İstibdat vesayet midir?

İstibdat vesayet midir?

                "Kahrolsun istibdat! Yaşasın hürriyet!"

                Basit bir sloganmış gibi durduğuna bakmayın. Bir devrin hikâyesini anlatıyor. Hem de uzun süren bir devrin.

Başka?

Siyasal anlayışın dışa vuran kısmı olsa da arkasında politik bir düşünceyi beraberinde taşıyor. İçerik derinleştirildiğinde Rousseau''nun siyaset felsefesine kadar götürülebilir.

                Dilerseniz meseleyi anlamak için önce kavramı tanıyalım.

Ne demektir istibdat?

                İstibdat, tek kişinin baskıcı yönetimi demektir.

Onun karşısına neyi koyuyoruz?

Özgürlüğü!

                Özgürlük-istibdat bağlamında tarihe bakıldığında, neden geri kaldığımızın hikâyesine de ulaşabiliriz. Aynı zamanda bugün içinde bulunduğumuz temel sorunların niçin çözülemediğine de açıklık getirebiliriz.

                İstibdat, devlet aklına giydirildiğinde, özgürlük ister istemez, kimsenin göremeyeceği karanlıklara çekilir. Böyle bir ortamda;

                -Bilim gelişmez.

                -Fikir üremez, üretilemez.

                -Hak aramak zorlaşır.

                -İnsanlar sığlaşır. Durgun, etliye sütlüye karışmayan, olabildiğince günü kurtarma peşinde olan insanlar ortaya çıkar.

-Felsefi düşünce körelir.

-Basın yayın yetkin otoritenin kontrolüne geçer.

-Aykırı düşünenler mimlenir.

Sonunda, tutuk, ülke sorunlarına karşı iktidarın hoşa gideceği fikirler dışında fikir üretmenin zorlaştığı, üstün akılların sustuğu, büyük fikirlerin öne çıkamadığı toplum ortaya çıkar.

Batı ile İslam dünyasının ve Türkiye''nin en önemli farkı nedir derseniz, derim ki, Batı''da her asrın büyük akıl hocaları, filozofları vardır ve toplumları aydınlatmış, yol göstermiştir. Türkiye''de ise, iktidarda kalmak için zihinleri bağlayan siyasi otoriteler ve ulema vardır. Batı ile aramızdaki en büyük fark işte budur. Bunun da temelinde özgürlük sorunu yatar.

İçinde bulunduğumuz Türkiye manzarasına bakın.

-Toplum sıkışmış durumda çare arıyor.

-Buna karşılık, ekonomi topluma ağır baskı uyguluyor.

-İktidarsa her şeyi baskılıyor. Sosyal medyadan, günlük haber ve yorumlara kadar kontrol dışı kalan kaynak çok az.

Bu durum, tüm toplumun ve dolayısı ile ülkenin çerçeveye alınması anlamına geliyor. Böyle bir ortamda büyük düşünce, filozof aklı, yetkin bağımsız fikir öncüleri ne yapıyor? Kendini geri çekiyor. Az biraz konuşanlar da büyük kitlelere ulaşamıyor.

Kısacası İslam dünyasının ve Türk devletlerinin öteden beri sürüp gelen kronik hastalığı ortaya çıkarak, özgür düşüncenin ışığı, ulemanın üfürüğünde boğuluyor.

Gücün yetiyorsa farklı fikir ileri sür de görelim. Anında hain ilan ediliyorsun.

İşte Batı toplumları ve devletleri ile farkımız bu.

Bizde; Niçe, Hegel, Kant, hatta Darvin, Marks, Fichte vb.. var mı?

Yok!

Neden yok?

Büyük akıl sahibi kimsemiz mi kalmadı?

Hayır.

İstibdat var.

Bu istibdatla, suçlama, karalama, anında hainleştirme ve şeytanlaştırma, doğru söyleyenin cezalandırılması şeklinde toplum üzerinde vesayet oluşturulmuş durumunda. İçinde bulunduğumuz zamanlarda bu vesayet, bizzat iktidarın yönettiği bir sürece dönüştü.

Çaresi nedir?

Akılların, büyük düşüncelerin serbest kalması.

Yani?

Özgürlük!

Adalet için, büyük fikirler için, millî birlik ve beraberlik için. Millî hâkimiyet için özgürlük.

Özgürlük yoksa millî egemenlik olması gerektiği gibi gerçekleşmez. Çünkü istibdat, oluşturduğu vesayet sayesinde iktidar propagandistleri vasıtasıyla tek taraflı olarak seçmenin iradesini çarpıtır. Halk, hür iradesiyle oy veriyor gibi görünse de çarpıtılmış bir iradenin eseri olarak seçime gider. Aynı şekilde vesayetçiler/istibdatçılar, muhalefeti şeytanlaştırdığı için millî birlik ve bütünlüğü bilerek ve isteyerek bozar. Dolayısı ile istibdat sevilmez.

Özgürlük sevilir.

Kim sevmiyor?..

Yazarın Diğer Yazıları