İzleyiciye mesafeli işler yapmadığıma inanıyorum onları işin içine katmayı seviyorum

İzleyiciye mesafeli işler yapmadığıma inanıyorum  onları işin içine katmayı seviyorum
Şair ve çağdaş sanatlar sanatçısı Yeşim Ağaoğlu, Yeniçağ'ın sorularını yanıtladı.

Röportaj: Mayis Alizade

Türkiye’nin dünya çapında tanınan şairi ve çağdaş sanatlar sanatçısı Yeşim Ağaoğlu ile Yeniçağ adına bir röportaj gerçekleştirdik.

İstanbul'da doğan Yeşim Ağaoğlu, İstanbul Üniversitesi’nde Arkeoloji ve Sanat Tarihi eğitiminin ardından yine aynı üniversitenin İletişim Fakültesi’nde Radyo-TV-Sinema bölümünde yüksek lisans yaptı.

Özellikle şiir ve çağdaş sanat alanında ürünler veren Yeşim Ağaoğlu, 1996 yılında UPSD derneğinin düzenlediği “Genç Etkinlik II” sergisinde gerçekleştirdiği "şiir enstalasyon”la sanat çalışmalarını göstermeye başladı. O günden bugüne dek ulusal ve uluslararası birçok kişisel ve karma sergiler, bienaller, sanat festivalleri ve çeşitli sanatçı konaklama programlarına burslu olarak katıldı. Yurt içi ve yurt dışındaki birçok katalog ve sanat kitabında çalışmaları yer almakta. Galerilerin yanısıra, çeşitli müzelerde de çalışmaları gösterildi. Sergi açtığı ülkeler arasında Norveç, Almanya, Avusturya, İtalya, İspanya, Azerbaycan, Gürcistan, Özbekistan, Moskova, Saraybosna, Bulgaristan, Hindistan yer almaktadır.

Sanatta teknik olarak yalınlıktan, içerik olarak ise zenginlikten yana olup, görsellik ve içeriği eşit olarak önemsiyor. İzleyiciyi de işin içine katan performatif ve katılımcı yerleştirmeler de yapıyor. Kimi zaman ise galerilerin ve sergi mekânlarının dışında, sokaklarda, kamusal alanlarda da çalışmalarını göstermeyi tercih ediyor. Enstalasyonun yanısıra ağırlıklı olarak fotoğraf, sanatçı kitapları ve video alanlarında da üretimlerde bulunuyor.

18 yaşından itibaren çeşitli edebiyat dergilerinde yayımlanmaya başlayan şiirleri, kimi antolojilerde ve ansiklopedilerde yer almakta olup yurt içinde ve dışında yayımlanmış birçok şiir kitabı bulunmaktadır.

Ulusal ve uluslararası edebiyat ve şiir festivallerine katılan Yeşim Ağaoğlu’nun şiirleri, başta İngilizce, Almanca, İspanyolca, İtalyanca, Japonca, Rusça olmak üzere birçok yabancı dile çevrilmiştir.

Yeniçağ: Şiiriniz mi sanatınızın diğer yönlerini etkiliyor, yoksa yaratıcı dünyanızda çağdaş sanat, enstalasyon, fotoğraf, video mu hangisi baskın pozisyona sahiptir?

Ağaoğlu: Aslında hem şiir yazmaya (henüz okuma yazma bilmezken doğaçlama şiirler söylüyordum) hem de resim ve minik heykeller yapmaya (pencere macunundan, tahta mandallardan,vb.) çok küçük denebilecek, okul öncesi dönemde kimsenin bir yönlendirmesi olmadan doğaçlama bir şekilde başladım!

