İhanet ettiğimiz sadık yârimiz: Kara toprak

7ff76a4e-9b38-44ed-80ed-0c5f4173b0df.jpg

Üzerine basıp geçtiğimiz yeryüzünün mucizevi örtüsü toprağın inanılmaz öyküsü Avustralyalı çiftçi Matthew Evans tarafından kitaplaştırıldı. Matthew Evans, “Ayaklarımızın altındaki zemine çöp muamelesi yapmayı bırakmanın zamanı gelmedi mi?” sorusunu gündeme taşırken, sadece ihmal edilmemiş aynı zamanda kirletilmiş, aşırı işlenmiş ve hor kullanılmış toprağın hikâyesini anlatırken, bizi, onsuz var olamayacağımız eşsiz bir canlılığı kalbinde saklayan ve koynunda büyüten toprağın şarkısına kulak vermek için umut dolu bir yolculuğa sürüklüyor.

Türk-İslam kültüründeki özel yeri ve önemi “topraktan geldik, toprağa gideceğiz” sözüyle özetlenen toprak konusunda en anlamlı dizeleri hiç şüphesiz Âşık Veysel dillendirmiştir:

“Âdem'den bu deme neslim getirdi / Bana türlü türlü meyva yedirdi / Her gün beni tepesinde götürdü / Benim sâdık yârim kara topraktır / Karnın yardım kazmayınan belinen / Yüzün yırttım tırnağınan elinen / Yine beni karşıladı gülünen / Benim sâdık yârim kara topraktır”

ff00d07d-35a2-4947-8e05-f1e19c38ab39.jpg

Âşık Veysel’in insanoğlunun “sâdık yâri” diye tanımladığı toprağa insanlığın “sâdık yâr” muamelesi yapıp yapmadığı ayrı bir tartışma konusudur. Şimdi bu tartışmayı bir kenara bırakıp “Toprak / Yeryüzünü ve Bizi Sağlıklı Kılan Mucizevi Örtünün İnanılmaz Öyküsü” adlı kitabı kaleme alan ve “Toprağa yaptığımızı aslında kendimize de yaparız” diyen Matthew Evans’ın önemli tespitlerine kulak verelim:

“Uzun yıllardır yeni keşifler için bakışlarımızı yıldızlara çevirdik, Ay’a ve diğer gezegenlere meydan okuduk, okyanusların derinliklerine ulaştık ama ayaklarımızın altındaki mucizevi örtüye incelikle bakmadık.

Karadaki yaşamın anahtarı, ekosistemimizin ayrılmaz parçası toprak hayatla aramızdaki bağlantımızdır. Buzul çağından bugüne tüm medeniyetlerin oluşmasının ve düşmesinin destanında onun görünmez rolü vardır.

Açlıktan hastalıklara, gastronomiden savaşlara dek uygarlığın inşasının değeri bilinmemiş kahramanıdır. Bir çay kaşığı dolusu toprakta, dünyadaki insan sayısından daha fazla canlı vardır. Toprak, büyüleyici bir yaşam döngüsü barındırır. Nispeten araştırılmamış olmasına rağmen, dünya üzerindeki tüm çokhücreli canlıların yüzde 70’inden fazlası toprakta yaşar.”

Toprağın bir ağacın dik durmasına yardımcı olabileceği gerçeği benim için bir sır değil. Yine de son on yılda, gördüğümüz şeyin, yeraltında süren çok daha büyük bir sistemin, çok daha karmaşık bir sosyal yapının bir hatırlatması olduğunu yavaş yavaş anlamaya başladım.

Ayaklarımın altında, bu bakir ormanın inanılmaz derecede sağlıklı topraklarında, on binlerce türden trilyonlarca canlı yatıyor. Her biri bir ölüm kalım mücadelesi içerisinde. Müttefikler buluyor, düşmanlarla savaşıyorlar. Her biri başka bir şeyi besliyor, yürüyüşümü gölgeleyen ağaçlar da dâhil. Bu bir yaşam, ölüm ve seks yuvası çizmelerimin altında, başımın üstündeki havadan çok daha fazla karbon yatıyor. Çoğu toprakta yaşayan, yeryüzündeki tüm bakterilerin ağırlığı, dünyadaki ve denizlerdeki tüm canlılardan 35 kat daha fazladır. Toprağın içinde, üstündekinden çok daha fazla biyolojik çeşitlilik var.

Toprak konusunda herkes benim kadar heyecan duysun istiyorum. Herkesin bir süreliğine dünyayı yer üstünden atmasını, dünyayı sıfırdan görmesini ve yeryüzündeki yaşamın ezici çoğunluğunun nerede başlayıp bittiğine tanık olmanın şaşkınlığını yaşamasını istiyorum. Bunca zamandır burnumuzun dibinde olan bu kadar sıradan ama yine de mucizevi bir şeyi takdir etmek büyük bir keşif.

Beyaz Baykuş Yayınları

Tel: (0212) 252 22 42



c6912c7a-5f1f-41da-a457-7e6f6567c8d9.jpg

Türkçenin zamanda yolculuğu

Türklük bilimini bir bütün olarak gören araştırmacıların başında gelen Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, bir süredir Türk dilinin en eski devirleri hakkında da bazı makaleler yazmış, hatta bu konuda bir model geliştirmişti.

“Köklere Doğru / Türk Dilinin Dokuz Bin Yıllık Macerası” adlı kitap Prof. Dr. Ercilasun’un bu çalışmalarının bir sonucu olup konu bir Türkolog tarafından ilk kez bu genişlikte ele alınmıştır. Prof. Dr. Ercilasun, Nostratik-Avrasyatik teoriler çerçevesinde Türkçenin “Ana Dünya Dili” içerisindeki yerini tespit ederken, bir yandan da Sümer, Dravid, Hind-Avrupa-Ural dilleriyle ilişkilerine dair önemli saptama ve değerlendirmelerde bulunmaktadır. Ayrıca II. Köktürk Kağanlığı zamanında dikilen Orhun Abidelerinden önceki devirden kalma çok sınırlı Türkçe malzemeyi, İskitlerden itibaren titizlikle değerlendirmekte ve bu sahada uzun süre aşılamayacak bir kodeks sunmaktadır. Bu hâliyle eser, Türkolojinin temel çalışmalarından biri hâlinde yıllar boyunca araştırmacı ve aydınların başucu kitabı niteliği taşıyor.

Ötüken Neşriyat

Tel: (0212) 251 03 50

Yazarın Diğer Yazıları