İran Batı'yla barışırken

Daha önce birkaç kez altını çizerek belirttik, İran riskli bir dış politika takip etmekte. Reel gücünün üstünde bir caydırıcılığa sahip. Bunun da nedeni çok risk alması. Orta Doğulu komşuları İran'ın bu tutumunu ciddiye almakta ve İran ile doğrudan karşı karşıya gelmemeye çalışmaktalar. Ancak Suudi Arabistan ve Mısır iş birliği yaparak Yemen sorununu kullanarak İran'a karşı Arap bloku oluşturmuşlardır. Cumhurbaşkanı Erdoğan da İran'a gitmeden önce ağır bir suçlama yaparak "İran Bölgeyi domine etmeye çalışmaktadır" demiştir. İran'ın bölgede ve özellikle komşuları Suudi Arabistan, Pakistan, Afganistan ve Türkiye ile ilişkileri gerginleşti. Bu komşular arasında yine Türkiye ile görüşebilecek durumda. İran ihtiyacı olmadığı halde bölgede güç gösterisi yapmaktadır. Batılı emperyalist ülkeler benzer politikalar uygularlar ama onların bu politikalarındaki amacı kendilerine aynı zamanda ekonomik bir alan yaratmayı planlarlar ve amaçları bellidir, oysa ki İran sadece politik bir alan yaratma peşinde ve tutumu emperyal askeri bir davranış olarak algılanmaktadır. Bu durum da bölge ülkelerini tedirgin etmektedir.
İran bu ideolojik ve riskli dış politikasıyla sadece bölgede değil aynı zamanda küresel ilişkilerinde de sorunlar yaşamaktadır. Atom bombası elde etme amacına yönelik çalışmaları ile bütün dünyayı karşısına dikti. Her ne kadar İran böyle bir amacının olmadığını söylese de kimseyi inandıramadı. Bu nedenle dünya ile baş edemeyeceğini anlayan İran, onlarla 12 yıldır sürdürdüğü ve son 2 yıldır ivme kazanan müzakerelerde 2 Nisan'da Lozan'da 5+1 ülkeleriyle temel prensipler üzerinde anlaşma sağladı. Ancak bu prensip anlaşması, bazı riskler taşımaktadır ama İran anlaşmak için taviz verecek gibi gözükmektedir. Zira en çok güvendiği Rusya ve Çin de karşı tarafta yer almaktadır.  Rusya ve Çin'in İran karşıtlığının nedeni ülkelerinde yaşayan önemli sayıda Müslüman nüfustur. Karşı taraf da İran'a taviz vermek zorunda kaldı zira 2003 yılından bu tarafa süren bir müzakere var ve bütün baskı ve ambargolara rağmen İran pes etmedi. İlginç bir şekilde zamanın Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi Batı'yla müzakere için bugünkü devlet başkanı olan Hasan Ruhani'yi görevlendirmişti. Ruhani cumhurbaşkanı olduktan sonra içteki radikal grupların direncini kırmayı başardı. Büyük bir aksilik olmazsa Haziran ayında nihai antlaşma imzalanacak.
Batıyla sorunlarını çözmeye çalışan İran, bölgede yeni sorunlar yaşamaya başladı. Lübnan, Irak ve Suriye'den sonra şimdi de Yemen'de komşularıyla özellikle de Suudi Arabistan'la ciddi fikir ve politika farklılıkları var. İran'ın mezhep odaklı politikalar uygulayarak Şiileri örgütleyip yanına alması bölgede Şii olmayanları rahatsız etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nin şimdiye kadar din ve mezhep odaklı dış politikası olmamasına rağmen, Tayyip Erdoğan da İran'a karşı tavır almıştır. Bu tutum da zaten var olan Erdoğan'ın Sünni politika yaptığı algısını güçlendirmiştir. Erdoğan'ın 7 Nisan günübirlik İran ziyaretinde ikili ve bölgesel ilişkiler konusunda iş birliği kararını açıklamışlardır. Umarız öyle olur, zira bölgenin Arap ülkeleri, İran ile ilişkileri germiştir. Orta Doğu'da savaşmak kolay bir davranış haline gelmiştir. Bölge yeni bir savaşa tahammül edecek durumda değildir. Bu nedenle Türkiye, AKP öncesi maceracı olmayan, barışçıl, laik ve tarafsız politikasına geri dönmelidir. Bu bölge barışı ve dengeler için çok önemlidir. Bölgede eksik olan macera değil sağduyudur. 

 

Yazarın Diğer Yazıları