Okuma yazma öğrenir öğrenmez de yazdığım şiirleri bir defterde topladım ve o defterimi hâlâ saklıyorum. Bir de evimizde babamın almış olduğu çok eski bir şiir antolojisi vardı, onu okumayı çok severdim. En çok da Tevfik Fikret ve Yahya Kemal’e ait olan şiirleri sevdiğimi anımsıyorum. Bugün o gözle bakınca hepsinin kendiliğinden ve aynı zamanda başladığını söyleyebilirim. Ancak, sanatla ilgili yaptıklarımı gösterme şansını şiirlerimi okurlarla dergilerde paylaşmaktan daha geç bir zamanda elde ettim diyebilirim. İlk defa büyük kalabalıklar içinde gösterdiğim işim “TÜYAP Genç Etkinlik” sergisindeki “şiir enstalasyon” adını verdiğim, kendi yazmış olduğum bir şiiri fotokopi yoluyla yüzlerce defa çoğaltarak, sarı renkteki kâğıtları buruşturarak yapmış olduğum interaktif bir yerleştirmeydi. İzleyiciden dilerlerse üzerinde şiirimin yazılı olduğu kâğıtları alabilmelerini sağladım.

Yeniçağ: Şiirden mi çağdaş sanata gittiniz, yoksa çağdaş sanat mı o işlerin edebiyatsız olmayacağını size kabul ettirdi?

Ağaoğlu: Yine çok küçük yaşlardan itibaren fotoğrafla da hayli içli dışlı olduğumu söyleyebilirim. Buna karşın, yaptığım işleri izleyiciyle paylaşmayı seçtikten sonra ilk önce fotoğrafla değil de şiirden yola çıktığım çalışmaları göstermeyi tercih ettim. O zamanlar (90’lı yıllar) şairlerle sanatçıların çok yakın olmaları gerekirken hiç de öyle olmadığını kendimce tespit ettim. Bu nedenle de kendi işlerimde farklı gibi görünen iki disiplini kullanarak yakınlaştırmayı, birleştirmeyi tercih ettim. Ve yine dünyada ve ülkemizde müzelerde ya da galerilerde sanat yapıtlarına dokunmak bugün bile yasakken bunu da kırmak için izleyiciyle etkileşimli “interaktif (katılımcı)”, performatif enstalasyonlar yapmayı seçtim. Ayrıca, bu enstalasyonlarımın bana göre diğer en önemli yanı ise, bedelsiz bir şekilde yapıtımın bir parçası olan buruşuk kağıtları(şiirlerimi) dilerlerse almalarına ve dokunmalarına izin verdim. Elbette ki, izleyicilerin işlerime bu müdahaleleri sonrası yapıtın genel görünümü ve bütünlüğü bozulduğu için hemen her gün galerilere giderek işime eklemeler yaparak özgün haline getiririm.

Yeniçağ: Türkiye’de kendinizi ait gördüğünüz herhangi herhangi çağdaş sanat ekolü var mıdır? Şiiri sorarsak Nazım Hikmet diyeceğinizi zaten biliyoruz...

Ağaoğlu: Kendimi ait gördüğüm herhangi bir çağdaş sanat ekolü yok. Ancak, bugünün bilinciyle baktığımda işlerimi belki de “Fluxus” akımına dâhil edebiliriz. Ama, tabii bunu asıl değerlendirecek olanlar ideal olarak sanat tarihçileri, kuratörler olmalıdır, ben değil!

“Şiiri sorarsak, Nazım Hikmet diyeceğinizi zaten biliyoruz...” diyorsunuz! Şiirde de kendimi herhangi bir ekole ya da bir topluluğa ait görmüyorum. Buna da yine edebiyat tarihçileri karar vermeli, ben değil! Hepimizin bildiği gibi Türk şiiri geleneği olan, büyük bir şiirdir. Birçok iyi şairimiz var. Benim de bu şairler içinde şiirlerini sevdiğim şairler elbet var. Ancak, gerek imgesel şiirleriyle gerekse zengin, yaratıcı iç dünyasıyla kendi dünyama ve şiir anlayışıma en yakın bulduğum şair, Attilâ İlhan diyebilirim. Kendisiyle ben henüz 18 yaşındayken tanışma şansına ulaşmıştım, dostluğumuz ve yakınlığımız vefatına dek sürdü. Yalnız, başka bir açıdan sizin söylediğinize bakacak olursak, Attilâ İlhan’ın bilindiği gibi en önem verdiği şairlerin başında Nazım Hikmet gelir. Böylelikle de size hak vermiş olabilirim.

