde hayvan besleyen kişileri çoğu zaman hayvanları kullananlar ve hayvanları doğal ortamından kopartanlar olarak nitelendirirler. Özellikle cins ve güzel hayvanların çoğaltılarak, fabrikasyon gibi üretim yapıp lüks butiklerde satılması gerçek hayvan severleri öfkelendirmektedir. Ayrıca hayvanın ihtiyacı olmayan ve hatta hayvana işkence gibi gelen gereksiz lüks ve konfor içinde yaşatılması da hayvan hakları savunucularını kızdırmaktadır. Gerçek hayvan severlik, ihtiyaç içinde olan sokak ve sakat hayvanları koruyup kollamaktır.
Türkiye’de konuşulmayan bir avcılık sorunu vardır. Yabani hayvanlar ülkenin zenginliği ve doğanın dengesidir. Birçok ruh hastası insan avcılık adı altında yabani hayvanları katletmektedir. İçerideki psikopatlar yetmiyormuş gibi Batılı zengin psikopatlara da  “Av Turizmi” adı altında öldürme seansları düzenlenmektedirler. Doğa kendini dengeler ve canlı dengesini sağlar. Öldürücü aletlerle donatılmış yerli ve yabancı ruh hastalarına ihtiyaç yoktur.

Yazarın Diğer Yazıları