Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

İleri saltanata has siyasetin kriterleri

Şerefli bir asker, ulusal güvenlik ile ilgili bir düzenlemeye karşı çıkıp “Ülkemiz ileride sıkıntıya girer” mealinde bir ifade mi kullanıyor? Sultanımız taarruza geçiyor:
- “Üniformanı çıkar da gel.” 
Şerefli bir polis, bakanlara ve çocuklarına uzanan ‘rüşvet’ve ‘yolsuzlukları’ ortaya çıkarmak üzere gizli operasyonlara mı girişiyor?
Sultanımız boğazına sarılıyor:
- “Copunu bırak da gel.” 
Şerefli bir hakim, yargının fiilen ‘yürütmeye’ bağlanmasını içeren yasa maddesini ‘hukuka aykırı olduğu’ gerekçesiyle iptal mi ediyor?
Sultanımız küplere biniyor:
- “Cübbeni çıkar da gel” 
Şerefli bir bilim adamı, doğal dengenin bozulması, ‘kaynakların’ yağmalanması ile ilgili herhangi bir düşünce ortaya koymaya mı kalkışıyor?
Sultanımız karşısına dikiliyor:
- “Unvanını bırak da gel.” 
Şerefli bir doktor, uluslararası ‘kan’ ticaretine, ‘genler’ üzerinde oynanmasına “Sağlığımız tehlikede” diye feryadı mı basıyor?
Sultanımız fırçayı basıyor
- “Neşterini bırak da gel.” 
Şerefli bir din adamı, öte tarafta hesap verme korkusu ile “Dinin özüne aykırı işler yapılıyor” diye bir tavır mı sergiliyor?
Sultanımız kaşlarını çatıyor:
- “Sarığını çıkar da gel.” 

***

‘Korku’ imparatorluğunun oluşturduğu ‘baskı’, ‘sindirme’, ‘yıldırma’ ortamında kimse ‘hakim olduğu’ alana sahip çıkmaya, o alanla ilgili herhangi bir fikir beyan etmeye cesaret edemeyince, haliyle ‘boşluğu’doldurmak da yine mecburen Sultan hazretlerine kalıyor.
Hazret, bilip bilmediği her alanla ilgili ‘racon’ kesiyor; ‘ustalığını’ konuşturuyor.
Ama kimse çıkıp da, “Beyefendi rütben, cübben, unvanın, neşterin, sarığın yok ama maşallah her konuda ahkam kesiyorsun” demiyor, diyemiyor.
Zira, ‘ileri saltanat’ düzeninde siyasette yer edinmek istiyorsanız eğer, illa da ‘rütbesiz’, ‘cübbesiz’, ‘unvansız’, ‘sarıksız’yani daha doğru bir deyişle ‘bilgisiz’, ‘ehliyetsiz’, ‘donanımsız’olmanız gerekiyor.
Ki, Sultan hazretlerine sorgusuz sualsiz, tam bir sadakat ile ‘biat’ edebilesiniz; olup bitenlere ses çıkarmayasınız; size biçilen ‘kaftan’ ne ise onu sırtınıza geçiresiniz; ‘önünüze konulan’ her ne ise onunla yetinmek zorunda kalasınız.
Yüce zat, oturunca tam tekmil birer ‘tespih tanesi’ misali karşısına dizile, kalkınca da “Oturup tavır takındı” dedirtmemek için kurnazca peşine takılıp gidesiniz.

***

‘İleri saltanat’ düzeninde herkesin konumu, mevkisi, makamı ‘fani’, ama bir tek onun ki sürekli ve kalıcıdır.
Ol sebepten dolayı ‘birinci sınıf’tebaa borsasında işlem görmek istiyor, saltanatın cümle nimetlerinden faydalanmak istiyorsan eğer, Sultan hazretlerine karşı asla ve asla şu manaya gelebilecek herhangi bir ifade kullanmayacaksın.
- “Mağrurlanma sultanım, senden büyük Allah var.” 
Peki ya ne yapacaksın?
Her gün karşısına geçip, “Çok yaşa, varol Sultanım. Sen her şeye kadirsin. Senden büyük enaniyetin var.” diye takla atacaksın.
Eğer huzuruna bizzat yüz sürmeye imkan bulamıyorsan, uzaktan ‘Memleket seninle gelişiyor, büyüyor, ileriye gidiyor Sultanım “ mealinde mektuplar yazacaksın.
Yıkamada, yağlamada, pohpohlamada o kadar ustalaşacak, o kadar ileri gideceksin ki, haşa ona ‘peygamber’, ‘mehdi’ sıfatlarını yakıştırmakta mahzur görmeyeceksin.
İşte ol zaman ileri saltanatın ‘bereket’ kapıları senin için sonuna kadar açılacak.
‘Lütuf’ katipleri, ellerindeki birbirinden cazip ‘hayat iksirleri’ ile kapına dikilecekler:
- ” Sultanımız seni has kullarından eyledi. Dile bizden ne dilersen. 

***

‘Demokrasi’dediğiniz nedir ki?
Tepe tepe kullanılıp, ‘hedefe’ulaşıldıktan sonra inilmesi gereken sıradan bir ‘araç’ değil midir?
‘Altı kilo’ hıyarın, ‘beş kilo’ altından daha kıymetli addedildiği bir değerlendirme sistemi değil midir?
O zaman ne gerek demokrasiye?
Yaşasın ‘ileri’ saltanat! 

Yazarın Diğer Yazıları