Yeniçağ: Yaklaşık yarım asrı bulan yaratıcılık serüveninizde kendinizi çağdaş sanata mı yoksa şiire mi daha fazla ait hissediyorsunuz? Yarım asırda Türkiye’de çağdaş sanatın nereden nereye geldiğinin tasvirini sunmanız mümkün mü?

Ağaoğlu: Siz soruyu böyle sorunca birden kendimi çok yaşlı hissettim. Sanırım çocukluğumdaki yaratımlarımı da hesaba katarak yarım asır dediniz! Aslında, bir ebeveynin çocuklarını ayırması nasıl güç ve olanaksızsa benim de bu ayrımı yapmam hiç de kolay değil. Zaman zaman kendiliğinden, kimi zaman ise benim elimde olmayan şartlardan dolayı biri diğerinden daha önde olabiliyor. Bazen kendimi şiirle, yazıyla daha iyi ifade edebileceğimi düşünüyorum, bazen de çektiğim bir fotoğraf ya da fotoğraf serisiyle, heykel ya da enstalasyonla, vb. Önemli olan, kendini en iyi şekilde ifade edebilmek ve bunu da izleyiciye geçirebilmek değil mi zaten.

Yeniçağ: Şiirlerinizden çıkmış kaç çağdaş sanat eseriniz vardır ve kaç çağdaş sanat eseriniz şiir yazdırmıştır?

Ağaoğlu: Evet, iki farklı disiplinin yani edebiyat ve sanatın bazen birbirlerini etkilediği, esin verdiği doğru. Zaten ben çoğunlukla esinimi diğer sanat dallarından ve yaşamın kendisinden almaktayım. Kimi zaman da bir diğerine yoğunlaştığım için ötekini ihmal edebildiğimi düşünüyorum. Örneğin, bazen yazı, şiir bazen de görsellik, sanat ön planda olabiliyor. Ama, çoğu zaman da birbirinden tamamen bağımsız bir şekilde işler ürettiğim de olabiliyor. Örneğin, şiirlerimde mimari, resim ve sinema gibi sanat dallarından esinlenirim. Görsel yapıtlarımda ise, yine mimariden oldukça etkilenirim. Zaten mimarlık benim çok hayran olduğum ve önemsediğim bir alan. Bunların yanısıra, yaşamdaki zıtlıklar, kaos, politik durumlar, eşitsizlikler, vb. beni etkiler. Sanatta görsellik ve içeriğe eşit oranda önem veriyorum. Ve de tüm sanat dallarını bir bütün olarak görme eğilimindeyim.

Yeniçağ: Deneyimlerinize dayanarak kıyasladığınızda çağdaş Türk sanatı dünya sanatından ne kadar ileride ve ne kadar geridedir?

Ağaoğlu: Özellikle yurt dışı seyahatlerimde, gerek bir sergiye gerekse bir şiir festivaline katılmak için ya da turist olarak gittiğimde elbette ki müzeleri, modern sanat müzelerini ya da galerileri elimden geldiğince gezmeye çalışıyorum. Diyebilirim ki, Çağdaş Türk Sanatı dünya sanatıyla neredeyse başabaş gidiyor, yani ne ilerisinde ne de gerisinde. Ancak, özellikle Batı’da görsel yanı daha ağır basan işler hâkimken, Türkiye’de bana göre daha kavramsal, daha politik işler yapılabiliyor! Ama bu sözünü ettiğim durum da giderek bizde de görselliğe doğru kaymakta. Sanırım bunun da içinde bulunduğumuz politik iklimle bir ilgisi var. Belki de sanatçılar ister istemez kendilerine bir otosansür uyguluyorlar. Ancak, şunu da belirtmek isterim ki; Türkiye’de gerek yabancı sanatçılardan gerekse yerli sanatçılardan esinlenmelerin, intihâllerin oldukça fazla olduğunu görüp hem şaşırıyor hem de üzülüyorum. Üstelik de bu durum kanıtlansa bile yapan kişinin yanına neredeyse kâr kalıyor, öyle bir ortam var!

