Medya Polemik

Medya Polemik
Medya Polemik

Kovulmasının perde arkasını anlatan Can Dündar kendisi dahil bütün medyayı eleştiri yağmuruna tuttu

 

En çok eğilenin en çok ihaleyi aldığı yerde fazladan baskıya gerek yok

 

- “Hayatımda ilk kez bir patrondan telefon aldım. Arayan Erdoğan Demirören’di ve o günkü yazımı beğenmediğini söylüyordu. Tam Başbakan’ın tasmalarını çıkardık dediği dönem...”
- “Sert yazıyorsun, ben böyle yazı istemiyorum dedi. (...)  Asıl Gezi sürecinde yazdıklarım, söylediklerim beni hedef haline getirdi...”

 


MISIR YAZILARI TÜY DİKTİ
- “İzin sonunda bir süre Mısır’a gittim. Yurtdışı hizmetle krizi aşmayı denediler. O daha da kötü oldu, çünkü Mısır yazılarım da beğenilmedi! Hatta iyice tüy dikti....”
- “(Patron) Bundan sonra benimle çalışamayacaklarını söyledi. Ben ’Tahmin ediyordum’dedim. O da ’Tahmin ettiğini tahmin ediyordum’dedi.”
- “Erdoğan Bey’in (Demirören) gazeteyi aldıktan sonra Başbakan’a gidip ‘Kimi başa getireyim’ diye sorması bir vaka. Veya Başbakan’ın Hasan Cemal’e ’Batsın senin gazeteciliğin’ demesi. Yalçın Akdoğan’ın İmralı Tutanakları yayınlandıktan sonra Derya’yı ve patronu arayıp ‘Barış sürecini sabote ediyorsunuz’ demesi de. Ülkenin Cumhurbaşkanı’nın genel yayın yönetmenlerine ” Size baskı varsa direneceksin kardeşim” sözü de. Bunlar varken patron mu istedi, Başbakan mı istedi; ne önemi var. Zaten hükümet, patron, genel yayın müdürü, Ankara temsilcisi, köşe yazarı vs. tayin ederek medyayı öyle teslim aldı ki artık açıktan müdahalesine gerek kalmadı.”
- “En çok itaat eden, en çok eğilen patronun en çok ihaleyi aldığı bir dönemde fazladan bir baskı kurmanıza gerek yok.”

 


TEK TEK AVLANMAYI  SİNDİRDİK
-  “Hepimiz çok kötü sınavlar verdik darbe dönemlerinde... Erdoğan da ’yıllarca askere çalıştınız, şimdi de bana çalışın’ demeyi seçti.” 
-  “ Zamanında 28 Şubat’a, 27 Nisan’a tavır almış kişiler şimdi işinden ediliyor. Buna karşın o dönemde askerin yanında saf tutmuş insanlar AK Parti’ye milletvekili, danışman oluyor.”
- “Dayanışma şansını kaçırdık. En başta, daha verilen ilk kurbanda toplu bir tepki vermemiz gerekiyordu ama yapamadık. Yapabilseydik tarihe geçecek birşey olurdu ve muhtemelen patronlar bir dahaki sefere iki kere düşünürdü. Ama tek tek avlanmayı içimize sindirdik (...) O yüzden ben gittim niye kimseden ses çıkmıyor diyecek halim yok.” 
-  “Büyük prestij kaybettik. Mevzi kaybettik. Tiraj kaybettik. Reyting kaybettik. Okurumuzu, itibarımızı, inandırıcılığımızı kaybettik. Bakın Milliyet, 20 yayın yönetmeniyle çalışmış Tahir Özyurtseven gibi bir efsane ismi kovarak kendi tarihini yaktı.”

 

+++

 

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın açıklaması yeni bir tartışma başlattı: Peki kim kazanacak?

 

Cemaat savunmada Başbakan tuş!

 

... Bu çekişmenin bir kaçınılmaz mağlubu da var ki o da bunca siyasi gücüne karşın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan başkası değil.
Evet, cemaat, Erdoğan’a diş geçiremez ama onun hayallerini bir daha geri gelmeyecek şekilde dinamitleme olanağına da sahip.
Bugünkü tabloya bakarak Başbakan’ın “başkanlık, o da olmadı, partili cumhurbaşkanlığı” hayallerine veda etmek zorunda kalacağını söyleyebiliriz.
...Şu anda görünen o ki Başbakan hayal ettiği anayasa değişikliğini, cemaat ile böyle tartışmalı bir ortam varken geçiremez...
Mehmet Y. Yılmaz/Hürriyet

 

+++

 

Üç polis bir savcı!

 

...İktidardan birileri:  “Hizmet Hareketi’ni bir savcı 3 polisle terör örgütü ve çete kapsamına sokarız, bitiririz” diyormuş...
Bu sözlerin Başbakan tarafından ifade edildiği yazılıp çizildi.
Başbakan gerçekten böyle konuştu mu? Bilinmiyor...
Ancak bu denli ciddi bir korku yaratması gösteriyor ki...
Bu ülkede insanlar veya topluluklar  “1 savcı ve 3 polisle terör örgütü kapsamına” sokuluyor... Ve bitiriliyor...
Ergenekon ve Balyoz davalarında sanıklar da tam bunu anlatmaya çalışıyor... Her iki davada yüzlerce sanık, yıllardır, devlet komplosu sonucu orada olduklarını anlatmak için çırpınıyor.
Sonra da bu ülkede demokrasi ve hukuktan bahsediliyor...
Melih Aşık/Milliyet

 

+++

 

Artık “tasfiye”den yakınamazlar

 

...’Cemaat polisi’ ve ’Cemaat yargısı’ isnatlarını, ilk kez başka tarafa çekilmeyecek netlikte reddetmeleri.
...Artık bir yargı tasarrufuna, bir polis icraatına dokundurduğunuzda kimse, cemaat adına alınganlık göstermeyecek.
İkincisi de, ’Hizmet’ hareketini yani cemaati bir sivil toplum örgütü olarak konumlandırıp siyasetle ilişkilerinin doğal sınırlarını çizmeleri ve kendilerini asıl faaliyet alanlarına çekmeleri.
...Geç de olsa nihayet, AK Parti’yle iktidar mücadelesine girdikleri ve gizli güç odağı oldukları algısının üstüne yatmadıklarını gösteriyorlar. Bu iyidir. Gerisini kurcalamayın.
Akif Beki/Radikal

 

+++

 

Kaybedenler arasında birinci belli

 

... “Ortada alternatif parti yokken Cemaat ne yapabilir ki,” Soruma bir vatandaş ilginç bir cevap verdi:  “Cemaat Samanyolu’nda AKP aleyhine bir dizi yapsa AKP’den yüzde 5 sil.”  Bir başkası araya giriyor:  “Benim üç çocuğum var üçü de Cemaat’in kurumlarında okudu/okuyor. Şimdi onlar AKP’ye oy vermeyeceksin derse ben nasıl oy veriyim.”
... Kırsal bölgelerde AKP- Cemaat tartışmasından kazançlı çıkan olmaz ama kaybedenler içinde en çok kaybeden AKP olur.
Emre Uslu/Taraf

 

+++

 

‘Dediğim dedik olmaz’ ikazı

 

“Demokratik bir  hükümetin, milli iradeyi temsil ederim,  her konuda karar  alır, uygularım” demesi şimdi dünyanın her yerinde bir iç infialle karşılaşıyor. (...) Komplo ve manipülasyon sonradan patlamalar  üzerinde oturur, ama  patlamaları doğuran sahici iç dinamikler söz konusu, bu dinamikler artık yetersiz hale geldiği anlaşılan demokratik süreçlerce beslenmektedir.
Ali Bulaç/Zaman

 

+++

 

“Ağlayan adam”ın ağlamaklı hali

 

Cemaat terbiyesi ile siyaset yapan Bülent Arınç’ı da iki arada kalmaktan kurtarmak lâzım.
Mümtaz’er Türköne/Zaman

 

+++

 

GÜNÜN SORUSU

 

Sorum dört yıl önce,  “Adamlar hayal edemediğimiz demokratikleşme yasalarını çıkardı”  diyen Mustafa Alabora’ya:
O yasalar nerede ve neden oğlunun can güvenliğini bile sağlayamıyorlar?
Mustafa Mutlu/Vatan