Yeniçağ: Eserlerinizin sanatseverlerle hangi kanaldan buluşmasını önemsiyorsunuz? Sergiler, müzayedeler, doğrudan ilişki...

Ağaoğlu: Yukarıdaki sorulardan birine yanıtımda belirttiğim gibi, ben ilk işlerimi göstermeye başladığımda izleyiciyle maddi bir alışverişe girmemeyi seçtim! Tabii, bu ilk başta belki de bilinçli bir tercih değildi. Elbette her sanatçı yapıtlarının bir bedel ödenerek satın alınmasından memnuniyet duyar. Ben, en başından beri sanırım izleyiciyle diyoloğa girmeyi çok önemseyen bir sanatçıyım. O nedenle de, birçok katıldığım sergide izleyicinin yapıtımdan bir parça alabilmesini olanaklı kıldığım gibi, kimi zaman onları da işin içine katarak düşüncelerini, duygularını yansıtan çeşitli notlar yazmalarını sağladım. İzleyiciye mesafeli işler yapmadığıma inanıyorum, tersine onları çoğu zaman doğrudan işin içine katmayı seviyorum. Hatta, geçmişte kimi zaman kuratörler tarafından galeride ya da bir kurumda yapılacak bir grup sergisine davet edildiğimde kendi isteğimle sırf izleyiciyle daha fazla ve dolaysız iletişime geçebilmek için işlerimi sokaklarda, meydanlarda gösterdiğim de oldu! Çoğu işimin (elbette hepsi değil) ideal bir ortamda bir sanatsever ya da koleksiyoner tarafından satın alınabilecek olmasından çok bir müzede sergilenebilecek, korunabilecek işler olduğuna inanıyorum.

Yeniçağ: Tüm bunlara eklemek istediğiniz, söz etmek istediğiniz başka alanlarda da çalışmalarınız var mı?

Ağaoğlu: İlgi alanlarımın çok geniş olduğunu söyleyebilirim. Bu, beni ve işlerimi zenginleştirdiği gibi bazen de yorabiliyor. Ancak, hayli organize bir beynim olduğunu düşünüyorum, çoğu zaman kendimi kanalize edebiliyorum. Şiirin yanısıra, düz yazı da yazıyorum. Bunlar, bazen öyküsel diyebileceğim metinler olduğu gibi bazen de araştırma, makale tarzında olabiliyor. Çok meraklı bir insan olduğumdan öncelikle kendi merak ettiğim konuları okuyup, araştırarak özümsediklerimi kolay ve akıcı bir dille yazmayı tercih ediyorum. Bunun yanısıra, çeşitli konularda yazmış olduğum ve fotokopiyle çoğalttığım birçok sanatçı kitabım da var ve onları çok önemsiyorum. Bunların içerikleri oldukça özgün, bana has. Örneğin, “öznel sözlük” adını verdiğim iki farklı sözlük çalışmam bile mevcut. Bunların bir kısmını henüz bir sergide paylaşmadım. Umarım toplu bir şekilde yalnızca bu sanatçı kitaplarını gösterebileceğim bir sergi de yapabilirim.

5c87289c-06a1-4930-b974-1d1aa9e59351.jpg

5c860683-92d9-4fb9-96f8-7f66160fb9ea.jpg

79dd072c-7bdf-415b-acc2-e7f7aadc403d.jpg

68946aae-0464-40ad-9196-27e888a2f8e6.jpg

09407302-88af-44ff-a0b8-bf4b08f81f3d.jpg

ad5c6e73-af00-4ab9-a2cd-2eb683162fc3.jpg